Kendimi bildim bileli gazeteciyim. Sınavlarını kazandığım TRT Haber merkezinden bir anda ve torpilim yok diye kovuldum... 

Sonra HBB TV yıllarım ardından Star TV ve İzmir’e dönüş... 

1993 Eylülünden bu yana İzmir’de sokak gazeteciliği yapıyorum. Kendini egemen gören kim varsa hep savaş açtım, tek amacım halkımı doğru bilgilendirmekti. Tabii ki çok hata yaptım, asla mükemmelim diye kibire de girmedim. Bugün özellikle yaşadığım sorunların tek nedeni, düşündüğüm gibi yaşamak oldu. Açtığım savaşları kazandım mı bilmiyorum ama ilk büyük darbemi bir meslektaşımdan 2006’da sonra yine meslektaşlarımdan 2009’da ve en son da 2014’de bir iktidar ve fetö kumpasından yedim. Eski Başkan Aziz Kocaoğlu dışında, bana bu yediğim darbelerde meslek örgütüm de pek çok meslektaşım da yanımda durmadı. İzmir dışında bir gazetecinin başına bir iş geldiğinde demeç üzerine demeç veren İzmir Gazeteciler Cemiyeti, İzmirlilerin sahip çıktığı “Sabah Resimleri” katledilirken asla ses çıkarmadı. 

Hatta başkan danışmanı olduğum yıllarda, özellikle basın müzesine ciddi sahip çıkmam bile bazı mihrakların saldırılarına neden oldu. Şimdilerde emekliliğe yürüyorum, son bir buçuk yılda sürekli yükselen tansiyonum bile dikkat çekmedi. O yüzden de emri hak vaki olursa asla cemiyet tarafından anılmak falan istemiyorum.  Atilla Sertel ve Aylin Süphandağlı sayesinde girdiğim Gazeteciler Cemiyeti ile şimdilerde ciddi fikir ayrılıklarım var. Çünkü gerçekleri dinlemek istemedikleri gibi, yaşı neredeyse 200 olan İzmir basınının gerçek hastalıklarını teşhis etmek de istemiyorlar. 

NEREDEN NEREYE, HER ŞEY UNUTULDU MU? 

Madem kimse dinlemek istemiyor ve şimdi de bazı izlenme kaygısı çeken İstanbul aktörlerine önem veriyorlar, ben de yazarak kayıt altına alayım. 

Eftal Sevinçli hocanın “İzmir Basın Tarihi” kitabı eminim ki meslektaşlarımca okunmadı. Hele cemiyet yönetiminin kapağını bile açmadığına eminim. Oysa okumuş olsalardı önce İzmir Basını nasıl doğmuş, kimler ve hangi yayın organları varmış, nasıl okunup sahip çıkılmış, nasıl yayın yapıyorlarmış öğrenirlerdi. Ve onca renkli yılların nasıl İzmir’de güç olduğu anlaşılırdı. Ama gariptir, yıllık ya da günlük siyasal hareketler daha çok dikkat çekti, çekiyor. 

Sadece 1993 sonrasına dikkat çekeyim şimdi. İnternet yok, cep telefonu yaygın değil yerine haber merkezlerinde telsiz var. Ege TV, Kanal 1, Yeni Asır TV, Sky TV ellerindeki olanaklarla ama haber adına ciddi bir rekabet halindelerdi. Bakın ne diyorum, halk izlesin diye haber yapılırdı. İzmir’in televizyonları zaman zaman ölçülerde İstanbul ekranlarını geçiyordu. Kanal 1’de Cengiz Duyar ve Oya Pardak’ın sunduğu “Ekip 1” buna en güzel örnektir. Seçkin Öner, Erol Yaraş, Halit Tunç, Hüseyin Aslan, Süha Baykal aklıma ilk gelenler ekran yüzü olarak. Bir de TV idarecileri vardı efsane. Cihat Taysi, Erol Yaraş, Erkan Kocabaş gibi... İnanmayan bizim Tunç Erciyes’e sorsun, hayatı geçti İzmir’in tüm medya iniş çıkışlarında. 

Düşünebiliyor musunuz Kanal 1’de ana haber bülteni saati 20.30’du... Bir saat sürerdi ve benim TV’den eve gidişim en az 22.00’ydi... Çünkü o kadar çok telefon geliyordu ki halkımdan... EGE TV ana haber saati 19.30’du, oradayken de 21.30 öncesi çıkamazdım... İzmir’in her yerine mikrofon kamera giderdi, programlar özenle izlenecek şekilde yapılırdı. Haber merkezimde en az 15 muhabir 5 kameraman olurdu. Gece haber ekibi ayrıydı. Muhabirler ihtisaslarına göre çalışırdı. Polis muhabiri, adliye muhabiri, sağlık, eğitim, belediye, sendika muhabirleri vardı. Asiltük Kılıç, Hakan Kocahal, Kadir Uğur, Ayten Genç, Elvan Damargüç ve daha kimler kimler... 

TV’lerde tartışma programları da ciddiydi... Şimdiki karikatür tipli İstanbul ekran tartışmaları gibi değildi. Haftalık, Stüdyo, Fikri Firar, Farklı Yorum hepsi izlenirdi. Magazinde de özeldi İzmir’in ekranları. Mehmet Karabel’in “İğneli Fıçı” hala aklımdadır Ege TV’de...

Peki ne oldu?

İzmirli izliyordu neden yok oldular? Bu sorunun cevabı oldukça güç verilir. Özellikle EGE TV’nin son buluşu tam muammadır... Kanal 1’in İzmir TV’ye dönüşüp TMSF tarafından el konuş süreci de ayrı bir dram ve utançtır İzmir için! 

Yani halkın sahiplenmesi de yetmedi İzmir basınının düşüşüne... Hep söylediğim bir tespitim var, İzmir Sermayesi özellikle 2007 sonrası İzmir’e olan son aidiyet kırıntılarını da yitirdi. İzmir sermayesi kendi şehirlerinin adım adım İstanbul’un arka bahçesi olmasını sadece seyretti, gizli gizli de alkışladı. 

Bugün İzmir’de tek televizyon BİR TV... Son Mühür TV gibi, İz TV gibi Ege Telgraf TV gibi web TV’leri İzmir’in yerel ruhlu ekran boşluğunu ne yazık ki dolduramıyor. 

YA GAZETELER? 

Söylediğim gibi İzmir Basın Tarihi ciddi masaya yatırılsa, bugüne benzer bazı ayrıntılar da fark edip, sorunların çözümünün, İzmir’i hem küçümseyip hem de sömürmek olan bazı İzmir dışı aktörlerde olmadığı görülür. Görülür de kimse gerçek olan gerçekle yüzleşmiyor ki, ben her söylediğimde bir meslektaşımın daha selamından oluyorum. Canları sağ olsun... 

Şu anda İzmir’de günlük yayımlanan 7 gazete var sanıyorum. İz Gazete, Ege Telgraf, Yenigün, Dokuz Eylül, İlk Ses, Yeni Bakış, Haber Ekspres. Bunların web TV yayınları da var, web siteleri de var. 

Gazetelerin ciddi ama maddi görünümlü sıkıntıları var, iktidarın yanlış ötesi yaklaşımlarının yarattığı gerçek maddi riskler var. Ama gazeteler inatla ve inançla yayımlanmaya çalışıyor. 

Peki muhabir sayıları, ihtisas alanlarına göre sokaktan özel ve yeni haber olanakları var mı? Yok... Ne yazık ki bazen tüm gazeteler aynı cümlelerle aynı haberleri yayımlayabiliyor. Halkın gazetelerle iletişimi neredeyse yok... Oysa İzmir’de bir alışkanlık vardı, İzmirliler dertlerini yazsınlar diye köşeler açılırdı. Bir de üzerine karanlık ellerin dağıtım alanında çevirdiği dolaplar, gazete bayilerindeki sergilerden İzmir’de İzmir gazetelerini yok ediyor. Geçen günlerde mahallemdeki bakkal kardeşimin gazete sergisini görünce pek mutlu oldum. Mutlu olduğumu görünce “abi neden sevindin bu kadar” dedi. Ben de “ya sana İzmir gazeteleri gelir miydi? Ben neden görmedim, ama eksik diğerleri yok mu?” dedim. Aynen yazıyorum bayi kardeşimin söylediklerini: “Abi ben de anlamadım, bir gün geliyorlar üç gün gelmiyorlar, gelenleri de derhal koyuyorum ama ertesi gün iadeye gidiyor” dedi. Vallahi kahroldum...

Evet maddi sorunlar çok fazla... Eleman istihdamı çok sıkıntılı ama ama ama...

Çözüm yok mu? Var... Samimiyet, gerçek irade, inanç ve birliktelik! 

Nurlar içinde yatsın Can Süphandağlı, şimdi yaşıyor olsaydı benim taktığım ne varsa misliyle takardı. Yıllar önce İzmir milletvekillerinden tutun tüm sermayeye oturdu mektup yazdı. “Yerel basın ölüyor” dedi rahmetli Can ağabeyim... Sonuçta ne oldu? Can abim hakka yürüdü, İzmir’in İzmir’e umursamazlığı devam etti...  

Ama o kadar çok da hata yapıldı ki...

Gazeteleri gazeteciler yönetir ama İzmir’de başka işlerden emekli olup gazete yönetmeyi seçenler de ciddi sıkıntıya yok açtı. Gazetecinin gazeteciye karşıtlığı böyle başladı. 

Bilemem, benimle görüşmüyorlar, mesaj yazınca bile cevap verme nezaketini çoğu göstermiyor. Ama sorayım: İzmirli gazetelerinizi neden tercih etmiyor? Baskı sayıları yok denecek kadar az. 2019 verisine göre İzmir’in nüfusu 4.367.000... Peki baskı adeti ne? 3 bin mi beş bin mi, bin beş yüz mü? Peki sayfa sayısı, baskı kalitesi ile fiyatı nedir? 

Tamam İktidarın ayrımcılığı, demokrasiye bakışı belli... İyi de yayın politikaları, yayın dil ve üslupları gerçekten İzmirce mi? Neden kahvehanelerde, taksi duraklarında, berberlerde yok gazetelerimiz? Halkımız gazete okumuyorsa Sözcü nasıl satıyor? 

Evet dijital çağdayız... Peki bunu basınımız anladı mı? Dijital çağ sadece “tıklama çokluğuyla para kazanmak” değildir ki? Hani bilgilendirme? Kazaların, cinayetlerin en kanlı fotoğraf ve videolarını yayınlamak da değildir gazetecilik... Bugün İzmir’de deprem gerçeğinden, kültür mirasının yağmalanmasına, eğitim ve sağlık sıkıntısından, Basmane’deki sığınmacı çeteleşmelerine kadar sorun çok... Peki gazetelerde hangi haberler var? İş dünyası, kongrelerde taraflar, makro ekonomi... 

Sizce yeterli mi? 

Tekstilde çok kar peşindeki beyefendiyi sürekli haber yapmak mı yoksa sadece Kemeraltı’nda kapanan tekstil satıcılarını araştırmak mı daha halkçı gazetecilik? 

Şimdilerde bir İstanbul kanalının sunucusu ki kendisini asla takdir etmiyorum. Yerel basını destekleme çağrısı yapmış... Herkes her gün bir yerel gazete almalıymış... 

Peh peh peh! 

Ben burada yerel basın vurgusu yapan İz Gazete ve Ümit Kartal meslektaşımı desteklerim de Cemiyet Başkanı Gappi’nin gerçeklerden uzak “tekrarlarını” dikkate almayacağım gibi, sendika başkanının, haber okuyucusunun para ödemesi fikrine de gerçekten acı acı güldüğümü ifade etmeliyim. Hem Cemiyet Başkanını hem de TGS İzmir başkanını biraz daha “gerçeklere” eğilmelerini tavsiye ediyorum. 

Ha bu arada İstanbul’dan gelecek destek de hayır da gelmez olsun. Dinç Bilgin’in kandırılıp İstanbul’a gitmesiyle başlayan çöküş sürecimizi, ekranlarımızın kapanma nedenlerini, gazetelerimizin bayi sergilerinden kaldırılma operasyonlarını neden masaya yatıramadıklarını tüm meslektaşlarıma soruyorum. 

İzmir Basını sadece bir partinin arka bahçesi değildir, siyasilerle eşit mesafede durmadan, tek muhatap yurttaşları alıp iletişime geçmeden sorun çözülmez. 200 yaşındaki İzmir basını organ yetmezliği yaşıyor. Ya ölecek ya da yeni ama objektif, yürekli kadrolarla yeniden cansuyu edinecek. Bunun adresi de Ankara ya da İstanbul değil bizzat İzmir’in kendi dinamikleridir. Görmeyenlerin gözüne sokmak da bizim görevimizdir. Önce İzmir’de gazeteciler neden gazetecilik yapamıyor bunu cevaplasın sürekli aynı şeyleri söyleyenler. 

Biliyorum... Yine kızacaklar bana, yine ardımdan tehditler, ithamlar yiyeceğim... Lakin umurumda değil... Zaten benim zamanım kısıtlı ve öyle validen, emniyet müdüründen, belediye başkanından, oda başkanından, vekilden çekinenlerle işim olmadı, olmaz, olmayacak!