Programda milli güreşçi, şair ve yazar Gürol Kaplan, kendi hayat hikayesiyle dikkat çekti. İzmir'e 45 km uzaklıktaki bir köyde yokluklar içinde doğduğunu ve nasıl imkansızlıklarla mücadele ettiğini anlattı. Çocukluğunda köyünde su ve elektrik olmadığını, yolların bile olmadığını belirten Kaplan şimdi o köy için emek veriyor. Güreş kariyerinde yaşadığı zorlukları ve başarılarını vurgularak, güreşe başladıktan bir süre sonra Türkiye Şampiyonu olduğunu söyleyen Kaplan, ardından Almanya'da da şampiyonluk elde ettiğini dile getirdi. Ancak Almanya'da haksız yere cezaevinde yattığını ve bunun Almanya'nın yabancı düşmanlığının bir göstergesi olduğunu ifade etti.
Kaplan, güreş kariyerindeki başarılarını paylaşırken, bu başarıların ardındaki mücadeleyi ve kendini geliştirme sürecini vurguladı. Başarılarının, kendisine sorumluluk duygusu kazandırdığını dile getirdi. Köyüne dönerek topluma katkı sağlamaya çalışması, sanat ve kültür etkinliklerini teşvik etme çabası gibi konular, toplumsal sorumluluk duygusunu ve yerel kalkınma çabalarını yansıttı.

Köyümüzde su yoktu, elektrik yoktu
Örnek teşkil eden hikayeler ile doldu dolu bir serüvenin yazarı olan Kaplan İzmir’e 45 km uzaklıktaki bir köyün içinden nasıl imkansızlıklar içinden doğduğunu anlattı. “ Evimizde hayvanlarımız vardı, köyümüzde su yoktu, elektrik yoktu. Menemen’in bir köyü bu, köyümüzde yol yoktu. Çocuktuk, bu travmalar içinde uzaktaki demiryoluna gider oradaki kutuları toplar oyuncak yapardık. Şimdi bakıyorum her köşe başı oyuncak ama o vizyon yok çocuklarda. Dayatılmış bir cahilliğe doğru, dayatılmış bir üretimsizliğe doğru gidiyoruz. Gelişmiş toplumlar çocukların eline telefon vermiyor ama biz çocukları telefonla susturuyoruz. Yürümeye başlamamızla aileye katkı vermeye başladık. İlkokuldayken keçi güdüyordum, oğlak güdüyordum sabahlara kadar. “
1978 yılında Türkiye Şampiyonu oldum
Her çocuk iki at yükü eşek yükü köye odun getirmek zorundaydı okula, her çocuk olarak o ısıyı kendimiz temin ediyorduk, sobayı her gün kendimiz yakıyorduk şimdi düşünüyorum ne kadar güzel şeyler yapmışız ki, orada bizi toprakla, besinle buluşturmuş. Herkesin kendi öz gayretini oluşturmuş. Şimdi çocukla kantinle buluşuyor sadece. Orta okulu bitirdiğimde okuma yazmayı bilmiyordum doğru düzgün bu sebeple lise okumak istemiyordum. Devamsızlık yapıyordum, 1977 yılında okuldan koptum güreşlere başladım tam antrenmanlara. 1978 yılında Türkiye Şampiyonu oldum. Oradan hemen milli takıma seçildim. Ondan sonra hemen okuluma geri döndüm. Bambaşka bir öğrenci oldum. Kendiliğinden gelen bir sorumluluğum oldu şampiyon olduktan sonra.
Güreş hayatın bitti dediler!
Kaplan, Almanya'da yaşadığı zorlukları anlattı. Alman mahkemelerinde illegal işçi olarak yargılanıp mahkum edilmesinin ardından, plansız bir evlilik yaptığını ve hastalanarak zatürre teşhisi konduğunu ifade etti. "Bizi mahkemeye verdiler Almanlar, bunlara biizm güreşte gücümüz yetmiyor, bunlar illegal işçi oldu mahkemeyi kaybettik, birçok arkadaşımız gönderildi onların içinde ben de vardım. Plansız bir evlilik yaptım o an düşüncemiz yoktu, ben yine orada kaldım, derken zaatürre oldum rahatsızlandım. O soğuklarda… Üç buçuk ay senatoryumda kaldım. Sonra dediler ki bana senin güreş hayatın bitti, güreşmeyeceksin. Oradan geldim ben buraya, ne yapmam lazım diye düşünmeye başladım sonra doktor Bülent abim vardı ona gittim, ilaçlarını aldın mı, kontrollerini oldun mu iyi misin diye sordu, başla dedi güreşe. Bizim toplumun zaten yüzde 25’i yaşıyor bunu dedi. Toplumda birçok kişinin zatürre olduğunu tekrar başlayabileceğimi belirtti güreşe. Sonra Almanya beni tekrar istedi. Tekrar gittim Almanya’ya. 1984 yılında Almanya şampiyonu oldum. Dünya çapında maçlarımız oldu"
Almanya’nın yabancı düşmanlığının kanıtı
Bir kanaat üzerine haksız olarak cezaevinde yattığını ifade eden Kaplan,” Bu Almanya’nın yabancı düşmanlığının kanıtıydı. Türksünüz bunu yaparsınız gibi bir ön yargı ile cezaevine alındım. Hiçbir televizyon kanalı bu konuyu dillendirmedi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti beni 7 defa istedi. Böyle bir şey olamaz dediler. En yabancı düşmanı hakimi bizi yargıladı.
Ben hayatımda hiç değişmedim. Ne cezaevinde değiştim, ne cezaevinde değiştim ne çok param olduğunda değiştim ne de Avrupa'da değiştim. Eğer yaratabileceksen toplumsal değişim yarat, doğada değişim yarat. Güzelliklerde değişim yarat bu senin önceliğin olsun. Hiç cezaevinde gibi yaşamadım ben, yaşamın nerede devam ediyorsa oraya adepte olarak devam et" dedi.
Yalnızlık korkulması gereken bir şey değildir
Gürol Kaplan, yalnızlığın korkulması gereken bir şey olmadığını ve her insanın kendi yalnızlığında çoğaldığını vurguladı. Kendine yeterli olmayan bir bireyin yalnızlaştığında depresyona girebileceğini belirterek,” 3 üniversite okudum iki master yaptım. Bir kitap yazdım ‘Benim Çocuksu Yalnızlığım’ diye. Yalnızlık korkulması gereken bir şey değildir. Her insan kendi yalnızlığında çoğalır diyorum ben. Kendine yetmeyen bir birey yalnızlaşırsa depresyona girer. İşte Türk toplumu odur. Barınma, yemek ve ev… Sürekli tüketim mevcut. Cahillik ordusu amozon gibi çoğaldıkça güçleniyor. Güçlendikçe demokrasinin hiçbir önemi kalmıyor” dedi.

Kaplan’ın Menemen köyüne kazandırdıkları
Yurda dönerek özellikle köyüne katkı sağlamaya çalıştığını ve köyüne muhtar olduğunu belirten Kaplan, Sanat ve kültür etkinliklerini teşvik ederek toplumsal sorumluluklarını yerine getirdiğini ifade etti. “Türk toplumunda itici bir cahillik olduğunu, ben biliyorum kavramının öne çıktığını belirten ve döndüğünde köyüne muhtar olduğunu ve imkansızlıkların yerini doldurmaya çalıştığını ifade eden Kaplan, insanların başarılarını görmediğini söyledi. Buna rağmen Kaplan,” Her gün pes ediyorum her gün yeniden başlıyorum.. Her gün ben neden uğraşıyorum diyorum sonra değişiyor. Haftaya komisyon gelecek. Çatı Kültür ve Sanat Derneği kuruyorum. Tek amacım sanatçıları, yazarları, medyayı barındırma yerlerimiz olacak. Bu toplumsal bir sorumluluk. Toplumun cahil olduğunu görüyorsun, cahil bırakıldığını görüyorsun, ya diyorum bunlarla beraber olacağım ya tek başıma devam edeceğim. Ama mutlu olamazsın. Görüyorsun, ben burada bir şey yapabilirim diyorsun. Bununla mutlu oluyorsun. Gencecik çocuklarımız sanat çalışmaları yapacak. Köye konservatuar öğrencileri gelecek. “
Türkiye’de talan kültürü var
Kaplan, Türk toplumunda cahillik ve talan kültürünün yaygın olduğunu belirterek, bu sorunlarla mücadele etmenin önemine vurgu yaptı. Cahil bırakılan toplumların güçlenerek demokrasiye zarar verdiğini dile getirerek, eğitim ve kültürün önemine de vurgu yaparak, “Avrupa’da küçücük bir halkayı benim kültürümüz demiş saklamışlar. Eviniz bozmamışlar. Biz de sürekli bir talan kültürü var. Dağıtıyoruz. Kendimizi kurtarma kültürü var. Ben kendimi kurtarayım başkası ne yaparsa yapsın deniyor. Hayır orası senin doğduğun yer senin memleketin, sen orayı güzelleştireceksin. Portakal çiçeklerinin kokusunu özlüyorum. Köyüme giderken bir yer var. Orada portakal bahçeleri var. O koku aklıma geliyor, hep o kokuyu özlüyorum dedim. Bizim türkülerimize bir baksınlar. Biz küçücük şeylerle neler söyleyebiliyoruz. Biz kendi iyiliğimizi bilmiyoruz. Avrupa’yı görmeden, bilmeden tanımadan onlar hep iyi dedik. Eğitim diyorum.. Köy Enstitülerinde olsaydık biz böyle olmazdık.” ifadelerini kullandı.





