Son Mühür/Sercan Engerek- İzmir’de uzun zamandır tartışılan ve Danıştay tarafından kamuyararı olmadığı için durdurulan Çeşme Turizm Projesi yeniden gündeme geldi. CHP Çeşme Belediyesi Grup Başkan Vekili Onur Saatli’nin “Projeyi şeffaf yaparlarsa destekleriz” sözlerine tepki gösteren Çeşme Yarımada Çevre Derneği Başkanı Dr. Ahmet Güler, “Bu açıklama yalnızca parti politikalarına değil, halkın yıllardır süren mücadelesine de gölge düşürmüştür. Çeşme halkı bu açıklamayı ‘şartlı destek’ değil, ‘şartlı taviz’ olarak algılamış, büyük bir infialle karşılamıştır. Çünkü mesele yalnızca şeffaflık değildir. Mesele doğanın, halkın ve geleceğin korunmasıdır” dedi. Güler, projenin birçok kez gündeme getirilmesini “turizmin değil, talanın yeniden ısıtılması” diye yorumladı.
Kamuoyunda “İzmir’in Kanal İstanbul’u” olarak anılan AK Parti’nin “Çeşme Turizm Projesi”, Çeşme Yarımada Çevre Derneği, İzmir Barosu, Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği, İzmir Tabip Odası, EGEÇEP ve yurttaşlar tarafından açılan davalar sonucunda Danıştay İdari Dava Daireleri kurul kararı ile iptal edildi.
İzmir Bölge İdare Mahkemesi 4. İdare Dava Dairesi, proje için sit derecelerinin düşürülmesine yönelik işlemi iptal eden İzmir 2. İdare Mahkemesi’nin kararını ise geçen temmuz ayında hukuka uygun bularak onadı. Kararda, “İzmir 2. İdare Mahkemesi kararının dayandığı gerekçe, usul ve yasaya uygun olup, istinaf başvurularının kabulünü gerektiren başka bir neden bulunmamaktadır” denildi.

Kaya gündeme getirdi, Özgener destekledi
Proje mahkeme tarafından durdurulmasına rağmen siyaset ve sermaye çevreleri tarafından tekrar gündeme getirildi. AK Parti İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya önceki hafta “İzmir’de turizmin gelişmesini istiyorsak ortak vizyonla, ortak akılla birlikte Çeşme turizm planını hep birlikte hayata geçirelim. Büyük bir kaynağı, büyük bir yatırımı İzmir'imize kazandıralım. Çeşme turizm planıyla ortaya çıkacak gelirle gelin hep birlikte ortak akılla Kemeraltı'nı ayağa kaldıralım” şekildeki açıklamasını İzmir Ticaret Odası (İZTO) Başkanı Mahmut Özgener’in açıklaması takip etti.
Özgener, “Çeşme Projesi ile İzmir’den uluslararası direkt uçuşların artacak olmasıyla buna bağlı olarak da kentimizi ziyaret edecek yabancı turist sayısında artış yaşanacak. Çıtamızı daha yükseğe taşımak için İzmir’in dışa açılma hamlesi olacağına inandığımız bu projeyi desteklememiz gerektiğine inanıyorum” dedi.
Çeşme halkı ve çevre platformları zeytinliklere, ormanlara, sulak alanlarına, kıyılara zarar vereceği ve bölgenin ekolojik dengesini bozacağı için “Çeşme Turizm Projesi”ne itirazını bir kez daha dile getirdi.
“CHP’li Onur Saatli’nin açıklaması ‘şartlı taviz’dir”
Çeşme Yarımada Çevre Derneği Başkanı Dr. Ahmet Güler, açtıkları davalar sonucu projenin mahkeme tarafından durdurulduğuna dikkat çekerek, “Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun ve İzmir 2. İdare Mahkemesi’nin kesinleşmiş kararlarıyla, Çeşme Yarımadası’nı talana açacak olan plan değişiklikleri hukuka aykırı bulunmuş ve iptal edilmiştir. Bu kararlar yalnızca bir planın iptali değildir. Çeşme’nin zeytinliklerini, ormanlarını, sulak alanlarını, kıyılarını ve ekolojik dengesini koruyan birer hukuk zaferidir” ifadelerini kullandı.
Güler, CHP Çeşme Belediyesi Grup Başkan Vekili Onur Saatli’nin “Projeyi şeffaf yaparlarsa destekleriz” sözlerine tepki gösterdi.
“Cumhuriyet Halk Partisi, kuruluşundan bu yana doğayı, hukuku ve kamu yararını savunmayı kendine ilke edinmiştir” diyen Güler, şunları söyledi:
“Çeşme Belediyesinin 2024 yerel seçim sürecinde Belediye Başkanı Lal Denizli tarafından dile getirilen ‘Çeşme Projesi’ne karşıyız, betonlaşmanın önünde duracağız’ açıklaması partinin doğru çizgisini yansıtmaktadır. Ne var ki, CHP Çeşme Belediyesi Grup Başkan Vekili Onur Saatli’nin ‘Projeyi şeffaf yaparlarsa destekleriz’ şeklindeki son açıklaması, yalnızca parti politikalarına değil, halkın yıllardır süren mücadelesine de gölge düşürmüştür. Çeşme halkı bu açıklamayı ‘şartlı destek’ değil, ‘şartlı taviz’ olarak algılamış, büyük bir infialle karşılamıştır. Çünkü mesele yalnızca şeffaflık değildir! Mesele doğanın, halkın ve geleceğin korunmasıdır.”

“Yargıya rağmen yapılmak istenen her şey, ‘rant’ diye tanımlanır”
Ahmet Güler, Avukat Arif Ali Cangı’nın “Proje değişse dahi Danıştay kararına aykırı olur. Çeşme Yarımadası’nı halka kapatacak, ekosistemi mahvedecek bir projedir” sözlerini hatırlattı.
Yatak sayısının azaltılmasının, planın yeniden çizilmesinin ya da farklı isimlerle sunulmasının bu gerçeği değiştiremeyeceğini anlatan Güler, “Sorun, yaklaşımın kendisindedir: Çeşme halkına rağmen, doğaya rağmen, yargıya rağmen yapılmak istenen her şey, ‘rant’ kelimesiyle tanımlanır, turizmle değil” ifadelerini kullandı.
Mahkemenin “Bu proje kamu yararına değildir, ekolojik dengeyi geri dönülmez biçimde tahrip edecektir” diyerek, halkın iradesini ve bilimin sesini esas aldığını belirten Güler, “Dolayısıyla, ‘proje revize edilirse yeniden yapılabilir’ gibi ifadeler hukuken de vicdanen de kabul edilemezdir. Revize edilse bile bu proje Danıştay kararına aykırıdır” diye konuştu.
“Turizm değil, talanın yeniden ısıtılmasıdır”
Güler, “AK Parti iktidarının, bugüne kadar Türkiye’nin hiçbir bölgesinde doğa yararına bir iş yapmadığını” söyledi:
“Ormanları yakan, dereleri kurutan, sahilleri betonlaştıran, tarım topraklarını ranta teslim eden bir anlayıştan Çeşme’ye hayır gelmez. ‘Turizm Projesi’ adı altında hazine arazilerinin belli gruplara tahsis edilmesi, halkın denizle buluştuğu alanların kapatılması, yerel ekonomiye değil, sermayeye kazanç sağlayacak dev yapılarla kıyıların işgal edilmesi, turizm değil, yeni bir sömürü düzenidir. Bizler, Çeşme Yarımada Çevre Derneği ve Çeşme halkı olarak bir kez daha açıkça ilan ediyoruz: Bu proje, hangi adla, hangi kılıfla, hangi ‘şeffaflık’ süsüyle önümüze getirilirse getirilsin, biz doğamızı, toprağımızı ve denizimizi kimseye teslim etmeyeceğiz. Bugün ‘proje’ diye sunulan şey, yarın çocuklarımızın kaybolan geleceği olacaktır. Çeşme’nin kaderi bir avuç sermayedarın, rant çevresinin ya da Ankara’daki odalarda çizilen haritaların insafına bırakılmamalıdır. Eğer gerçekten Çeşme için bir şey yapılacaksa, bu proje ancak hükümet değişikliğinden sonra, halkın söz hakkı, yerel yönetimlerin iradesi ve ekolojik bilimin rehberliğiyle yapılabilir. O zaman belki ‘turizm’ değil, ‘yaşanabilir bir gelecek’ konuşabiliriz.”





