Hafta sonu genellikle oğlumla birlikte film seyretmeyi tercih ederim. 1989 yılında çekilen Ölü Ozanlar Derneği filmini Netflix’te görünce hemen izlemeye başladık. Eski bir film, neredeyse kardeşimle yaşıt... Ama hala keyifle izleniyor. Kendinizden parçalar buluyorsunuz...
Disiplin her şey mi?
Disiplini ile ünlü bir erkek lisesine gelen edebiyat öğretmeni John Keating’in kendine özgü eğitim tarzı ile öğrencilerin bakış açılarını değiştirmesi anlatılıyor. Zaman zaman kahkahalarla gülerken finaline doğru göz yaşlarınızı tutamıyorsunuz... “Kaptan... Kaptanım...”
Carpediem kavramı yaşam felsefesine dönüşür. Günü yakala, anı yaşa anlamına geliyor. Günü en iyi şekilde değerlendirmek... Dün yok yarın yok koskocaman bir bugün var. Günü en iyi şekilde yaşayıp, anda kalmak en önemli nokta... Keşke dememek iyi ki diyebilmek için doğru bir tercih... Ben bu filmi daha önce birkaç kez izlemiştim ve bu felsefeyi kendime pusula yaptım.
Ölü Ozanlar Derneği, Robin Williams’ın en güzel filmlerinden biri John Keating rolü onun için yazılmış sanki... Birçok ödül alan mutlaka izlenmesi gereken bir yapım... Özellikle çocuklarınızla izleyebileceğiniz onlara şiiri sevdirecek bir şaheser...
2016 yılında sahnede de izlemiştim. Hakan Altıner yönetmişti. Can Gürzap John Keating olmuştu. Sonra Hakan Altıner bu rolü devralmıştı. Bu tür okullar ve öğretmenler günümüzde de var. Çocukları yanlış yönlendiren velilerde... Gençlerin enerjisini yansıtan bu tür eserler beni çok mutlu ediyor.
Film bittikten sonra ertesi gün erken kalkıp, İstanbul’dan gelen misafirime Çeşme denizi, kumu, güneşini tanıtmak istedim. Meşhur kumrunun da tadına varacağız. Çeşme’nin en güzel koyu Ayayorgi’de yer alan beach tercihimiz... Ama bazen plan yaparsınız ters teper. Bir arkadaşım bu durumlar için “Sen plan yaparken kader kıs kıs güler” der.
Çeşme bizi bekliyor...

Evet biz akşam böyle plan yaptık. Sabah erkenden yola çıktık. Yolda son ses Radyo Ege açık. Cıstak cıstak gidiyoruz. Meşhur kumrumuz ile kahvaltı yaptık. Arkadaşım “bu bizim karışık sandviç ne özelliği var” diyor. Ben özel nohut unundan yapılan, bol susamlı, kumruya benzeyen ekmeği falan filan diye kumruyu savunmadım. Sadece “afiyet olsun karnımız doydu işte beğendindiysen mesele yok önemli olan bu!” diyorum.
Olmadı sayın paparazzi...
Beachin önündeyiz. Kalabalık bir mekan... Kendimizi paparazzi gibi hissedip, bol bol özçekim yaparken sıra geliyor bize.... Girmek üzereyken bir kadın önümüzü kesiyor “durun buraya sadece para ödeyip giremezsiniz. İnstagram hesabınıza bakmamız lazım. Kaç takipçiniz var. Etkileşiminiz nasıl?” Benim sosyal medya hesabım yok! Ne olacak şimdi diye düşünürken cevabı çabuk aldım. Güzel ve alımlı kadın bizi geri çevirdi. Arkamızdaki kızlar instagramda ön rezervasyon yaptırmış ama listede adı yok! Kız ağlamaya başlıyor. “Ama rezervasyon yaptırdım” diye mesajı gösteriyor. “Haklısınız ama ajansımız sizi uygun bulmamış.” diye geri çeviriyorlar. Çok ilginç özgürce eğlenip, paramızı da harcayacağımız mekana giremiyoruz. Neyseki alternatif çok. Arkadaşımın önerdiği mekana gidiyoruz. Orada kapıda karşılanıp kendimizi iyi hissediyor. Gönlümüzce eğleniyoruz. Burada bol bol fotoğraf çektirip, kapıdan döndüğümüz mekana göndermek var ama sosyal medya kullanmıyorum....
Mekanları insanları sınıflara ayırması garip, Çeşme zaten pahalı diye bir önyargı varken bu tür olaylar can sıkıcı... Neyse Carpediem diyerek, rakip beachin kumunda güneşlendik, denizine girdik. Deniz aynı, güneş aynı... Hizmet mükemmel... Mutluluk işte bu!
Haftaya görüşmek üzere...
Sevgiyle kalın!