Son Mühür/ Gamze Eskiköy- İzmir’in kıyı kentlerinde otellerin rezidansa çevrilmesi tartışmaları yeniden alevlendi. Dikili ve Foça’nın ardından Çeşme’de yer alan lüks otel Reges’in imar planı değişikliğiyle “turizm + ticaret alanı” statüsüne alınması, “turizm kılıfıyla konut satışı mı yapılıyor?” sorusunu gündeme taşıdı.
İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nin 12 Eylül 2025 tarihli toplantısında alınan kararla, Sakarya Mahallesi’ndeki 5547 ada 1 parsel ve Boyalık Mahallesi’ndeki 210 ada 17 parselin kullanım amacı “Turistik Tesis Alanı”ndan “Ticaret + Turizm Alanı (TİCT)” olarak değiştirildi. Bu iki parsel arasında Reges Otel’in de bulunduğu belirtiliyor.
Biz belediyeyi uyardık!
Mimarlar Odası İzmir Şubesi Üyesi Uğur Yıldırım, söz konusu plan değişikliklerinin kamu yararı ilkesini ihlal ettiğini ve “turizm” adı altında yapılan yapıların giderek rezidanslara dönüştüğünü ifade ederek, “1980’lerde turizmin kalkınması amacıyla bir takım kararlar alındı. Özellikle kıyı bölgelerinde turizm tesislerine imtiyazlı imar planları hazırlandı.
Bu planlar çerçevesinde İzmir ve Akdeniz kıyılarında, yani Ege ve Akdeniz bölgelerinde birçok tesis inşa edildi. Günümüzde hâlâ o dönemde yapılan planların getirdiği bazı ayrıcalıklı haklar geçerliliğini koruyor. Ancak yeni yapılan tesislerde “turizm tesisi” adı altında inşa edilen yapılar, pay satışlarıyla rezidans olarak kullanılmaya başlandı. Biz şube olarak bu konuda birçok idareyi ve belediyeyi uyardık” dedi.
Bakanlığın ciddi irade koyması şart!
Belediyelerin ruhsatlandırma süreçlerinde de eksiklikler yaşandığına dikkat çeken Yıldırım,” Aslında bu noktada esas sorumluluk Kültür ve Turizm Bakanlığı’na düşüyor. Bakanlığın çok daha ciddi bir irade ortaya koyması gerekiyor. Öte yandan mevcut turizm tesislerinin yeniden tadilat ya da renovasyon adı altında düzenlenerek rezidans gibi kullanılması yönünde bize sıkça şikâyetler geliyor.
Bu durumda belediyelerin, yani ruhsat veren idarelerin, bu alanların plan özelliklerine dikkat ederek işlem yürütmesi şart. Sadece inşaat aşamasında değil, sonrasında kullanım süreçlerinde de denetim yapılmalı. Konuyu gündeme getiren ve kabul eden ise İzBB oldu. Hafta başında da, bir kamusal alanın turizm ve ticaret lejantına taşınmasıyla ilgili açıklama yapmıştık. Bu noktada yerel yönetimle ayrı düşünüyoruz. Biz, daha kamucu bir bakış açısıyla ele alınması gerektiğini düşünüyoruz” diye konuştu.
Hukuksuzluk tartışmalarını hatırlatmak lazım
Turizm tesislerine verilen imtiyazlı planların asıl amacından saparak rezidanslara dönüştürülmesinin, bölgede ciddi sorunlara yol açtığını vurgulayan Yıldırım, “Hukuksuzluk tartışmalarını da hatırlatmak lazım. Gerçekten de alınan her karar, sadece yerel ölçekte kalmıyor; başka bölgelerde de benzer taleplerin önünü açıyor. Eğer bu gidişata engel olunmazsa, planlamanın anlamı kalmaz. Bu nedenle, özellikle belediyelerde ve planlama kurumlarında çalışan herkesin, uygulamaların kente nasıl bir etkisi olacağını düşünmesi gerekiyor. Turizm tesislerine imtiyazlı plan verilmesinin asli sebebi, turizm üzerinden kalkınmayı örgütlemekti. Ancak turizm amaçlı tesislerin rezidans olarak kullanılması bu amacın tamamen dışına çıkılması anlamına geliyor. Ayrıca, kişi yoğunluğu açısından da sorunlar yaratıyor. Bir turizm tesisinin yılın belirli dönemlerinde kullanılacağı varsayılırken, konut olarak kullanılması yılın 12 ayı boyunca nüfus yükü anlamına geliyor. Bu da altyapıların yetersiz kalmasına neden oluyor. Dolayısıyla, sadece bir parselde kişilere imtiyaz tanımakla kalınmıyor, aynı zamanda bölgedeki tüm halkın ortak hakkı olan altyapı hizmetlerinden de yoksun bırakılmasına yol açılıyor” sözlerine yer verdi.





