Son Mühür/ Seçil Ünlü- Psikolog Sedef Yıldırım Saruhan’ın sunduğu programın bu haftaki konuğu, uzun yıllardır siyaset ve toplumsal meseleler üzerine değerlendirmeleriyle tanınan Abdurrahman Aras oldu.
Programda Türkiye’nin güncel ekonomik görünümü, gelir adaletsizliği, çalışma hayatındaki sorunlar ve siyasette kullanılan dilin toplumsal etkileri kapsamlı biçimde ele alındı.
Ekonomik krizin bedelini emekçiler, dar gelirli gruplar ve gençler ödüyor

Türkiye ekonomisinin uzun süredir çok boyutlu bir kriz sürecinden geçtiğini ifade eden Aras, özellikle enflasyon, hayat pahalılığı ve işsizliğin geniş kitleler üzerinde ciddi bir baskı yarattığını söyledi.
Ekonomik göstergelerde yaşanan bozulmanın yalnızca sayısal verilerle sınırlı kalmadığını vurgulayan Aras, bu sürecin toplumun ruh haline, geleceğe dair umutlarına ve dayanıklılığına doğrudan yansıdığını dile getirdi.
Programda gelir dağılımındaki adaletsizliğe özel bir parantez açan Aras, artan yoksulluğun ve alım gücündeki düşüşün toplumsal eşitsizlikleri daha görünür hale getirdiğini belirtti.
Ekonomik kriz dönemlerinde en ağır bedelin emekçiler, dar gelirli gruplar ve gençler tarafından ödendiğini ifade eden Aras, ekonomik politikaların sosyal adalet perspektifiyle ele alınmasının zorunlu olduğunu söyledi.
Çalışma hayatı ve ücret politikaları üzerine de değerlendirmelerde bulunan Aras, asgari ücretin mevcut koşullarda temel ihtiyaçları karşılamakta yetersiz kaldığını, güvencesiz çalışmanın ve sendikasızlaşmanın ekonomik kırılganlığı daha da artırdığını belirtti.
Genç işsizliğinin yapısal bir sorun haline geldiğine dikkat çeken Aras, nitelikli gençlerin yurt dışına yönelmesinin yalnızca bireysel değil, toplumsal bir kayıp olduğunu vurguladı.
Programın önemli başlıklarından biri de siyasette kullanılan dilin ekonomi ve toplumsal barış üzerindeki etkisi oldu. Kutuplaştırıcı söylemlerin toplumsal gerilimi artırdığını ifade eden Aras, siyaset anlayışının çatışma değil çözüm üretme üzerine kurulması gerektiğini belirterek şu sözleri kullandı:
“Siyasette taraflar rakip olmalı, düşman değil”

Bu yaklaşımın yalnızca siyasal alan için değil, ekonomik istikrar ve toplumsal huzur için de belirleyici olduğunu söyleyen Aras, güven ortamının olmadığı bir ülkede kalıcı ekonomik iyileşmenin mümkün olmadığını dile getirdi.
Yerel ekonomi, tarım ve küçük üreticiler konusuna da değinen Aras, üretimden kopan bir ekonominin sürdürülebilir olamayacağını belirtti.
Tarım politikalarının güçlendirilmesi, küçük esnaf ve üreticilerin desteklenmesi gerektiğini vurgulayan Aras, bölgesel eşitsizliklerin giderilmesinin hem ekonomik hem de toplumsal açıdan kritik bir öneme sahip olduğunu söyledi.
Program boyunca ekonominin yalnızca teknik bir alan olmadığı, doğrudan insan hayatına, toplumsal ilişkilere ve siyasal iklime dokunduğu vurgulandı.
Siyasette yapıcı dilin, ekonomik refah ve toplumsal uzlaşının temel unsurlarından biri olduğuna dikkat çekildi.
Program, Türkiye’nin ekonomik ve toplumsal geleceğine dair yapılan kapsamlı değerlendirmeler ve çözüm odaklı mesajlarla sona erdi.





