Duyduklarıma, yaşadıklarıma, öğrendiklerime inanamıyorum. Bir yanda onca darp ve tehdit aldığı halde hapisten çıkamayan dostum ağabeyim gazeteci Süleyman Gençel’in hasreti bir yandan da içinde zerre iletişim olmayan ve güya belediye başkanlarımızı seçeceğimiz seçim süreci. Sevgili Süleyman şu anda özgür olsaydı kim bilir neler yazardı adaylar ve söylemler üzerine.  

İnanın tüm partileri ve adayları birbirinden ayırmadan söylüyorum. Gençlikleriyle övünen adayların hissedilir cehaletleri mi yoksa kadın olmalarından övünülen adayların o ağır kibirleri mi yoksa büyükşehir adaylarının yönetmeye talip oldukları 8500 yaşındaki kentin tüm değer ve yargılarını hiçe sayan uçukluklarını mı anlatayım?  

DEM'li milletvekilinin ayıbına Özdağ'dan tepki DEM'li milletvekilinin ayıbına Özdağ'dan tepki

Adayların istisnalar kaideyi bozmaz, güya yurttaşlarla verdikleri pozlar o kadar samimiyetsiz ve boş ki… Merak ediyorum, başkan seçilenler gerçekten kendileri mi yönetecekler yoksa onları yöneten birileri mi olacak? Kadrolar kimlerden oluşacak? İzmir’i İzmir yapan değerler İzmir dışındaki getirilecek “özel görevli yamyamlara mı” teslim edilecek? Basın ve medya ilişkileri yine İstanbul merkezli mi sürdürülecek?  

İnanın kaygım arttıkça artıyor. Sandıktan kaçmayı da uygun bulmuyorum. Mutlaka sandığa gitmeliyiz. Ama işte o ama. Ama kime neye göre oy vereceğiz? CHP’de kibir, AKP’de şüphe, İYİ Parti’de boşluklar, diğeri ise meçhul…  

Neyse daha süre var… Var değil mi? 

İnadına ne mutlu Türküm diyene…

Editör: Murat BAŞARAN