Son Mühür/Sercan Engerek- Son Mühür TV’de Sıcak Bakış programına katılan DEM Parti İzmir Milletvekili İbrahim Akın, Tunç Erciyas’ın sorularını yanıtladı.

“Belediye başkanlarına terör operasyonu yöntemi kabul edilemez”

Son zamanlarda belediye başkanlarının evlerine yapılan polis baskınlarına terör operasyonu benzetmesi yapan Akın, “Bir belediye başkanı çağırılıp ifadesi alındıktan sonra eğer uygun görülürse yargılanma süreçlerinin normal hukuk beklentileri açısından olması gerekir.

Tabiri caizse bir terör operasyonu yapar gibi sabahın erken saatlerinde insanların evlerinden alınmasının doğru bir yöntem olmadığını, bunu kabullenmenin de söz konusu olamayacağını ifade etmek istiyorum. Eğer hukuk güvencesi içerisinde yaşamak istiyorsak anayasal hakkımız bir yargı sopasıyla siyasallaştırılmamalı ve insanların kafasında yargıya dair güvensizlik yaratılmamalı” dedi.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve diğer bütün yetkililere seslenerek uyguladıkları yöntemin Türkiye’ye zarar verdiğini de ekledi.

“Yargı siyasallaşmıştır”

Eski İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in de yargılandığı kooperatif davasında mahkeme heyeti değişimine tepki gösteren Akın, “Kararı veren hakimlerin yeri değiştirilerek karar bozulmak istenmiştir. Burada bir müdahale söz konusudur. Dolayısıyla biz Türkiye’de ve İzmir’de bu davanın bir siyasi dava olduğunu ve ortada bir rüşvet ya da herhangi bir haksızlık olmadığını görmüş olduk. Gerçekleşen durum bir kez daha insanların kafasında yargının siyasallaştığı ve bu anlayışın geliştiği düşüncesini pekiştirdi” dedi.

Bu kapsamda toplumsal belediyecilik açısından çok önemli verilerin ortaya çıktığını söyleyen Akın, “Ak Parti’nin 2002 yılında iktidara gelmesiyle konut üretiminde yaşanan yüzde 30’luk düşüşte, kooperatiflere operasyon düzenleyerek inşaat faaliyetlerini yandaş şirketlere devretmesi etkili oldu” diye konuştu.

Sözlerine devam eden Akın, “Kooperatif yargılamalarının içeriğine şöyle ulaştım: Dönemin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü, hazırladıkları raporu, bağlı bulundukları belediyeye gönderiyor. Belediyenin bu konuyla ilgili yürüttüğü çalışmalar sonrası hukuk komisyonu; ‘Yapılan işlemlerin belediyenin kontrolü altındadır, denetim mekanizmasının hukuki olarak herhangi bir sorunu yoktur ve yapılması yönünde de bir engel olmadığı görülmüştür’ diyor.

Anların Kafasında Yargıya Dair G

Sonra bu soruşturmaya o il müdürünün aynı zamanda yapmış olduğu rapor gerekçe hâline getiriliyor. İl müdürü, Ege Şehircilik Şirketi’nde Genel Müdür Yardımcısı olarak görev alıyorken geçen haftalarda isminin açığa çıkmasıyla görevinden istifa etti” diye konuştu.

Akın, deprem sonrası mağdurların en kısa sürede ve en uygun şartlarda konut sahibi olabilmesi amacıyla özel bir modelin hayata geçirildiğini ifade etti. İhale sürecine inşaat firmalarının katılmadığını belirten Akın, bu nedenle çalışmaların kurum bünyesindeki şirketler aracılığıyla yürütüldüğünü ve hedefin tamamen depremzedelere hızlı çözüm sunmak olduğunu vurguladı.

Kentsel dönüşüm boyutuna da değinen Akın, İzmir’de depremin yarattığı yıkımın ardından güvenli, yaşanabilir bir kent inşa etme hedefiyle kooperatif sistemini uygulamaya koymak istediklerini aktardı. Ayrıca, kurum çalışanlarına yönelik konut edindirme projelerinin de yürütüldüğünü dile getirdi.

Akın, deprem sonrası konut ihtiyacının hızlı ve ekonomik şekilde karşılanabilmesi amacıyla yürütülen süreçte kamu zararının söz konusu olmadığını, tam tersine kamu yararının hedeflendiğini belirtti. İncelemeleri sonucunda, yapılan ihaleye özel şirketlerin maliyetler nedeniyle katılmadığını, bunun üzerine belediyenin meclis kararıyla kendi bünyesindeki şirketler üzerinden projeyi üstlendiğini ifade etti.

Bu uygulamanın, depremzedelerin bütçesine uygun konut sağlamak amacıyla yapıldığını söyleyen Akın, söz konusu iddiaların doğru olmadığını düşündüğünü, ancak nihai sonucun yargı süreciyle netleşeceğini vurguladı.

Akın, mevcut soruşturma sürecinin 19 Eylül’e ertelenmesinin yalnızca eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’i değil, yöntemin kendisinin halkta ciddi bir güvensizlik yarattığını dile getirdi. Ona göre, muhalif belediye başkanlarının ani operasyonlarla gözaltına alınması, cezaevine konulması ve görevden uzaklaştırılması, yerel yönetimlerde hizmet üretmeyi zorlaştıran bir baskı ortamı oluşturuyor.

“Onurlu bir insan gibi yaşa”

Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun, Cumhuriyet Halk Partisi’nden Ak Parti’ye geçişine değinen Akın; “Kendisinin büyük bir siyasi baskı altında kalarak bu kararı verdiğini düşünüyorum ama hem basın hem siyasetçi hem halk açısından ‘Ya, bu kadar da ahlaksızlık olmaz!’ diyorum. Onurlu bir insan gibi yaşa! Halkın tercihleriyle oraya gelmişsin ama kendine yönelik herhangi bir baskı olduğunda çıkıp ‘Ben bunun hesabını veririm!’ demelisin” şeklinde konuştu.

İktidarın kendi belediyelerine geniş imkânlar sunarken, muhalif belediyeleri çeşitli engellerle karşı karşıya bıraktığını savunan Akın, bunun açık bir ayrımcılık olduğunu söyledi. Aydın’ın iktidar için stratejik önem taşıdığını, bu nedenle bu kente büyük destek sağlanacağını tahmin ettiğini belirtti.

“Erdoğan adaylık ister”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir dönem daha adaylık isteyebileceğini düşündüğünü söyleyen Akın, “Ak Parti’de bir kişiye bağlılık halini ifade eden bir yapı var. Faaliyetler içerisindeki rollerini yerine getirme konusunda çok öne çıkan bir yapı söz konusu değil. Doğal olarak Erdoğan tercih edilecektir. Bu ancak erken seçim veya Meclis kararıyla mümkün olabilir” dedi.

Ak Parti’nin “Yaparsa Ak Parti yapar” politikasını, kendisinin hala güçlü olduğu ve devleti iyi yönettiği vurgusuyla medya ve algı operasyonları yaptığını ancak ne olursa olsun artık itiraz eden bir katılaşmış topluluğun var olduğunu ekledi.

İki kutuplu siyaset anlayışına karşı olduklarını ve ülkenin yönetiminde çoğulcu, demokratik bir yapının yerleşmesi gerektiğini savunan Akın, DEM Parti’nin Cumhur İttifakı’yla herhangi bir seçim iş birliği ihtimalini ise “sıfır” olarak nitelendirdiğini, yürütülen temasların ittifak değil, Kürt sorunu başta olmak üzere demokratik çözüm arayışına dönük müzakere süreçleri olduğunu dile getirdi.

“Maden yasası şirketlerin çıkarına göre hazırlandı”

Yeni maden yasasının çevre, orman, mera ve enerji alanlarını tehdit eden bir “kayyum politikası” nın en somut göstergesi olduğunu savunan Akın, stratejik madenlerle ilgili karar yetkisinin dört bakan ve bir Cumhurbaşkanı yardımcısından oluşan heyete verildiğini belirterek bu durumun Türkiye’nin geleceğini etkileyecek ciddi bir adım olduğunu söyledi.

Yasanın şirketlerin çıkarına hazırlandığını öne süren Akın, “Kaz Dağları, Balıkesir ve Muğla gibi bölgelerde ruhsatlandırma oranlarının yüzde 68-70’lere ulaştı. Milas, Balıkesir, Çanakkale, Diyarbakır, Şırnak, Kayseri ve Kırşehir’de çok yoğun bir talan var. Bu nedenle Milas, Balıkesir, Çanakkale, Diyarbakır, Şırnak, Kayseri ve Kırşehir’de miting hazırlıklarımız var. Anayasa Mahkemesi’nden yasanın iptali yönünde karar bekliyoruz” sözlerini kaydetti.

Efes giriş ücretine tepki

Mecliste verdikleri önergelerin çoğuna yasal sürede yanıt verilmediğini, bazılarının 3-6 ay geciktiğini söyleyen Akın, denetim yetkisinin yeterince işletilmediğini dile getirdi. Ayrıca Efes Antik Kenti’ndeki giriş ücretinin 40 Euro’ya yükseltilmesine tepki göstererek Avrupa’da ortalamanın 20 Euro civarında olduğunu vurgulayan Akın, fiyat artışının 2023 yılında ihale yoluyla özel şirketlere kazanç sağladığını, kamunun zararına olduğunu öne sürdü.

“Devlet, şirketlerin ihtiyacını yerine getiriyor”

Akın, Aliağa’da 11 yıldır ruhsatsız şekilde faaliyet gösteren bir santral bulunduğunu da hatırlatarak, ilgili bakanlığı bu uygulamaları sonlandırmaya çağırdı. İzmir halkının sağlığını ciddi derecede etkileyen santralin önceden bir defa kapatıldığını ancak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından tekrar açıldığının altını çizerek, “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na karşı neredeyse çevreyi korumakla ilgili bir görevimiz var. Yani öyle garip bir durumdayız. Devlet kamuoyunun sağlığını korumak yerine şirketlerin ihtiyacını yerine getirir hâle geldi. Türkiye, Avrupa’ya yüzünü çevirmeye çalışıyor ama Ortadoğu cehennemine doğru götürülüyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi de bu konuda biraz daha inisiyatif almalı” eleştirilerinde bulundu.

“40 köyün hayatı tehlikede”

Muğla’nın Milas ilçesinde, yaklaşık 400 bin dönümlük alanda 87 bin zeytin ağacının taşınmasını öngören yönetmeliğin 15 gün içerisinde çıkarıldığını ifade eden Akın, “Eğer bu kadar hızlı yönetmelik çıkıyorsa demek ki yasayla beraber hazırlanmış. Birincisi; zeytin taşınması gerçekten garabet, ikincisi; taşınan zeytinlerin olduğu yerde insanlar yaşıyorlar. Bu durum maden şirketinin oradaki faaliyetlerini iyileştirmek için 40 tane köyün hayatını etkileyecek” dedi.

Bölgedeki incelemelerde; kömür arama çalışmalarının ruhsatsız şekilde yürütüldüğünü, ÇED raporu alınmadığını, kazıların köy yerleşimlerine, camilere ve mezarlıklara zarar verdiğini, hatta yeraltı su kaynaklarının kurumasına neden olduğunu söyleyen Akın, köylülerin 14 Eylül’de geniş katılımlı bir protesto düzenlemeye hazırlandıklarını ekledi.

“Şirket halkın suyunu kesiyor”

Akın, termik santral faaliyetlerine karşı çıkan Muğla Büyükşehir Belediyesi ile maden şirketi arasında gerginlik yaşandığını ve bunun sonucunda şirketin, barajdan alınan suyun miktarını artırmasına rağmen belediyeye su vermeyi kestiği belirterek bu durumun Bodrum ve çevresinde su sıkıntısına yol açabileceği ifade etti.

“Orman yangınları iki katına çıktı”

Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde çıkan orman yangınları Silifke, Anamur, Torbalı ve Buca’da tarım arazilerine, evlere ve hayvanlara zarar verdi. Çıkan orman yangınları hakkında konuşan Akın, iklim krizinin etkilerinin bilindiğini ancak devletin buna karşı alması gereken önlemleri şöyle anlattı:

“Orman Genel Müdürlüğü ve mühendislerinin açıklamasına bakıldığında Türkiye’de yangın sayısı 2024 yılına göre 2 katına çıkmış. Bunun ilk nedeni, karayolu kenarındaki kuru otların temizliğinin geç yapılmasıdır. İkincisi, yangınlara geç müdahale edilmesidir. Üçüncüsü ise yeterli eğitimli kadronun bulunmamasıdır”

Akın; İzmir Valisi Süleyman Elban’ ın İzmir Çeşme’de tekrarlayan yangınlar sonrası, Gediz Elektrik’e ait bakımı yapılmayan elektrik hatlarından kaynaklandığını açıklamasını yapması üzerine bölge halkı, elektrik dağıtım şirketine dava açtığını da ekledi.

“Her şeyin piyasalaştırılması güvenliği tehdit ediyor”

Akın, “Bu ülkede her şeyi piyasalaştıran ve halkın geleceğini, sağlığını, ormanın güvenliğini düşünmeyen bir anlayışla karşı karşıyayız. Halkın geleceğini ve güvenliğini önceleyen bir anlayışa ihtiyaç var. Oysa bazı şeyler para dışında kamusal hizmet olarak yapılmalı” değerlendirmesini yaptı.

“Rezerv alan uygulaması mülkiyet hakkını zedeliyor”

Akın; mecliste şu anda kentsel dönüşümle ilgili yeni bir çalışmanın bulunmadığını, geçen dönemde ise daha çok deprem sonrası ortaya çıkan ihtiyaçlar doğrultusunda bazı sorunları gidermeye yönelik bir yasanın çıkarıldığını belirtti. Ancak söz konusu yasanın özellikle “rezerv alan” uygulaması açısından ciddi sorunlar barındırdığını ifade eden Akın, bu sistemin pratikte mülkiyet hakkını kısıtlayan ve ödeme gücü olmayan vatandaşların elindeki mülkün devlet tarafından alınmasına yol açan bir yapıya dönüştüğünü söyledi.

Özellikle Limontepe gibi güvenliği düşük, dönüşüm ihtiyacı yüksek bölgelerde kooperatif ve dernek girişimleriyle çözüm arandığını ancak bu girişimlerin yargı süreçlerine takıldığını hatırlatan Akın, burada yaşayan yoksul ve mağdur insanların tercihlerine bırakılmayacak kadar önemli bir konu olduğunu vurgulayarak, “Deprem riski olan alanlar belirlenmeli, “Burası artık güvenli değildir” tespiti yapılmalı ve halkla iş birliği içinde en uygun maliyetlerle dönüşüm sağlanmalı” dedi.

İzmir depreminde yaşanan hasarın, depremin merkezinin başka bir bölgede olmasına rağmen çok büyük olduğunu ve birçok binanın ağır veya orta hasarlı çıktığını hatırlatan Akın, Hatay depreminde de ikinci günde sahada olduklarını, insanların çaresiz kaldığını ve devletin yetersiz kaldığını dile getirdi.

“Dünya çıkar çatışmalarıyla yönetiliyor”

Akın, uluslararası siyasette Putin ve Trump’ın politikalarının farklı boyutlara geldiğini, özellikle Ukrayna’daki madenler konusunun Trump için giderek daha değerli hale geldiğini ifade etti. Ancak burada süren savaşın, binlerce insanın hayatına mal olduğuna ve toplumsal yıkıma yol açtığına dikkat çeken Akın, meselenin yalnızca yeraltı kaynakları üzerinden ele alınmasının insani değerleri yok saydığını dile getirdi.

Gazze’deki can kayıplarına rağmen Trump’ın İsrail’e verdiği desteğin de bu bakış açısının bir yansıması olduğunu belirten Akın, dünyanın çıkar çatışmaları üzerinden yönetildiği bir döneme girdiğini söyledi. İnsan hakları değerlerinin geriye gittiğini, uluslararası hukuk normlarının zayıfladığını savunan Akın, geçmişte savaş suçlarının engellenebildiğini ancak bugün devletlerin diledikleri operasyonları cezasız şekilde gerçekleştirebildiklerini ifade ederek Putin ve Trump’ın politikalarından olumlu bir sonuç beklemediğini söyledi.

“1 Eylül barışı tesis etmeli”

1 Eylül Dünya Barış Günü’nün Türkiye’de barışın tesis edilmesi için bir fırsat olmasını arzu ettiklerini vurgulayan Akın, “Tüm demokrasi güçlerinin barış talebiyle sokaklarda yer almasını arzuluyoruz. Emek ve demokrasi güçleri bu işe öncülük etsinler. Biz de elimizden gelen bütün gücümüzle burada bulunalım istiyoruz. Kimse bu noktadan geri dönememeli, tekrar bir savaşa girmemeli, elde silahlarla tekrar mücadele edilmemeli, siyasetin önü açılmalı, barış ve demokratik bir ortamda hukuk standartları içerisinde, herkesin sınırlarını bildiği bir hayat olsun istiyoruz. Biz bunun çabası içerisindeyiz” dedi.

İzmir Enternasyonal Fuarı vurgusu

İzmir Enternasyonal Fuarı’nın kentin kültürel ve tarihsel birikiminin önemli bir parçası olduğunu ifade eden Akın, geçmişte fuarın daha çok kültürel bir şenlik havasında geçtiğini, sanatçılarla buluşma imkânı sunduğunu ama bugün daha ticari bir yapıya bürünmüş olduğunu söyledi. Ayrıca Kültürpark’ın hem yeşil alan hem de kültürel etkinlikler için korunması ve geliştirilmesi gerektiğini belirterek inşaatlaşma yerine, doğaya zarar vermeden geçici etkinliklerle alanın canlı tutulmasının önemine değindi.

Muhabir: Sercan Engerek