Son Mühür- Son yıllarda nüfusun yenilenme hızının düşmesi, yalnızca bugünü değil önümüzdeki on yılları da etkileyen stratejik bir sorun olarak ele alınıyor.
Nüfus artışındaki ivme kaybı; iş gücünün daralması, üretken nüfusun azalması ve sosyal devlet mekanizmalarının daha fazla baskı altına girmesi anlamına geliyor.
Bu nedenle uzmanlar, yaşlanan nüfusun artık bir “beka meselesi” olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyor.
Doğurganlık hızındaki düşüş kalıcı hale geldi

Türkiye İstatistik Kurumu verileri, Türkiye’de doğurganlık hızının uzun süredir kesintisiz biçimde gerilediğini ortaya koyuyor.
2001 yılında 2,38 olan toplam doğurganlık hızı, 2014’ten itibaren düşüş eğilimine girdi. 2014’te 2,19 olarak kaydedilen oran; 2015’te 2,16’ya, 2016’da 2,11’e, 2017’de 2,08’e ve 2018’de 2’ye geriledi.
2018’den sonra ise doğurganlık hızı 2’nin altına düştü. 2019’da 1,89, 2020’de 1,77, 2021’de 1,71, 2022’de 1,63, 2023’te 1,51 olarak ölçülen oran, 2024’te 1,48’e kadar indi.
Bu tablo, nüfusun kendini yenileme eşiği olarak kabul edilen 2,1 seviyesinin oldukça altına düşüldüğünü gösteriyor.
“AB ortalamasının da altına inebilir”
Demografi uzmanları, mevcut eğilimin devam etmesi halinde Türkiye’nin doğurganlık hızının Avrupa Birliği ortalamasının da altına gerileyebileceğine dikkat çekiyor.
Bu durumun; emeklilik sisteminden sağlık harcamalarına, istihdamdan ekonomik büyümeye kadar birçok alanda zincirleme etkiler yaratabileceği ifade ediliyor.
Demografik değişim ticarete de yansıdı
Nüfustaki yaşlanma, yalnızca sosyal yapıyı değil, ekonomik dengeleri de dönüştürüyor. En net yansımalar ise perakende sektöründe görülüyor.
Türkiye Gazetesi'nin haberine göre; son yıllarda bebek bezi ve bebek maması satışlarında dikkat çekici bir düşüş yaşanırken, hasta bezi ve yaşlı bakım ürünlerine olan talep hızla artıyor. Sektör temsilcileri, bu değişimi doğrudan düşen doğurganlık oranları ve artan yaşlı nüfusla ilişkilendiriyor.
Tüketim alışkanlıkları değişiyor

Yalnız yaşayan birey sayısındaki artış da toplumsal dönüşümün bir başka göstergesi olarak öne çıkıyor. Geleneksel aile yapısında birlikte yenilen yemekler ve büyük tencerelerde pişen sofralar, yerini daha bireysel ve pratik tüketim alışkanlıklarına bırakıyor.
Bu değişimle birlikte tek kişilik porsiyonlar, küçük ambalajlı ürünler ve hızlı tüketilebilen gıdalar market raflarında daha fazla yer buluyor.





