Son Mühür/Merve Turan- Son Mühür Televizyonu'nda yayımlanan Sıcak Bakış programına konuk olan TİTAR Tarım Başkanı Mehmet Doğan tarım ve hayvancılıkla ilgili Tunç Erciyas'ın sorularını yanıtladı.
2026'da da umut yok!
Doğan, 2025 tarım sektörünün tüm dünyada kötü geçtiğini söyledi. Önlem alınmazsa 2026’da bir çıkış yakalanamayacağını vurguladı. Doğan, "2025 yılı bizde çok kötü geçtiği gibi bütün dünyada da kötü geçti. Özellikle bu mevsimsel dönüşümler, kuraklık, sıcaklık artışları, yeraltı ve yerüstü sularında çekilmeler ve barajlarda kurumalar iklim krizi etkili oldu. Avrupa ülkelerinden en şanslı olan Hollanda, Fransa, Almanya da bile ciddi şekilde problemler yaşandı. Hatta kimi yerlerde %40’lara kadar verim düştü.
Şüphesiz Türkiye daha çok ekleniyor çünkü biz toprağımızı, suyumuzu, havamızı, insan enerjimizi iyi kullanamıyoruz. Bu nedenle diğer ülkelere göre kaynaklarımızı daha erken tüketiyoruz. Özellikle don olayı meyvecilikte çok büyük hasara yol açtı, 37 ilimizde ciddi tahribat bıraktı. Toplumun yeterince meyveye ulaşamaması söz konusu, bir diğer boyutu da ekonomi. Yaş meyve ve sebze ile ilgili ihracatımızı düşürdü.

Sıcaklıklar arttıkça, yeraltı ve yerüstü sularda azalmalar oldukça insanlar hayvanlarına içilebilecek suyu bulamıyorlar. Yeraltı suları 200 metreye kadar indi, bu ciddi şekilde elektrik enerjisi tüketimine yol açıyor. Bu durum ciddi maliyetler ve riskler getiriyor. Vatandaş ürünü toplamıyor, toprakta kalıyor. Vatandaş maliyetleri kurtaramadığı zaman orada bırakıyor. Akaryakıt maliyetleri çok yüksek. Bu konuda tarımla ilgili akaryakıtta, enerjide herhangi bir süspansiyona gidilmediği için farklı tüketimlere göre marj oranları aynı kalıyor. Bu böyle olmaz."
Destek şart...
Avrupa ve ABD tarıma verilen teşvik daha yüksek rekabet için teşvik şart! Doğan, ülkemiz ile Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD'yi karşılaştırdı.
"Bizim milli hasıla gelirlerimiz ile onlarınki bir değil. AB ülkelerinde ve ABD’de bütçelerimdaha fazla... Onların tarıma destekleri oranında bizim tarıma desteğimiz denk olamayacak gibi görünüyor. 2023 verilerine göre, AB ülkeleri 66 milyar Avro, ABD 95 milyar dolar verirken Türkiye’de bu 3 milyar dolardı. Hala da bugün böyle. Hatta bu ülkeler şunu yaptı: Özellikle pandemi döneminde üreticilerine artı 15 milyar dolar gibi ekstra bir destek verdiler. Türkiye’de ise böyle bir şey olmadı. Türkiye'de üretici pandemi döneminde gece gündüz demeden bütün riskleri göğüsleyerek üretimine devam etti. Türkiye, bazı Avrupa ülkelerine nazaran, üreticilerin fedakarlığından dolayı kimi mallara ulaşmada bir sıkıntı yaşamadı.Gıda çok stratejik bir sektördür. Hem sağlık hem güvenlik hem de ekonomik açıdan baktığımızda gıda sektörü çok önemlidir. O zaman bizim üreticilerimizi desteklememiz gerekiyor."
Taklit ve tahşiş ahlak sorunu...
Doğan, toplumun kanayan yarası tahşiş ve taklit ile ilgili bilinçle mekanın ve etiket okumayı öğrenmek gerektiğini vurguladı.
"İzmir Tarım grubu olarak her ay toplantı yapıyoruz. Dünkü konumuz gıda ile ilgiliydi. Gıda zehirlenmeleri, taklit ve tağşiş konuştuk. Eğer biz toplumsal bilinci geliştirmediysek, biz ahlaki değerlerimizi çıta olarak bir yere çekemediysek bu işi sadece polisiye tedbirlerle alamayız. Toplumsal farkındalığı geliştirmemiz gerekiyor. Ahlaki değer ve prensipleri mutlaka topluma edindirmemiz gerekiyor. Bunu ilkokulda temelden başlatmak gerekiyor. Biz bir bütün olarak ele alabilirsek tüm problemlerimizi asgari seviyeye indirebiliriz."
Hayvancılık da zorda...
Sanki hayvancılıkta da çıkmaza doğru gidiyoruz. Doğan bu konu ile ilgili şunları söyledi.
"Şap nedeniyle ciddi sorun ve sıkıntılar yaşanmakta. Hala kimi bölgelerimiz karantinada, hayvan trafiğine kapalı. Bir çiftlikte Şap hastalığı tespit edilirse bütün hayvanlar kesime gitmez. Sadece karantinaya alınır, oraya giriş çıkış olmaz, dezenfeksiyon işlemleri yapılır ve zaten hayvanlar 20 ila 25 gün arasında bu söylediğim tedbirler alınmış ise hayvanın beslenmesi düzgün ise hastalık kendiliğinden sonlanır
Şap iyileştirilebilir...
"Vatandaşta yanlış bir algı var. Sanki Şap hastalığına yakalanmış hayvan ölümle karşılaşacak. Böyle bir şey yok, çok nadirdir ama hiç hastalık olmadan da hayvan ölebiliyor. Eti ve sütü yenilip içilebilir. Biz eti de sütü de mutlaka pişirerek veya kaynatarak tüketmeliyiz, hiçbir hastalık yoksa bile. Bu virüs 30 derece bir sıcaklık ile karşılaştığında kendi kendine yok oluyor.
Bunun bize getirisi ne oldu?
Problem şurada, Şap hastalığına sağlam hayvanınız yakalandığı zaman süt verme günlük 40 litre ise bu 5 litrelere kadar düşebiliyor. Böylece süt verimimiz düştü. Şap hastalığı ayaklara ve ağıza vurduğu için hayvan beslenemez. Dolayısıyla hayvan zayıflamış oluyor ve et veriminiz düşüyor. Türkiye’de yaşanan bu. Hastalığa yakalanmamış çiftliklerden çok hayvan kesime gitti ve yakalandıktan sonra da çok hayvan kesime gitti. Ancak buna rağmen et fiyatları yükseliyor. Niye? Kesime çok hayvan gidiyor ama bizim ette randımanımız düştü. 600 kilo olan hayvan 300 kiloya düştü. Randıman düştüğü zaman sizin hayvan sayısı olarak ne kadar çok hayvan kestirirseniz kesitirin aradığınız marjı bulamıyorsunuz. Üretici ve tüketicilerin ciddi kayıpları oldu. Anaç hayvanlar sütten kesildiği için sütte de %20’lik bir düşüş var.
Neyi gösteriyor bize bunlar?
2026’ya iyi girmiyoruz. Şap hastalığını kessek bile hayvan sayımız azaldı. Şap hastalığı geçirmiş bir hayvan döl veriminde de yeterli olmuyor."
Çiftçi, Şap için tedbir almıyor mu?
"Şap Enstitüsü, Türkiye Cumhuriyeti'nde ilk kurulan enstitülerden birisidir. Geçmiş yıllarda genellikle muhtemel çevre ülkelerinden hangisine bize problem gelecek ise oraya Şap Enstitüsü gider ve tespit ederlerdi. Suçlarla ilgili aşı üretilir, daha bizim ülkemize girmeden üreticilere konu hakkında bilgi verilir ve aşı yapılır. Şap dalgası gelse bile gelir ve gider.
A tipi, genellikle Suriyeden, İrandan, Iraktan ve Ürdünden bize gelir, Şap enstitüsü önceden fark ederek aşılardı. Bu kez öyle olmadı. Bu kez bu civar ülkelerden büyük olasılıkla İrandan geldi bu. Suş 1 dediğimiz Suş 2’ye göre aşımızı yaptık ama bu kez versiyonunu değiştirdi çünkü virüsler mutasyona uğruyor. Biz Suş 1 aşısı üretilmediği için geç kaldık. Bu dalga ta Trakya’ya kadar uzandı."
Kaçak hayvandan ya da insandan bulaşır...
Doğan, Şap hastalığının bulaşmasının hayvan ithalatı ile ilgisi olmayacağını ifade etti.
"İthalatta bu olmaz çünkü kontrollü yapılıyor. Bulaşın iki yolu var. Bir, dışarıdan kaçak hayvan geliyordur. İki, insan trafiği ile gelebilir. Hayvandan insana geçmez, taşıyıcı olabiliyoruz. Bu aynı zamanda hava ile de gelebiliyor. Kanatlılar yoluyla da gelebiliyor. Sınırlardan geçişleri olan kimi yabani hayvanların taşıyıcılığı sonucu da gelebiliyor. Bizim aşılamayı çok sağlıklı bir biçimde yapmamız gerekiyor. Aşılar çok pahalı değil. Çiftçinin burada yapacağı bir şey yok, aşıyı devlet üretiyor. Çiftçi sadece talep eder. Üretici sadece hayvanın beslenmesini sağlıklı kılabilir ve hijyene dikkat eder. İnsanların giriş - çıkışlarını daha kontrollü yapabilir.’
Kendi hayvanımızı üretme şansımız ne kadar?
"Etçil hayvanlarımızda randıman düştüğü için et üretimimizi karşılamayacak duruma geldik. Canlı besi hayvanı ithalat ediyoruz. Sütte genellikle artı verirdik ama bu kez anaç hayvanlarımız şap hastalığı nedeniyle kestirdiğimiz için, bu anaç hayvanların bir kısmının damızlık niteliğini kaybettiği için, bu hayvanları elimizde tutsak bile doğurganlık oranı düşeceği için orada da biz eksiye düşüyoruz. Biz bir biçimde ithalata mecbur kalacağız."
En uzun gecede gönüller birleşiyor

Sanatçı yönü de bilinen Mehmet Doğan, dost meclislerinde çaldığı sazı ve sözü şimdi de sahneye taşıyor. 21 Aralık Pazar akşamı Doğu Ekin ile birlikte sahnede olacak...
"21 Aralık saat 20.00’de Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi'nde Halk Müziği senfonimiz olacak. Bu bir sosyal sorumluluk projesine de dönüştü. Derneğe bağışta bulunacağız. Maraş depremi sonucu yoksul aile çocuklarına yardımlarda bulunacağız. Bu yardımları tekrar kamuya hizmet olarak dönüştüreceğiz. İzlemek isteyenlerin rezervasyon yaptırması gerekiyor"





