“Ezen ve ezilen arasındaki ilişkinin temel unsurlarından biri, kural belirlemesidir. Her kural belirleyiş, bir insanın başka birine düşünce yapısını ve fikirlerini dayatması demektir. “der, Ezilenlerin Pedagojisi kitabının yazarı Paulo Freire.

Paulo Freire “ Ezilenlerin Pedagojisi “ kitabını Brezilyada yaşayan, okuryazar olmadığı için oy kullanamayan ve bu neredenle kendi ülkelerinin siyasi tercihlerinde seçim şansı olmayan tarım işçilerinin eğitim faaliyetleri ile ilgili yaşantılarını anlatmak için yazmıştır.

Paulo, eğitimin bir amaç olmayıp bir araç olduğunu savunur. Eğitimi politik bir araç olarak değerlendirir ve onun öncelikle özgür ve adil bir toplum için bir araç olduğunu, yani eğitimin bireylerin özgürleşmesi amacına hizmet etmesi gerektiğini vurgular. Biraz iğneli bir dil kullanmış olmasına rağmen oldukça analitik bir kitap olduğunu söyleyebilirim.

Ezenlerin derdinin, refah ve huzur arayışıyken, ezilenler yalnızca hayatta kalmak istiyor. Ezme durumu ölüm severdir, hayatla beslenmez. Kendi ırağına düşmüş, ezilen olduğunun farkında olmayan bir ezilen, aynı zamanda ezenlerine benzeme çabasındadır; diye iğneli üslubu ile devam eder analizlerine Freire.

Ezenlerine benzeme çabası ile birlikte ezilenler, kendi içlerinde çirkin ve iğrençliklerde barındırlar. Bunun nedeni, ezilenler ezenlerin aynası olduğunu üstüne basa basa belirtir. Ve içlerinde en yoğun ve örgütlü duygu halinin bu olduğunu, bu gücün kontrolsüz olduğunda karşıtına dönüşerek kendi sınıfı için tehlike oluşturacağını, bu ezenden kurtulmak için ayrı bir çaba gerektiğini ekler. Ve bizim ( ezilenlerin ) sekterliğe düşmeden, içimizdeki ezeni öldürerek yarına dair bir güç yaratmayı amaç edinmemizi ister. 

Ezenlerin pedagojisinden yola çıkarak, kendimize, içine doğduğumuz sosyolojiye, etnolojiye, sınıfa baktığımızda Paulo Freirenin hiçte haksız olmadığını görüyoruz. Belki daha iyi anlıyoruzdur köy enstitülerinin kapanma nedenini, halklar arasında oluşturulan etnik milliyetçilik ayrılığını, mezhepleri, dinleri ve dilleri. Böl, parçala yönet politikasının ezenlerin ortak dili olduğunu. Biz ezilenlerin her zaman bu oyuna geldiğimizi... 

Dışsal dünyada ki Egemenlerle beylik lafları ile ahkâm kesmeden önce, kendi içimizde ki, kendi bedenimizde ki emperyaliste sattığımız, jurnallediğimiz emekçi yanımızı güçlendirelim. Bedenimizde ki emekçiye saygı duyalım. Kasabın bıçağını yalayan danalara benzememiz an meselesi…

Kim bilir, belki de benzemişizdir.

Kim bilir, belki de, Yaşadığımız durumlara baktığımızda, devrim sloganları atan birer emperyalistizdir.

Ayna ortada, bakmayı bilen gerçeğini görür. Gördüğünüz sizde kalsın. 

2024’e girerken içimdeki emperyali 2023’te bırakarak adil eşit ve sınıfsız bir toplumda İnsancıllığın ve emeğin egemen olduğu bir yıla içimdeki emekçinin elinden tutarak girmek istiyorum. 

MUTLU YILLAR…