Buca’da iki kadın ve 11 yaşındaki bir çocuk sadece dışarı çıkıp, bir kumpir yemek istemişlerdi. Ne olduysa o istekten sonra oldu. Mide bulantısı, ishal, kusma derken apar topar hastaneye kaldırıldılar. Olaydan birkaç gün sonra, o üç kişiden biri olan Servet Polat evinin banyosunda ölü bulundu. Yalnızca bir yemeğin ardından…
Bir insan canı ‘’20 yıl’’
Servet Polat’ın ölümü üzerine yapılan soruşturma tamamlandı. Kumpiri hazırlayan işletmede Salmonella bakterisi tespit edildi. İşletme sahibi tutuklandı. Şimdi hakkında “taksirle ölüme sebebiyet verme” ve “bozulmuş gıda ticareti yapma” suçlamalarıyla 20 yıla kadar hapis isteniyor. Ne acıdır ki bir can gitti.
Hayatta kalmaya çalışmak zaten zor
Zaten bu yüzyılda hayatta kalmak başlı başına bir mesele haline geldi. Sokağa çıkıyoruz, biri saldırıyor. Tatil yapıyoruz, otelde yangın çıkıyor. Evimizde oturuyoruz, magandanın birisi silahı ateşliyor ve kurşun duvarımızdan içeri giriyor. Şimdi bir de yemek yemek istiyoruz, bu bile artık “risk alanı” oldu.
Yemek yemek?
Yemek yemek. En temel, en doğal, en masum şey. İnsan doğal olarak aç karnını doyurmak istiyor, aç olmak zorunda da değil canı çektiği için yiyor veya sevdikleriyle vakit geçirmek, belki biraz kafa dağıtmak için bir şeyler yemeye çıkıyor. Ama ya o yemeğin içindeki görünmeyen bir mikrop, bir bakteri senin sonun oluyor.
Vicdan nerede?
Bir işletmenin kapısında “ruhsatlı” yazması, içeri girenin sağ salim çıkacağına garanti mi? Servet Polat’ın ardından soruşturma açıldı, kamuoyu haberdar oldu, yargı süreci başladı. Ama tüm bunlar yaşanmasaydı? Ölüm olmasaydı? Belki de o kumpirci hala açık olacaktı. Belki daha fazla insan hayatını riske atacaktı. Gülerek girdiğimiz bir yemek işletmesi sonumuzu getirmemeli.
Korkar olduk
Yemek yemekten, dışarı çıkmaktan, evde oturmaktan, tatile çıkmaktan korkar olduk. Korku hayatımıza sirayet etti. Ve korkarım ki biz bu olaylara artık halk olarak alışıyoruz… Umarım bir şeyler düzelir ve sebep ne olursa olsun insanlar canından olmaz. Tekrar görüşünceye dek hoşça kalın…