Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün (MGM) Standartlaştırılmış Yağış İndeksi (SPI) verileri, Türkiye’nin büyük bir bölümünde şiddetli ve olağanüstü kuraklık etkilerinin devam ettiğini ortaya koyuyor. Ağustos 2025 itibarıyla ülkenin yarısından fazlası “çok şiddetli” ve “olağanüstü çok şiddetli kurak” kategorilerinde yer aldı. Son altı aylık Mart-Ağustos verilerinde ise yalnızca Doğu Karadeniz bölgesi normal veya nemli seviyelerde kaldı.

İç Anadolu, Batı ve Güney bölgelerindeki geniş alanlarda yağış yetersizliği ve toprak nemi kaybı, tarımsal üretimi doğrudan etkiliyor. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Türkiye’nin iklim değişikliğinin etkisiyle derinleşen bir kuraklık krizinin eşiğinde olduğunu vurguladı.

Kuraklığın boyutları ve etkileri

Kadıoğlu, meteorolojik, tarımsal, hidrolojik ve sosyo-ekonomik kuraklık türlerinin ülke genelinde ciddi etkiler gösterdiğini belirtti. Meteorolojik kuraklıkta İstanbul “orta-şiddetli kurak”, Ankara ve Konya “olağanüstü şiddetli kurak”, İzmir ve Antalya ise “çok şiddetli kurak” seviyesinde bulunuyor. Baraj doluluk oranlarının düşmesi ise hidrolojik kuraklığın göstergesi olarak öne çıkıyor.

Konya Ovası gibi tarımın kalbi sayılan bölgelerde toprak neminin kritik seviyelere düştüğünü kaydeden Kadıoğlu, bu durumun buğday ve mısır gibi temel ürünlerde verim kaybına yol açtığını, üretimi düşürdüğünü ifade etti. Kuraklığın etkileri yalnızca tarımla sınırlı kalmıyor; su kesintileri, artan su fiyatları ve çiftçilerin göç etmesi gibi sosyal sorunlara da yol açıyor.

Marmara ve Ege bölgeleri “olağanüstü çok şiddetli kurak” kategorisinde yer alırken, İzmir ve Balıkesir aşırı kuraklık tehdidi altında bulunuyor. Akdeniz’de Antalya şiddetli kuraklıkla karşı karşıya, İç Anadolu’da ise Konya ve Ankara olağanüstü şiddetli kurak seviyesinde. Güneydoğu Anadolu’da Diyarbakır orta kurak, Erzurum hafif kurak sınıfında; Doğu Karadeniz ise nispeten iyi durumda.

Kuraklık 2

Su kıtlığına karşı acil önlem gerekiyor

Prof. Kadıoğlu, Türkiye’nin kuraklık ve su kıtlığı sorunlarını doğru şekilde ayırmak gerektiğini vurguladı. Bazı kentlerde sorunun yalnızca yağış eksikliği olmadığını, yüksek nüfus ve aşırı talebe karşı kısıtlı su arzının daha büyük sorun olduğunu belirtti. Kadıoğlu, “Bazı kentlerde yağışlar artsa bile su kıtlığı devam eder. Türkiye’de asıl sorun, kentlerin kapasite nüfusunu aşması” dedi.

Tarımsal üretimin düşmesinin, gıda fiyatlarının yükselmesinin ve sosyal göçlerin kaçınılmaz olduğuna dikkat çeken Kadıoğlu, 2050’ye kadar Türkiye’nin su fakiri bir ülke olma riskiyle karşı karşıya olduğunu belirtti. Yeraltı sularının tükenmesi ve sulak alanların kaybolması, İç Anadolu gibi bölgelerde çölleşme tehlikesini artırıyor.

Kuraklık 3

Büyükşehirler için kuraklık müdahale planları

Kadıoğlu, bütünleşik su yönetimi, modern tarımsal uygulamalar, su tasarrufu, tarım sigortaları ve erken uyarı sistemlerinin hızla devreye alınması gerektiğini söyledi. İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirler için Cape Town veya Avustralya örneklerinden yola çıkılarak kuraklık müdahale planlarının hazırlanmasını önerdi. Ayrıca yerel kuraklık izleme birimlerinin kurulması, yıllık su bütçelerinin oluşturulması, yağmur suyu hasadı uygulamalarının teşvik edilmesi ve içme suyu ile kullanım suyunun ayrılması gerektiğini vurguladı.

Prof. Kadıoğlu, suyun tükenmesinin ardından kriz yönetiminin yetersiz kalacağını belirterek, “Asıl önemli olan risk yönetimidir. Önlem alınmazsa, Türkiye sadece kuraklıktan değil, su kıtlığından da ciddi şekilde etkilenecek” dedi.

Muhabir: Alper Temiz