Son Mühür/Sercan Engerek- Yeni adli yıl bugün itibarıyla başlarken İzmir Barosu, adli yıl açılışını İzmir Adliyesi’nin önünde düzenlediği basın açıklamasıyla yaptı. Çok sayıda avukat eyleme “Susmuyoruz, korkmuyoruz, biat etmiyoruz”, “Avukat varsa adalet yaşar”, “Avukatın sesi kesilirse, yurttaşın nefesi kesilir” yazılı dövizlerle katıldı.

Avukatlar adına basın açıklamasını okuyan İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz, adliyedeki törene katılamamalarına ilişkin, “İzmir Barosu'nun muhalif sesinin duyulmasının sorun teşkil ettiğini düşündüren bir uygulama ile bu yılki adli yıl açılış protokolünün ilk kez konuşmasız bir tören gerçekleştirilmesi kabul edebileceğimiz bir durum değildir” dedi.

Bugünün aynı zamanda 1 Eylül Dünya Barış Günü olduğunu hatırlatan Yılmaz, “Hani barışı önemsiyoruz ya, gelecek günler güzel ya… Aslında savaşsız olma durumu değildir barış. Barış her yerdedir. Barışı kadın, erkek, yaşayan bütün canlılar, özgürlükler ve her şey için düşünmeniz gerekli. Sadece savaşın olmaması hâline indirgemek bugün burada yaşadığımızı kabul etmemiz sonucunu doğurur” ifadelerini kullandı.

“Burada bu açıklamayı yapmak zorunda bırakıldık”

Yılmaz, geçen yıl adli yıl açılış töreninde söylediği cümlelere atıfta bulundu. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü vurgusu yapan Yılmaz, “Hukukun üstünlüğünün sağlandığı, demokrasinin tüm kurum ve kurallarla birlikte işlediği yeni bir adli yıl olsun. Oldu mu? Ne yazık ki yaşadığımız süreçte her şey daha kötüsü oldu. Özellikle avukatlar nezdinde gözaltılar, tutuklamalar, fiziksel ve sözel şiddet, hukuki, ekonomik şiddet… Bir önceki yıl söylediğimiz her şey, ne yazık ki saki söylenmemiş gibi bugün burada bu açıklamayı yapmak zorunda bırakıldık” diye konuştu.

“Toplumun özgürlüğü, eşitliği ve geleceği tehdit altındadır”

“Yeni bir adli yıla girerken, her yıl muktedirler tarafından tekrarlanan ancak hiçbir fiili karşılığı bulunmayan adalet, adil yargılanma, hukukun üstünlüğü, demokratik hak ve özgürlüklerin korunması gibi en temel yurttaşlık haklarını koruyup geliştirmenin nihayetinde avukatlara düştüğü gerçeğini birincil olarak vurgulama zorunluluğu duyuyoruz” diyen Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Egemenlerin derin bir yönetememe krizi içerisinde olması ülkenin tüm demokratik kurum, kuruluş ve bireylerine karşı bir baskı ve zor politikası ile kendisini göstermekte iken, bu baskıda haksız ve hukuka aykırı yargı kararlarının payı belki de en kritik öneme sahiptir. Halkın adalet, özgürlük, demokrasi, iş ve aş beklentilerinin bu şekilde baskılanmasının, ülkemizin hukuk devleti niteliğini yitiriyor olmasının en olumsuz karşılığı da hukuka, adalete, yargıya olan güvenin azalması, ortadan kalması olmaktadır. Bugün hiçbir yurttaşın kendisini hukuken emniyette hissetmemesi toplumsal bir olgu olarak çok büyük bir soruna işaret etmektedir. Adil, toplumsal vicdanı zedelemeyen, eşit, özgür kararlar yerine savunma hakkı kısıtlandığı, yurttaşların en temel demokratik/hukuki hak ve özgürlüklerinin sürekli olarak hedefte olduğu bu tablo, yalnızca hukukçuların değil, doğrudan doğruya toplumun özgürlüğünü, eşitliğini ve geleceğini tehdit etmektedir.

‘Yargının diğer kurucu unsurları susmayı tercih etse de...’

“İzmir Barosu'nun muhalif sesinin duyulmasının sorun teşkil ettiğini düşündüren bir uygulama ile bu yılki adli yıl açılış protokolünün ilk kez konuşmasız bir tören gerçekleştirilmesi de kabul edebileceğimiz bir durum değildir. Yargının diğer kurucu unsurları susmayı tercih etse de İzmir Barosu sesini yükseltmeye, sorunları dile getirmeye devam edecektir.

“İzmir Barosu olarak bugüne kadar hukukun üstünlüğünden, laiklikten, emekten, demokratik hak ve özgürlüklerden, kadınların, gençlerin, işçilerin, hayvanların, doğanın, ezilenlerin hak mücadelesinden yana tavrımızı bu olumsuz tablo içerisinde sürdürmeye devam edeceğimizden kimsenin şüphesi olmamalıdır.

“Adalet, yalnızca mahkeme salonlarında değil, işyerlerinde, sokaklarda, üniversitelerde, doğada, yaşamın her alanında kazanılması gereken bir mücadele alanıdır. Bu nedenle mücadelemiz yalnızca bir hukuk mücadelesi değil, aynı zamanda özgür, eşit ve demokratik bir toplum mücadelesidir. Hukuku bu bağlamdan ayırmak ise her iki mücadeleyi de örseleyen bir tavırdır.

“Bizler geciken adalete, yavaş işleyen yargılamaya, avukatların ekonomik ve mesleki problemlerine, avukatlığı önemsizleştiren, ortadan kaldırmak isteyen, bir formaliteye çevirmeye çalışan, avukatsız bir yargı hayali kuranlara karşı gerek gündelik gerekse uzun soluklu mücadelemizi sürdürmekten bir an bile vazgeçemeyeceğiz.

‘Avukatlar toplumdan bağımsız bir meslek grubu değildir’

“Bu mücadele salt avukatların bir özlük mücadelesi, mesleki refleksi değil, avukatlığın yargı faaliyetindeki etkisinin ortadan kaldırılmasının toplumun adalete ulaşamamasına karşılık geldiğini bilerek verilen bir mücadele olarak değerlendirilmelidir.

“Avukatlar toplumdan ve toplumun sorunlarından bağımsız bir meslek grubu değildir. Dolayısıyla hem bu somut gerçeklik hem de kanunların bizlere yüklediği anayasal hak ve özgürlükleri ve demokrasiyi koruyup geliştirme toplumsal görevi, yine politik olan avukata karşı şiddete karşı duruşla, bir avukatın bir mahkeme kaleminde karşılaştığı herhangi bir sorunla mücadele etmek kadar önemli ve birbirini dışlamayan önemli iki alan olarak ele alınmak durumundadır.

“Ülkemizin hak ettiği demokrasi, hukukun üstünlüğü ve adalete ulaşması hedefinin aslında ekmek ve su gibi ne kadar zaruri bir ihtiyaç olduğu bugün dolup taşan cezaevleriyle, skandallarla, cezasızlık politikalarıyla, eşitlik ve adalet duygusunun bir türlü tatmin edilememesiyle her gün, her an görülmektedir.

“Dolayısıyla dün olduğu gibi bugün de adli yıl açılışlarını klişeleşmiş ancak asla içi doldurulmayan hukuk ve adalet söylemleriyle değil, gerçek sorunların tespiti ve bunların çözümü için hem tüm meslektaşlarımızla hem de halkla kol kola, omuz omuza mücadele etmek gerekliliğini bir an bile aklımızdan çıkarmadan, meslektaşlarımızın yeni adli yılını tebrik ederiz.”

Muhabir: Sercan Engerek