Son Mühür/Gamze Eskiköy- 2025/2026 adli yıl açılışı tartışmalı başladı. Dün İzmir Barosu'nın açıklamasının ardından bugün Çağdaş Hukukçular Derneği, Çağdaş Avukatlar Grubu ve İHD, İzmir Adliyesi önünde ortak basın açıklaması yaptı. Açıklamayı dernekler adına Nergiz Tuba Aslan okudu. Basın açıklamasını okuyan Aslan, yargıdaki krizlere dikkat çekerek, “Kutlanacak bir hukuk değil, mücadele edilmesi gereken bir enkazla karşı karşıyayız” dedi.

“Yargı artık meşruiyet dekoruna dönüştü”

Çağdaş Hukukçular Derneği, yeni adli yılın artık yalnızca yargıdaki çöküşün görünür kılındığı bir vesile olduğunu ifade etti. Aslan, “Yeni adli yılın başlangıcı, içinden geçtiğimiz süreçte yargı pratiğindeki derinleşen krizleri görünür kılmak ve bu düzene karşı kolektif sesimizi yükseltmek için artık bir vesile olmaktan başka bir anlam taşımamaktadır. Resmî törenlerin dışında duran, hak temelli hukuk mücadelesini esas alan bir pratiği savunan bizler, bu vesile ile sözümüzü kamuoyuna duyuruyoruz.

Hukuk tarihsel olarak her zaman devletin ve siyasal iktidarı elinde bulunduranların ihtiyaçlarına göre şekillense de bu araçsallık artık gizlenmiyor, örtülme gereği dahi duyulmuyor. Yargı, yalnızca iktidarın sopası değil; teknik işleyişi ve etik kaygısı çoktan silinmiş, vitrinde sergilenen bir meşruiyet dekoruna dönüşüyor. Kurumlar, kararlar, prosedürler birer dekor olarak sahnede duruyor; arka planda ise çürümüş bir düzen işliyor. Yargı sisteminin çöküşü, artık bir istisna değil, olağanlaşmış bir yönetim biçimi hâline geliyor” dedi.

Çağdaş Hukuçular Derneği Izmir Adliyesi Basın Açıklaması (1)

“Skandallar çürümeyi yönetme biçimi haline geldi”

Aslan, “Yargı sisteminin çürümesi artık teknik bir sorun değil, siyasal bir tercihtir. Sahte diploma ve e-imza skandallarından usulsüz vatandaşlık satışlarına, merkezi sınavlarda soruların sızdırılmasından liyakatsiz atamalara, yargıda rüşvet ağlarından yeni doğan bebeklerin özel hastanelere sevk edilerek ölümüne neden olan sağlık çetelerine kadar uzanan bir dizi olay; yalnızca hukuk sisteminin değil, tüm kamu düzeninin en tepeden en alta kadar tel tel döküldüğünü gösteriyor.

Depremde yaşamını yitirmiş hukukçu meslektaşlarımızın diplomalarının sahtecilik amacıyla kullanıldığı dosyalar ise bu çöküşün en karanlık yüzünü temsil ediyor. Aynı şekilde, her yaz yaşanan orman yangınlarında sorumluların tespit edilmemesi, ihmallerin örtülmesi ve kamuoyunun yalnızca ‘hava filosu’ tartışmalarına sıkıştırılması; ekolojik yıkım karşısında da cezasızlık rejiminin sürdüğünü gösteriyor.

6 Şubat depremleri, örgütlü ihmallerin ve denetimsizliğin sonucu olarak on binlerce insanın yaşamını yitirmesine neden oldu. Ancak bu yıkımın sorumluları hâlâ etkin biçimde yargılanmıyor. Müteahhitler, yapı denetim firmaları, belediye yetkilileri ve ruhsat makamları korunuyor; dosyalar zamana yayılıp, kamu görevlileri cezasızlık zırhıyla korunuyor. Hukuk, bu enkazın altında kalıyor; ama enkazı kaldırmak yerine, üzerine yeni tören kürsüleri kuruluyor” diye konuştu.

Çağdaş Hukuçular Derneği Izmir Adliyesi Basın Açıklaması (1)-1

“Özgürlükler gasp ediliyor, cezaevlerinde umut hakkı yok”

Aslan, açıklamasında siyasi davaları ve cezaevlerindeki hak ihlallerini de gündeme getirerek, “Sistemin çöküşünün en görünür örneklerinden biri de meslektaşlarımızın özgürlüğünün gasp edilmesidir. ÇHD Onursal Başkanı Selçuk Kozağaçlı, 8 yıl sonra tahliye edildiği cezaevine savcılık itirazıyla yeniden gönderiliyor; hukuki değil, açıkça politik bir kararla özgürlüğü elinden alınıyor. Yine Gezi davası kapsamında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan ve Hatay halkının seksen bine yakın oyuyla seçilmiş milletvekili olan Can Atalay, Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararlarına rağmen hâlâ cezaevinde tutuluyor.

Bir yandan barış süreci devam ederken baskı yasaları yürürlükte kalmaya devam ediyor; muhalif her türlü ses, özgür basın, savunma faaliyetleri ve hak mücadelesi sistematik biçimde bastırılıyor. Cezaevlerinde ise tablo daha da ağırlaşıyor. İdare ve Gözlem Kurulları tarafından yürütülen keyfi infaz yakmaları, mahpusların koşullu salıverilme haklarını fiilen ortadan kaldırıyor; cezalar süresizliğe dönüşüyor.

Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almış tüm mahpusların ‘umut hakkı’nın yok sayılması, cezaların fiilen ölüme dönüşmesine yol açmaktadır. Hapishanelerde yaşanan ‘keyfi infaz yakmaları’ ve hapis cezalarının ‘süresizliğe’ dönüşmesi, AİHM’in içtihadıyla geliştirdiği ‘umut hakkı’ kavramıyla doğrudan ilişkilidir. AİHM’in Türkiye aleyhine bu konuda vermiş olduğu ilk ihlal kararı olan Abdullah Öcalan No.2 kararı 11 yılı aşkın süredir uygulanmayı beklemektedir” ifadelerine yer verdi.

Çağdaş Hukuçular Derneği Izmir Adliyesi Basın Açıklaması (1)

“Tören değil direniş, sessizlik değil kolektif söz”

Basın açıklamasında son olarak kadın hakları, göç politikaları, kayyım atamaları ve baroların baskı altında olduğu da hatırlatıldı. Aslan sözlerini şöyle noktaladı:

“Seçilmiş belediye başkanları, hukuki değil siyasal gerekçelerle görevden alınıyor; halkın iradesi ise kayyım politikalarıyla sistematik biçimde gasp ediliyor. Kadına yönelik şiddet vakalarında faillerin yargı eliyle korunması, LGBTİ+’lara ve örgütlerine yönelik sistematik saldırılar, göçmenlerin siyasal pazarlıkların nesnesi haline getirilmesi bu düzenin yalnızca hukuk değil, yaşam hakkı karşısında da konumlandığını gösteriyor.

Hal böyle iken; bizler, her yıl olduğu gibi bu yıl da törenle kutsanan çöküşün açılışını kutlamıyoruz. Çünkü kutlanacak bir hukuk değil, mücadele edilmesi gereken bir enkazla karşı karşıyayız. Tören değil direniş, sessizlik değil kolektif söz, hukukun değil halkın yanında olma iradesiyle buradayız.

Geçim derdiyle boğuşurken, enkazın başında, işkence yapılan karakollarda, işten atılan işçilerin direnişlerinde, hak ihlallerinin yaşandığı her yerde olmaya devam ediyoruz, edeceğiz. Bu çürümüş düzene karşı yalnız kalan her sesi, bastırılmak istenen her iradeyi; hak temelli, kolektif bir hukuk yürüyüşünde yan yana durmaya, ortak sözü çoğaltmaya, birlikte direnmeye çağırıyoruz”

Muhabir: GAMZE ESKİKÖY