Son Mühür/Gamze Eskiköy- 19 Temmuz 2025’te TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen ve henüz Resmi Gazete’de yayımlanmayan 7554 sayılı yasa, çevre hukukçuları ve ekoloji örgütlerinin tepkisini çekti. Yasa, başta Çevre Kanunu olmak üzere çok sayıda çevreyle ilgili düzenlemede değişikliğe giderek, ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) süreçlerini devre dışı bırakacak düzenlemeler içeriyor. EGEÇEP Dönem Sözcüsü Av. Arif Ali Cangı tarafından hazırlanan kapsamlı değerlendirme raporuna göre, yasa çevre koruma ilkelerini ihlal ediyor, Anayasa’ya ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası çevre sözleşmelerine aykırılık taşıyor.
ÇED kararı olmadan izin ve ruhsat verilebilecek
7554 Sayılı Kanun’un 1. maddesi ile Çevre Kanunu’nun 10. maddesinde yapılan değişiklikle, artık ÇED zorunluluğu bulunan projeler için bile ÇED olumlu kararı alınmadan teşvik, ruhsat ve izin başvuruları yapılabilecek. Ayrıca, ÇED Yönetmeliği’nin EK-2 listesinde yer alan projelere ise hiçbir ÇED kararı aranmadan doğrudan izin ve ruhsat verilebilecek. Bu kapsamda örneğin 25 hektarın altındaki açık maden işletmeleri, golf tesisleri, yat limanları ve çelik üretim tesisleri gibi pek çok proje çevresel etkileri değerlendirilmeden hayata geçirilebilecek.
Çevresel koruma ilkesi yok sayılıyor
Av. Arif Ali Cangı, söz konusu yasanın çevre hukukunun temelini oluşturan “önleme ilkesi”ni açıkça ihlal ettiğini belirtiyor. ÇED sürecinin, çevresel zararları oluşmadan önce engellemeye yönelik bir sistem olduğunu vurgulayan Cangı, bu mekanizmanın etkisizleştirilmesinin doğrudan Anayasa’nın 56. maddesiyle güvence altına alınan “sağlıklı ve dengeli çevrede yaşama hakkı”nı ihlal ettiğini ifade ediyor.
AİHM ve AYM kararlarına aykırılık
Habere göre, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) çevresel etkilerin değerlendirilmesinin zorunlu olduğu yönündeki kararlarına rağmen, yasa bu korumaları işlevsiz kılıyor. Cangı’nın değerlendirmesinde, Anayasa Mahkemesi’nin Cerattepe ve benzeri kararlarına atıf yapılarak, halkın karar süreçlerine katılım hakkının ortadan kaldırıldığı vurgulanıyor.
Anayasa’ya ve uluslararası sözleşmelere aykırılık
7554 sayılı yasa, yalnızca iç hukuk düzenlemelerine değil, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası çevre koruma sözleşmelerine de aykırılıklar barındırıyor. Anayasa’nın 90. maddesine göre, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalar ile kanunlar arasında bir çelişki olması halinde milletlerarası antlaşmalar esas alınır. Çevre hakkı, temel haklar arasında kabul edilmekte ve çevreyle ilgili uluslararası sözleşmeler Anayasa’dan doğrudan uygulanabilir normlar haline gelmektedir.
Stockholm ve Rio Deklarasyonlarına aykırılık
Av. Cangı’nın aktardığına göre yasa, 1972 tarihli Stockholm Deklarasyonu ve 1992 tarihli Rio Deklarasyonu’nun ilkelerine açıkça aykırı. Stockholm Bildirgesi’nin 1. maddesinde herkesin sağlıklı ve refah içinde bir çevrede yaşama hakkı olduğu belirtilirken, Rio Deklarasyonu çevre yönetiminin halkın katılımı ile yapılmasını öngörüyor. Bu tür uluslararası belgeler, Türkiye Cumhuriyeti’nin de imzacısı olduğu çevre politikalarının temel çerçevesini çiziyor.
Aarhus Sözleşmesi: Katılım, bilgi ve yargı hakkı
Türkiye her ne kadar Aarhus Sözleşmesi’ne taraf olmasa da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında ve Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kararlarında bu sözleşmeye atıf yapılıyor. Aarhus Sözleşmesi; çevresel karar alma süreçlerine halkın katılımı, bilgiye erişim ve yargıya başvuru hakkını güvence altına alıyor. Ancak yeni yasa, halkın projeler hakkında önceden bilgi edinmesini, sürece katılmasını ve dava açarak denetim sağlamasını zorlaştırıyor.
ÇED süreci devre dışı bırakılıyor
Yasanın 1. maddesiyle, ÇED Yönetmeliği’nin EK-2 listesinde yer alan projeler için artık “ÇED Gerekli Değildir” kararı bile aranmayacak. Bu durum, söz konusu projelerin çevresel etkileri hakkında herhangi bir ön değerlendirme yapılmadan onaylanması anlamına geliyor. Hukukçulara göre bu düzenleme, özellikle kırsal ve ekolojik açıdan hassas bölgelerde ciddi tahribatlara neden olabilir.
Yargı denetimi etkisizleşiyor
Av. Cangı’ya göre yasa, sadece çevresel korumayı değil, hukuk devletinin temel ilkelerinden biri olan yargı denetimini de işlevsizleştiriyor. ÇED sürecinin devre dışı bırakılması, hem kamuoyunun hem de yargının projelere ilişkin bilgi edinmesini ve denetim yapmasını engelliyor. Bu durum, idarenin keyfi karar almasının önünü açıyor ve çevresel etkileri yüksek projelerin denetimsiz şekilde hayata geçirilmesine zemin hazırlıyor.
AYM ve AİHM kararları göz ardı edildi
Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kararlarında çevre hakkının yaşama hakkıyla doğrudan bağlantılı olduğu vurgulanmıştı. 2009 tarihli kararında AYM, ÇED süreçlerinin çevrenin korunması açısından vazgeçilmez olduğunu belirtmişti. AİHM ise “Taşkın ve Diğerleri/Türkiye” kararında çevresel faaliyetlerde halkın bilgiye erişim hakkının ve sürece katılımının zorunlu olduğunu açıkça ifade etmişti. Ancak yeni yasa, tüm bu içtihatları ve uluslararası yükümlülükleri görmezden geliyor.





