Son Mühür/Sercan Engerek- Son Mühür TV’de Sıcak Bakış programında Tunç Erciyas’ın sorularını yanıtlayan Çetin, “Dijital ortamda yapılan her işlem iz bırakır. Bu bilgilerin izlenmesi ve korunması için teknik altyapı, personel eğitimi ve denetim şart” dedi.
“Dijital ortamda yapılan her işlem iz bırakır”
Av. Çetin, geçtiğimiz haftalarda ortaya çıkan sahte diploma skandallarının yalnızca bireysel bir dolandırıcılık değil, aynı zamanda örgütlü ve profesyonel bir suç faaliyeti olduğunu şu sözlerle belirtti:
“Sahte diploma süreci; elektronik imza kopyalama ve üniversite sistemlerine yetkisiz erişim gibi çok ciddi güvenlik açıkları içeriyor. Bu işlemler ciddi bir örgütlenme gerektiriyor. Türkiye, faillerin yakalanmasında şanslıydı ancak devletin bu sistem açıklarına derhal önlem alması gerek. Eğer alınmazsa bir çöküş yaşanır”
Bu kapsamda, çifte imza sistemi gibi ek güvenlik önlemlerinin devreye alındığını söyleyen Çetin, siber suçları işleyenlerin ancak dijital yollarla yakalanabileceğini “Dijital ortamda yapılan her işlem iz bırakır” sözleriyle ifade etti.
Yurt dışı kaynaklı siber saldırı risklerine de değinen Çetin, Türkiye’de özellikle üniversitelerin bilgi işlem sistemlerinin hedef haline geldiğini, kısa sürede mezun gösterilen öğrenciler veya ders geçme kayıtlarında uyumsuzlukların tespit edilmesi gerektiğini söyledi.
Çetin, devletin sahte diplomayı kullanan ve düzenleyenden ziyade bunun devlet içerisindeki ayağının kimler olduğu ortaya çıkarılırsa durdurulabileceğinin altını çizdi.
Hukuk fakültelerinde kalite düşüşü: “Baraj 50-80 bin olmalı”
Av. Çetin, sahte diploma meselesini yalnızca teknik bir güvenlik sorunu olarak değil, niteliksiz mezuniyet sorunuyla da ilişkilendirdi. Hukuk fakültelerine girişteki başarı sıralaması barajının 50-80 bin aralığında olması gerektiğini savunan Çetin, mevcut seviyenin nitelikli hukukçu yetiştirilmesini engellediğini şu sözlerle belirtti:
“Hukuk, yalnızca kural ezberlemek değildir. Felsefesini, sosyolojisini, tarihsel bağlamını bilmeyen hukukçular sadece ‘kural mühendisleri’ olur. Bu hem adalet sistemine hem de toplumun hukuka güvenine zarar verir. FETÖ örgütüne mensup olduğu düşünülen birçok insan meslekten ihraç edildi. Doğru yapıldı.
Doğru yapıldı ama ondan sonra doğan büyük boşluk çok hızlı bir şekilde doldurulmaya çalışıldı. Çok fazla sayıda dışarıdan hakimlik formatına elde etmeden, hakimlik formasyonunu elde etmeden, alınmış hâkim savcılar var. İşte bu nedenle bu tutuklamalar konusunda veya başka birçok konuda eleştiri getiriyoruz”
Çetin, devlet kurumlarında görevlendirmelerin mutlaka liyakat esasına göre yapılması gerektiğini vurgulayarak, “Devletin çöküşü, liyakatin ortadan kalkmasıyla başlar. Bizim buna buna karşı uyanık olmamız gerekir” dedi.
“Cezayı artırmak tek başına suçu önlemez”
Kadın, çocuk ya da erkek fark etmeksizin işlenen suçlarda cezaları artırma söyleminin tek başına çözüm olmadığını belirten Çetin, kriminolojik gerçekleri şu sözlerle anlattı:
“Suçluların hiçbirinin B planı yoktur. Suç işlerken yakalanmayacağını düşünür. İdam cezası bile geri gelse, suç işlenmeye devam eder. Tarihte, yan kesicilikten idam edilen birinin infazını izlemeye gelenlerden biri, aynı anda başka birinin cüzdanını çalmaya devam etmiştir. Cezanın şiddeti ne özel önlemeye ne de genel önlemeye yetiyor. Esas olan, cezanın mutlaka ve eksiksiz infaz edileceğine olan inançtır”
“Türkiye’de 10 yıl kesintisiz yatan mahkûm görmek zor”
Çetin, Türkiye’de infaz sistemine olan inancın kırıldığını söyledi ve bu durumu şöyle açıkladı:
“Her 10 yılda bir infaz kanununda yapılan değişiklikler, koşullu salıverme şartlarının lehine düzenlenmesi, örtülü bir af niteliğindedir. Denetimlerimde, 10 yıl kesintisiz yatan mahkûm neredeyse görmedim. Cezaların yarısı hatta daha azı cezaevinde geçiriliyor, kalan kısmı denetimli serbestlikle tamamlanıyor. Bu da insanlarda ‘Ne ceza alırsam alayım birkaç yıl yatar çıkarım’ algısı yaratıyor”
“Yargıya güvenin temeli bağımsızlık ve liyakattir”
Av. Çetin, yargı bağımsızlığının, hâkimin yalnızca kanuna ve vicdanına göre karar vermesiyle sağlanacağını vurguladı:
“Yargı gücünü doğrudan anayasadan alır. Bir Çemişgezek hâkimi de Yargıtay Başkanı da bu yetkiyi aynı kaynaktan alır. ‘Siyasiler yargının üzerinde’ algısı yaratacak açıklamalardan kaçınmalıdır. Adalet Bakanı bile, ‘Şu olayda savcılar görevlendirildi’ diyemez. Savcı zaten kanun gereği harekete geçmekle yükümlüdür”
Hâkimlerin siyasi konularda görüş beyan etmemesi gerektiğini söyleyen Çetin, siyah cübbenin her türlü siyasi ve kişisel görüşten arınmayı simgelediğini belirtti.
“Devlet demek yargı demektir”
Tecrübesiz hâkim ve savcıların, kıdemli ve yetkin meslektaşları tarafından yapıcı şekilde denetlenmesinin önemine dikkat çeken Çetin, “Yargı, yargı tarafından denetlenmelidir. Devlet demek yargı demektir. Denetim, eksikleri göstermek ve doğruya yönlendirmek içindir. Her yerde var olmalıdır. Genç bir hâkimi kırmadan delilleri zamanında toplaması gerektiğini söylemek hem kaliteyi hem güveni artırır” dedi.
Çetin, İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin tartışmalardan mevcut yasal düzenlemelere, caydırıcılıktan önleyici tedbirlere kadar geniş bir değerlendirme yaptı. Bazı kesimlerin, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasıyla kadına karşı şiddetin arttığını iddia ettiğini hatırlatan Çetin, bu söylemin eksik ve iddialı olduğunu belirtti:
“İstanbul Sözleşmesi doğru ve değerlendirilebilir bir belgedir, ancak bir çerçeve sözleşmedir. Devletler bu tür metinlerle iç mevzuatlarını benzer hale getirmeyi ve korunmaya muhtaç gruplara yönelik yasal düzenlemeler yapmayı taahhüt eder. Türkiye’de zaten kadına karşı şiddeti önleyici birçok hüküm mevcut”
“Kadına yönelik suçlarda ağırlaştırılmış cezalar uygulanıyor”
Çetin, Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddelerini hatırlatarak kadınlara karşı işlenen suçların mevcut yasalar kapsamında zaten daha ağır şekilde cezalandırıldığını vurguladı:
“Kasten öldürme suçu 81. maddede düzenlenmiştir. 82. madde ise bu suçun nitelikli hâllerini sayar: tasarlayarak, canavarca hisle, işkence çektirerek veya çocuğa, kadına, savunmasız kişiye karşı işlenirse ceza ağırlaştırılır. Ağırlaştırılmış müebbet hapis, Türkiye’de idamın kaldırılmasından sonra en ağır cezadır”
Kadın ve çocuk güvenliği alanındaki tehditlere değinen Çetin, madde bağımlılığı ile dijital ortamda işlenen suçların önemine işaret etti. Çocukların internet ve sosyal medyada karşılaşabilecekleri kötü niyetli girişimlere karşı koruma mekanizmalarının güçlendirilmesi şart olduğunu ve hukukun etkin biçimde uygulanmasının toplumda güven duygusunu pekiştirdiğini vurgulayan Çetin, eğitim ve fırsat eşitliğinin de bu noktada kritik öneme sahip olduğunu belirtti. Genç nüfusun Türkiye için büyük bir potansiyel olduğunu ifade eden Çetin, bu potansiyelin doğru yönlendirilmemesi halinde risk unsuru haline gelebileceği uyarısında bulundu. Ayrıca üniversiteye yönlendirme konusunda da ölçülü olunması gerektiğini ifade ederek herkesin üniversite mezunu olmasının şart olmadığını, esas hedefin nitelikli iş gücü yetiştirerek üretime katkı sağlamak olduğunu dile getirdi.
“Ailelere büyük sorumluluk düşüyor”
Çetin, çocukların korunmasında en büyük sorumluluğun ailelerde olduğunu vurgulayarak sosyal medya ve internet gibi dijital alanlarda çocukların güvenliğini sağlamak hayati önem taşıdığını; aksi halde genç neslin ciddi risklerle karşı karşıya kalabileceğini söyledi.