Son Mühür-Sercan Engerek- İzmir’de son yıllarda konut kiraları artarken Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi’nden dikkat çeken açıklama geldi. Son 10 yılda plan revizyonları ve parsel bazlı imar planı değişiklikleri ile nüfus yoğunluğu artışı öngören ve müteahhit kârını artırmayı amaçlayan planlar yapıldığını vurgulayan Şehir Plancıları, “Konutun bir yatırım aracına dönüşmesine sebep olan bu durum kira fiyatlarını artırmakta ve barınma problemini derinleştirmektedir” dedi. Şehir Plancıları, kentte yeşil alanların azaldığını; İnciraltı’nda, Çeşme’de tarım alanlarının, doğal alanların, rezerv alanların rant odağı hâline getirildiğini vurguladı.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi (ŞPO) kentte son yıllarda artan imar planı değişiklikleri, yüksek katlı yapılaşma, kamusal alanların yapılaşmaya açılması, afet toplanma alanları, kentsel dönüşüm uygulamaları konularında Son Mühür’e önemli açıklamalarda bulundu.
Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi, imar planlarının çoğunlukla sermaye taleplerine göre şekillendiğini ve bu planların onay kurumları tarafından hızla kabul edildiğini ifade etti.
Geçen 10 yılda yapılan plan revizyonları ve parsel bazlı değişikliklerle birlikte nüfus yoğunluğu artışının hedeflendiğini, bu durumun trafik yükünü artırdığını ve sosyal altyapı alanlarını yetersiz hâle getirdiğini vurgulayan Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi’nin temsilcileri, “Planlar pas geçilip ruhsat oyunları ile konut dışı ticaret alanları konut alanlarına çevriliyor, gökdelenlere inşaat izni veriliyor, İzmir’de konut fazlası bulunmasına rağmen başta kent merkezleri olmak üzere nüfus ve yapı yoğunluğunu arttıran revizyonlar yapılıyor. Plan değişiklikleri, konutun yatırım aracına dönüşmesine neden oluyor. Bu da kira fiyatlarını artırarak barınma krizini derinleştiriyor” dedi.

Parçacıl planlar kente zarar veriyor
Şehir Plancıları, parçacıl planların kente zarar verdiğini vurguladı. Birçok alanın kamu kullanımından çıkarıldığını belirten Şehir Plancıları, mahkeme kararlarına rağmen yeniden askıya çıkan imar planlarının İnciraltı, Çeşme ve diğer koruma alanlarında doğal ve tarımsal alanları tehdit ettiğine dikkat çekti:
“Parçacıl planların ana plan kararlarına aykırı kararlar üretmesi kente en çok zarar veren yaklaşımdır, ancak bunun ötesinde İzmir’in yıllardır kent gündeminde yer alan sermaye baskısı ile mahkeme kararlarına rağmen tekrar tekrar askıya çıkan imar planları da vardır. İnciraltı’nda tarım alanları, Çeşme’de doğal alanlar, ‘özel’ ibaresi getirilerek kamu kullanımından çıkarılan eğitim, sağlık gibi temel kamusal alanlarımız, Askeri Alan kullanımından çıkarılan ve rant baskısına maruz kalan alanlar, Özel Çevre Koruma Bölgesi olmasına rağmen enerji yatırımları ile talan edilen doğal alanlar, rant odağı haline getirilen rezerv alanlar, depremde yıkım ve can kaybı yaşanmasına rağmen emsal artışı yapılan kentsel alanlarımız ve daha birçok kent suçu, planlar aracılığıyla hayata geçirilmektedir.”

Yüksek yapılar kent kimliğini dönüştürüyor
İzmir’de gökdelenlerin yükseldiği Bayraklı bölgesinde, “Yeni Kent Merkezi” olarak adlandırılan planlama kararlarının 2000’li yıllardan bu yana değişikliğe uğrayarak rant odaklı bir biçim aldığını belirten Şehir Plancıları, bu durumun İzmir’in yerel dokusu ve kültürel kimliğiyle uyumsuz olduğunu ifade ederek şunları söyledi:
“Öyle ki son yıllarda yer seçtikleri alanların çeperinde kültürel miras alanlarına, yerel dokuya, sosyo-kültürel yapıya uyumsuz olarak gelişen ve üst gelir gruplarına pazarlanan Mahall Bomonti, Neva Yalı benzeri projelerin tanıtımlarına baktığımızda belirli gruplara hizmet eden görselleri ve mekanları görüyoruz; çevresinden bağımsız gelişen bu projeler taşıdığı nüfus yoğunluğu ile birlikte kentin bütününde sosyo-kültürel altyapıyı olumsuz etkilemektedir.”
Şehir Plancıları, “470 hektarlık alanda 3.00 ve üzeri emsallerle yapılaşma izinleri verilmesi, kentin merkezinde yüksek yoğunluklu rezidansların artmasına yol açtı. Bu bölgede kamusal alan üretimi yok denecek kadar az. Yüksek yapılar, kamusal yaşamı zayıflatıyor ve yürünebilir alanları ortadan kaldırıyor” ifadelerine yer verdi.

Kamusal alanlar korunmuyor
Şehir Plancıları, İzmir’deki planlamalarda kamusal alanların ve yeşil bölgelerin giderek azaldığını, deprem toplanma alanlarının dahi yapılaşmaya açıldığını belirtti. 2012 tarihli İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planı’nın, merkez ilçelerde nüfus artışını ön göremediğini ancak son yıllarda nüfusu artıran planların hızla onaylandığını vurguladı.
“Plan yapma ve onama yetkisine sahip kurumların öncelikli sorumluluğu kamu yararını gözetmektir. Ancak mevzuata aykırı birçok planın onaylandığını görüyoruz” diyen Şehir Plancıları, şu ifadeleri kullandı:
“Öyle ki geçtiğimiz günlerde Urla Belediyesinin önerisi doğrultusunda askıya çıkan Urla 1. Etap Revizyon planlarında bir nüfus öngörüsü dahi yapılmadığını görüyoruz. Bir planın en temel hedeflerinden biri geleceğe dönük nüfus öngörüsü yapması ve planlama kararlarını bu doğrultuda geliştirmesi gerekliliğidir. Böyle bir tabloda nüfus öngörüsü olmayan bir planda donatı alanlarının yeterliliğini tartışabileceğimiz bir zemin bile olmadan planların onaylandığınız görüyoruz.”

Deprem toplanma alanları nitelikli değil
Şehir Plancıları Odası, afet ve acil durum toplanma alanlarının sayısının yeterli olmadığını, mevcut alanların ise işlevsellik açısından yetersiz olduğunu belirtti. Toplanma alanlarının büyüklüğünden çok niteliğine odaklanılması gerektiğini vurgulayan Şehir Plancıları, “Bu alanların yer seçiminde nüfus yoğunluğu, ulaşılabilirlik ve tahliye kolaylığı dikkate alınmalıdır” değerlendirmesini yaptı.
Kentsel dönüşüm rant odaklı ilerliyor
Kentsel dönüşüm projelerindeki temel sorunun finansman eksikliği olduğunu belirten Şehir Plancıları, mevcut sistemin dönüşüm sürecini tamamen müteahhit kârına bıraktığını vurguladı:
“Kentsel dönüşümün sağlanmasında en kritik konulardan biri finansman meselesidir; merkezi idare ile yerel yönetimler tarafından yeterli finansman sağlanmadığı gibi alternatif bir dönüşüm modeli de sunulmamaktadır. Mevcut haliyle dönüşümü o yapılı çevrede yaşayanların inisiyatifine ve sorumluluğuna, yani müteahhidin karına bırakan bu sistem değişmedikçe sağlıklı bir kentsel dönüşüm süreci sağlanamayacaktır.”





