Son Mühür/Gamze Eskiköy- Manisa'nın Soma ilçesinde 13 Mayıs 2014'te meydana gelen ve 301 madencinin yaşamını yitirdiği maden faciasının 11. yılında Ege Üniversitesi öğrencileri sessiz kalmadı. Öğrenciler, üniversite yemekhanesi önünde toplanarak şenlik alanına yürüyüş gerçekleştirdi ve ardından taşeron sistemine, özelleştirme politikalarına ve iş cinayetlerine karşı basın açıklaması yaptı.
"Tutuklu sanık kalmadı"
Basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
Bundan tam 11 yıl önce, 13 Mayıs 2014’te Manisa’nın Soma ilçesinde taşeron sistem ve denetimsizlik nedeniyle yaşanan maden katliamında 301 maden işçisi hayatını kaybetti. Katliamın ardından yaşananlar, kapitalist düzen gerçeğini ve sermaye devletinin işçi düşmanı karakterini bir kez daha gözler önüne serdi. Sermayenin sözcüleri bir kez daha “kader planı”na ve “fıtrata” sığınarak madenciler için “güzel öldüler” diyebildiler. Madenci yakınları hakkında davalar açıldı. İki askerin kollarından tuttuğu madenci yakınına tekme atan Yusuf Yerkel, “ticari ataşe” olarak atanarak ödüllendirildi. Soma katliamının ardından gerçekleştirilen eylemlere yönelik açılan davalarda hâlâ cezalar yağdırılmaya devam ederken, katliama ilişkin görülen davada 2021 yılından itibaren tutuklu sanık kalmadı. Katliamın sanıklarından 10’u beraat ettirilirken, 18 kişi 1 yıldan az ceza aldı.
"Katliamın arkasında yalnızca Soma Holding yok"
Katledilen işçilerin avukatları Can Atalay ve Selçuk Kozağaçlı ise hâlâ tutuklu bulunuyor. Soma için Ege Üniversitesi’nde gerçekleştirilen işgal eylemi davasında ise 30 öğrenciye toplam 102 yıla kadar hapis cezası verildi. Hal böyle olunca yapılan yargılamada, sermaye sahipleri ile üst düzey yetkililer; dolayısıyla gerçek sorumlular cezalandırılmadı. Yalnızca birkaç kişiye göstermelik cezalar verildi. Bu durum bizlere gösteriyor ki katliamın arkasında yalnızca Soma Holding değil; onu koruyan, kollayan ve denetlemeyen sermaye devleti ve doğrudan AKP iktidarı yer almaktadır. Bu cinayet, özelleştirmenin, taşeron sistemin ve işçiyi değil sermayeyi koruyan yasaların bir ürünüdür.
Sermayedarlar, üretim ve kâr hırsı nedeniyle işçi sağlığı ve iş güvenliğini hiçe saymaktadır. Bu nedenle her gün madenlerde, inşaatlarda, fabrikalarda iş cinayetleri yaşanmaktadır. Bilmeliyiz ki yaşanan iş cinayetlerinin ve işçi katliamlarının temel sorumlusu; işçiler, iş sağlığı uzmanları ya da mühendisler değil; kâr odaklı yapısıyla işçiye sömürü ve ölüm dışında bir şey vadetmeyen kapitalist sistemdir. Topluma ölüm ve sömürüden başka hiçbir şey vadetmeyen bu düzene karşı sesimizi yükseltiyor, hak ve özgürlüklerimize sahip çıkıyoruz. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin (İSİG) raporuna göre, Türkiye’de 2024 yılında iş kazalarında en az 1.897 işçi hayatını kaybetti. Bu, her gün en az 5 işçinin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiğini gösteriyor.
"Bu düzen değişmediği sürece iş cinayetleri durmayacak"
Özelleştirme, taşeronlaştırma, işsizlik, düşük ücret, grevsiz, sendikasız, güvencesiz ve kuralsız çalışma politikalarına hız verilen AKP’li yıllarda en az 35.571 işçi hayatını kaybetti. Soma katliamından 11 yıl sonra, yani birkaç gün önce, tazminatını isteyen işçi Erol Eğrek, gittiği holding binası önünde dövülerek öldürüldü. Sakarya havai fişek patlaması sonucu hayatını kaybeden 7 işçi, henüz çocuk yaşta mevsimlik tarım işçiliği yaparken ölen Murat Koyuncu... Tüm bu cinayetler, bizlere faillerin değişmediğini gösteriyor. Biliyoruz ki bu işçi ölümlerinin suçlusu, Soma’dakinden farklı değil. Hepsinin ardında aynı düzen, aynı sermaye ilişkileri var. Bugün işçiler en temel haklarından yoksun olarak çalıştırılmakta, açlık sınırının altında yaşamaya zorlanmaktadır. Bu koşullarda ise durmaksızın iş cinayetleri yaşanmaktadır. Bizler biliyoruz ki bu düzen değişmediği sürece iş cinayetleri durmayacak.





