Son Mühür/Beste Temel- İzmir Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde düzenlenen İZKİTAP – 6. İzmir Kitap Fuarı’nın bu yılki onur konuğu yazarı Mehmet Eroğlu, Dila Taşçı moderatörlüğünde gerçekleşen “Mehmet Eroğlu’nun 50 Yılı Aşkın Edebiyat Serüveni” başlıklı söyleşide okurlarıyla bir araya geldi. Çağdaş Türk edebiyatının usta kalemlerinden olan ve romanlarının yanı sıra televizyon ile sinema için senaryolar da üreten Eroğlu, yarım asrı aşan yazarlık macerasını ve ilham kaynaklarını samimiyetle paylaştı. Eroğlu, söyleşi sırasında genç edebiyatseverlere hem yol gösterici deneyimlerini aktardı hem de edebiyatın günümüzdeki temel amacına dair derin değerlendirmelerde bulundu.

"Yazmak bir yaşam biçimi ve travmadan kurtulma aracı"
Yazmanın kendisi için vazgeçilmez bir eylem olduğunu ifade eden Mehmet Eroğlu, bu durumu bir yaşam biçimi ve zorunluluk olarak tanımladı. "Yazmak, insanın içinde birikenleri dışarı vurma ihtiyacıdır; adeta yazmazsam yaşayamam gibi bir durum söz konusu," diyen Eroğlu, yazmanın aynı zamanda önemli bir boşalma aracı olduğunu belirtti. Yazar, kendi kuşağının, yani 68 kuşağının, geçirdiği travmatik döneme değinerek, bu zorluklardan kurtulmanın yollarından birinin yazmak olduğunu vurguladı. Ancak yazmanın sadece istemekle olmayacağını, mutlaka okumakla kazanılan birikim gerektirdiğini sözlerine ekledi.
12 Eylül engeline rağmen gelen peş peşe ödüller
Eroğlu, edebiyat serüveninin başlangıcındaki zorlukları anlatarak, ilk romanı "Issızlığın Ortasında" ile 1979’da Milliyet Roman Ödülü’nü kazanmasına rağmen, eserin 12 Eylül askeri rejimi tarafından “sakıncalı” bulunarak hiçbir yayınevi tarafından basılamadığını aktardı. Aynı gerekçeyle ikinci romanı “Geç Kalmış Ölü”yü de uzun süre yayınlatamayan Eroğlu’nun bu iki eseri, 1984 yılında aynı anda yayımlandı ve her ikisi de prestijli Orhan Kemal Roman Armağanı ile Madaralı Roman Ödülü’ne layık görüldü. Eroğlu, bu zorlu süreci, "İlk iki kitabımı da reddettiler. Üçüncüyü de yazdığımı söyleyince ‘Biraz bekle’ dediler ve ben beş yıl bekledim. Sonra şans eseri hepsi birden yayımlandı," sözleriyle özetleyerek, yazar adaylarına kitabın basılmasını bekleyerek değil, sürekli yazarak yola devam etmenin önemini vurguladı.

Polisiye serisinin doğuşu rastlantısal oldu
Son yıllarda büyük bir okur kitlesine ulaşan ve sinemaya da uyarlanan “İyi Adamın 10 Günü” adlı polisiye serisinin ortaya çıkış hikayesi de oldukça ilginçti. Eroğlu, başlangıçta dedektif romanı yazmak gibi bir niyeti olmadığını, hikayeyi bir ders için dört dakikada kurguladığını anlattı. Yardımcı hocasının teşvikiyle bu hikâyeyi 2,5 ayda tamamlayarak bir kitaba dönüştürdüğünü belirtti. Yayınevinin beğenisi üzerine devam kitaplarının geldiğini, hatta oyuncuların da bu seriyi talep ettiğini ifade eden yazar, asıl niyetinin bilim kurgu romanları yazmak olduğunu söyleyerek dinleyicileri şaşırttı.
"Roman insanlık durumlarını tespit etmekle yükümlüdür"
Edebiyatın temel işlevi hakkındaki görüşlerini paylaşan Eroğlu, romanın her zaman insanla var olan bir uğraş olduğunu ve temel amacının olay anlatmak için icat edildiğini dile getirdi. Yazar, “Roman, bugüne kadar açığa çıkarılmamış insanlık durumlarını tespit etmekle yükümlüdür,” diyerek, kalıcı ve büyük eserlerin trajik kahramanlarla ilgili olduğunu vurguladı. Bir roman kahramanının kaderi ile ülkenin kaderinin örtüşmesi durumunda kalıcı eserlerin ortaya çıkacağı tespitini yaptı. Eroğlu, müzikle olan disiplinli ilişkisine dair verdiği saksafon örneğiyle de inatçı ve düzenli çalışmanın her alanda başarıyı getireceğini gençlere öğütledi. "Eğer okuduğunuz bir roman hala yüreğinizi titretiyorsa, edebiyat özünde değişmemiştir," diyerek sözlerini noktaladı.





