Son Mühür / Alper Temiz - Türkiye’nin dört bir yanında çevre platformları, meslek odaları ve yurttaşlar tarafından yürütülen “Toprağımızı Vermiyoruz” kampanyası, Anayasa Mahkemesi’nde yarın (8 Ekim 2025) başlayacak tarihi davaya taşınıyor.
Kampanya kapsamında yurttaşlar, 7554 sayılı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”a karşı açılan iptal davasına müdahil olarak katılmak için dilekçelerini vermeye başladı.
İstanbul ve Marmaris’te eş zamanlı olarak okunan basın açıklamalarıyla duyurulan kampanyaya, Diyarbakır, Adana, Artvin Hopa ve Bursa gibi kentlerde de geniş katılım sağlandı.
Kampanya, Türkiye genelinde çevre mücadelesinin hukuki alana taşındığı en büyük yurttaş hareketlerinden biri olarak görülüyor.
AYM’de çevre ve yaşam hakkı için tarihi dava
Söz konusu dava, 17 Eylül 2025’te TBMM çatısı altında bir araya gelen muhalefet partilerinin ortak başvurusu sonucu açıldı.
CHP, DEM Parti, Saadet Partisi, DEVA, Gelecek ve TİP milletvekillerinin de aralarında bulunduğu 260 milletvekili, 7554 sayılı yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunmuştu.
Başvuruda, “kanunun doğa üzerinde geri dönülmez tahribatlara neden olacağı, sosyal ve ekonomik açıdan ciddi zararlara yol açacağı” ifade edildi.
Ayrıca, yasanın Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası çevre sözleşmelerine ve Anayasa’ya aykırı olduğu vurgulandı.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, 8 Ekim 2025’te bu başvuru dosyasını gündemine alarak görüşmelere başlayacak.

Yurttaşlardan AYM’ye müdahillik dilekçesi
Çevreciler, yurttaşların davaya doğrudan katılımını sağlamak amacıyla bir müdahillik dilekçesi kampanyası başlattı.
“Toprağımızı Vermiyoruz” kampanyası tarafından paylaşılan dilekçede şu ifadeler yer aldı:
“19/7/2025 tarihli ve 7554 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un bazı hükümlerinin iptali ve yürürlüklerinin durdurulması istemli davaya, davacılar yanında katılma talebimizi sunuyoruz.”
Dilekçede, Anayasa’nın 17. ve 56. maddelerinde güvence altına alınan yaşama ve çevre hakkı ile uluslararası hukukta tanınmış çevre koruma yükümlülüklerine geniş yer verildi.
Özellikle 1972 Stockholm Bildirgesi’ne yapılan atıfta, çevrenin korunmasının insan onuruyla yaşama hakkının ayrılmaz bir parçası olduğu vurgulandı:
“İnsan, hürriyet ve refah içinde, onurlu bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Bu hakkın korunması bugünkü ve gelecek kuşaklar için bir sorumluluktur.”
“İşgal Yasası” tepkisi: Ekolojik yıkım uyarısı
Müdahillik dilekçesinde, 7554 sayılı yasanın “doğal varlıkların korunmasını fiilen ortadan kaldırdığı” savunularak, kanunun uygulanması halinde geri dönüşü olmayan ekolojik yıkımların yaşanacağı belirtildi.
Dilekçede, şu tespitlere yer verildi:
“Kanun, yurttaşların bilgiye erişim, karar süreçlerine katılım ve yargıya başvuru hakkını fiilen ortadan kaldırmaktadır. Bu durum, Anayasa’nın 56. maddesinde güvence altına alınan ‘sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı’nı ihlal etmektedir.”
Başvuru sahipleri, Mahkeme’den ivedilikle yürütmenin durdurulması kararı talep etti.
“Toprak, su ve yaşam hakkımızı savunuyoruz”
Kampanyayı yürüten çevre örgütleri, yaptıkları ortak açıklamada, bu mücadelenin yalnızca bir yasanın iptali için değil, yaşam hakkı için verildiğini belirtti:
“Toprağımızı, suyumuzu, ormanlarımızı, geleceğimizi savunuyoruz. Bu dava, doğayı sermayeye teslim eden düzenlemelere karşı halkın davasıdır. Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karar, hepimizin yaşam hakkını doğrudan etkileyecektir.”
Açıklamada ayrıca, önümüzdeki günlerde dilekçelerin farklı kentlerde de toplanmaya devam edeceği duyuruldu.
Muhalefet partilerinden destek
Muhalefet partileri temsilcileri, yurttaşların başlattığı müdahillik sürecine destek açıklamaları yaptı. CHP’li hukukçular, “çevre hakkının yalnızca devletin değil, yurttaşların da savunması gereken bir hak olduğunu” vurgularken, DEM Parti yetkilileri “doğanın savunulmasının toplumsal adaletin parçası olduğunu” ifade etti.
Anayasal güvence vurgusu
Dilekçede, çevre hakkının Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda “devletin ve vatandaşların ortak ödevi” olarak düzenlendiğine dikkat çekilerek şu ifadelerle sonuçlandırıldı:
“Yürürlüğü durdurma ve iptal istemi, yalnızca doğayı değil, Anayasal düzeni ve yaşam hakkını da korumayı amaçlamaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karar, gelecekteki çevre politikalarının yönünü belirleyecektir.”





