Kardiyoloji, Dahiliye Ve Acil Tıp Uzmanı Dr. Bayram Çivilibal, Son Mühür TV’de yayınlanan Sıcak Bakış programında Ayşegül Koç’un sorularını yanıtladı. Almanya’daki Tıp eğitimini ‘Uzmanlıktan uzmanlığa sürüklüyorlar’ diye tanımlayan Çivilibal, Türkiye ve Almanya’daki sağlık sisteminin farklarını anlattı. Almanya’ya hekim göçünün artmasıyla ilgili de konuşan Çivilibal; “Almanya’dan başka ülkelere göç eden doktorların oranı, Türkiye’den göç edenlerle eşit. Yani dünyada global bir göç var. Bunu siyasi görmüyorum” dedi.
“Uzmanlıktan uzmanlığa sürüklüyorlar”
Kendinden bahsederek söze başlayan Dr. Çivilibal; “1980'de liseyi burada, Türkiye'de bitirdikten sonra okumak çok kolay değildi öğrenci olayları... Ve Almanya'da eğitim Müşavirliği yapan öğretmen bir abim vardı. Orada okumaya karar verdim. Almanya'da Kimya Mühendisliği okuyacaktım ama orada tesadüfen tanıştım bir Doçent Arkadaş beni tıpa yönlendirdi. Berlin Kalp Merkezi açılmıştı ve orada başladım ve serüvenim böyle devam etti. Kardiyolog olmanız için Almanya'da 6 yıllık bir dahiliye uzmanlığı yapmanız gerekiyor. Buradan bayağı farklı 6 yıldan sonra kardiyoloji eğitimi alıyorsunuz 4 yıl ve genellikle bütün hastanelerin, yoğun bakımı, ambulansı kardiyologlara ait. Yani kardiyolojinin şefine ait. Böyle sizi uzmanlıktan bir uzmanlığa sürüklüyor ve bakıyorsunuz 15 yılınız eğitim ve çalışma ile dolmuş. Bir süre sonra, 2000 yılında kendi kardiyoloji dahiliye merkezimi kurdum. Ve 20 yıl… Eşim ile birlikte buraya da gidip geliyorduk ve ülkemize dönmeye karar verdik. Şimdi İzmir'de kendi yer mi yaptım” dedi.
Türkiye ve Almanya’daki sağlık sistemi
Almanya ve Türkiye sağlık sistemi ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Dr. Çivilibal; “Almanya'da Tıp Fakültesi'ni bitirdiğinizde siz kendiniz çalışacağınız bölümü seçebilme imkanına sahipsiniz. TUS dediğimiz sistem orada yok. Ben kardiyolog olmak istiyorum diyorsanız kardiyoloji şeflerine birer tane cv'nizi yolluyorsunuz ben size eğitim almak istiyorum diyorsunuz ve kardiyoloji şeflerinin eğitim verme hakkı var kiminin 3 yıl kiminin 5 yıl bu şekilde işliyor sistem. Almanya'da Üniversiteye girmek için de Türkiye'deki gibi genel sınav yok. Aldığınız bütün derslerin ortalaması çok iyiyse bir bölüm seçebiliyorsunuz. Almanya'da ki sorun nüfusu çok yaşlı. Doktor sayısı Türkiye'nin 2 katı olmasına rağmen orada bir doktor açığı var. Mesela Türkiye'deki e-nabız sistemini Almanya henüz kuramadı. Almanya’dan da ciddi bir doktor göçü var. Avrupa toplu içinde dağılmış. Daha çok baktığınız zaman güneye inmişler. İtalya, İspanya ve Yunanistan. Yarısına yakınında diğer ülkelere dağılmışlar. Türkiye’den Almanya’ya giden doktorların bir kısmıyla görüşüyorum. En iyi şekilde misafir edilseniz bile evinize dönmek istersiniz. İşte öyle bir duygu yurtdışında olmak. En iyi semtte oturuyordum, en iyi evde oturuyordum, en iyi arabaya biniyor, en iyi para kazanıyordum. Ama bir şeyler eksikti. Vatanında olmak farklı bir şey” açıklamasında bulundu.
Sessiz katil: Hipertansiyon
Yüksek tansiyon sesiz katil olarak nitelendiriliyor diyen Dr. Çivilibal; “Tansiyondan her yıl 8 milyon kişi ölüyor. Dünyadaki en büyük pandemi aslında. Yaşam stilimizin ve modernleşmenin bize verdiği bir ceza. Türkiye'yi baz alırsak her iki kişiden biri yüksek tansiyon hastası. Bütün gelişmiş toplumlarda aynı tabii. Koruyucu Tıp dediğimiz, erken teşhis dediğimiz sistem Türkiye'de Almanya gibi değil. Almanya’da aynı doktora erişebilmek çok kolay. Bütün muayenehaneler Almanya'da devlet tekelinde, Sosyal Güvenlik Kurumu’na bağlı. Doğru tansiyonu ölçmek için her iki koldan da tansiyonu ölçüp hangisi yüksek ise oradan devam etmekle olur. Diyelim ki Şeker hastasısınız, kolesterolunuz var, yaşınızda belli bir yere gelmişse mutlaka iki ayak bileğinden tansiyonun ölçülmesi lazım. Aslında başlı başına bir bilim tansiyon. Tansiyonu tetikleyen o kadar çok şey var ki… Tansiyon ölçerken, ben kendimi iyi hissetmedim, başım ağrıyor, heyecanlıyım, kızdım diyerek tansiyon ölçerseniz sizi yanıltır. Tansiyonu sabah 8-9:00 – akşam 20-21:00 aralığında düzenli ölçmek gerekir. Bunun bir ortalamasını almamız gerekiyor. Bir felcin başlaması, pıhtının yukarı gitmesi mikro saniyeler içerisindedir, yani göz açıp kapatır gibi. Bir insanın felç olup olmadığını teşhis etmek çok çok kolay. Basit bir cümle kur ve tekrarlamasını iste, ikincisi iki elini kaldırmasını iste, bir tanesi daha erken düşüyor ise risklidir. Üçüncüsü bazı yerlerine sert dokun ve hissedip etmediğini sor. Bunlarda bir problem varsa hemen 112’nin aranması gerekiyor. 35 yaşını geçmiş herkesin senede bir seferde olsa iki koldan tansiyonu, şeker, kolesterol, böbrek ve karaciğer değerlerine baktırması gerekiyor. Boy, kilo, göbek bölgesi ölçümü de muhakkak yapılmalı” dedi.