Pakistan bugün dünyada nükleer silahlara sahip dokuz ülkeden biri. Ancak bu noktaya gelene kadar geçen yolculuk, bir yandan bilimsel azim ve stratejik kararlılık öyküsü, diğer yandan ise jeopolitik gerilimlerin gölgesinde gelişen gizli faaliyetlerle dolu. “Pakistan’a nükleer gücü kim verdi?” sorusu, bu hikâyenin derinliklerinde cevap buluyor.

1971: Bir Ülkenin Travması, Bir Nükleer Projenin Başlangıcı

1971 yılında yaşanan Bangladeş’in bağımsızlığı ve Doğu Pakistan’ın kaybı, Pakistan’da derin bir ulusal travmaya yol açtı. Bu kaybın ardından Başbakan Zülfikar Ali Butto, ülkesinin hayatta kalabilmesi için nükleer silahların şart olduğunu savundu. 20 Ocak 1972’de Multan’da düzenlediği gizli bilim kurulu toplantısında, “Hintliler atom bombasına sahipse, biz de sahip olmalıyız. Dilenciler gibi yaşamaktansa atom mezarında ölmeyi tercih ederim,” diyerek nükleer silah geliştirme sürecini başlattı.

İlk Adımlar: PAEC ve Munir Ahmed Khan

Butto, Pakistan Atom Enerjisi Komisyonu’nun (PAEC) başına, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nda çalışan nükleer fizikçi Munir Ahmed Khan’ı getirdi. Khan’ın liderliğinde kurulan çok sayıda laboratuvar ve araştırma merkezine rağmen, fisil madde üretiminde yaşanan zorluklar, projenin hızını kesti.

Kritik Hamle: A.Q. Khan ve Uranyum Zenginleştirme

1974’te Hindistan’ın gerçekleştirdiği ilk nükleer test (Smiling Buddha), Pakistan’ın programına yeni bir ivme kazandırdı. Aynı yıl, Avrupa’da Urenco adlı şirkette çalışan metalurji uzmanı Dr. Abdul Qadeer Khan, hükümetin çağrısıyla Pakistan’a döndü. Urenco’daki deneyimlerinden faydalanarak uranyum zenginleştirme teknolojisini ülkeye taşıdı.

Dr. A.Q. Khan liderliğinde Kahuta Araştırma Laboratuvarları (KRL) kuruldu. Geliştirilen santrifüj sistemleri sayesinde, 1978’e gelindiğinde orta düzeyde uranyum zenginleştirme başarılmıştı. 1984 yılına gelindiğinde, Pakistan artık patlatılabilir nitelikte nükleer silah kapasitesine sahipti.

Çift Başlı İlerleyiş: PAEC ve KRL

PAEC plutonyum temelli bomba tasarımları üzerinde çalışırken, KRL ise uranyum tabanlı zenginleştirme sistemini yürüttü. 1983’te yapılan ilk “soğuk test” (nükleer olmayan ama tam ölçekli patlayıcı sistem testi), bombanın çalışabileceğini kanıtladı. 1983-1994 arasında toplam 24 soğuk test gerçekleştirildi.

Bu süreçte, bilimsel altyapıyı oluşturan Theoretical Physics Group (TPG) başta Abdus Salam, Riazuddin ve Faheem Hussain gibi dünya çapında fizikçileri bünyesinde barındırdı.

1998: Dünya Pakistan’ın Nükleer Gücünü Görüyor

Hindistan’ın 1998’deki ikinci nükleer denemelerine (Operation Shakti) yanıt olarak Pakistan, 28 Mayıs 1998’de Belucistan’daki Ras Koh dağlarında beş nükleer deneme gerçekleştirdi. Bu testler, “Chagai-I” olarak adlandırıldı. İki gün sonra, Kharan Çölü’nde yapılan altıncı test “Chagai-II” oldu.

A.Q. Khan’a göre test edilen cihazlardan biri takviyeli fisyon bombasıydı. Geri kalanlar ise düşük verimli, alt kilotonluk cihazlardı. Bu testlerle birlikte Pakistan, resmen nükleer güçler kulübüne yedinci ülke olarak katıldı.

Kim Ne Verdi? Dış Destek Meselesi

Resmi söylemlere göre Pakistan nükleer silahlarını tamamen kendi olanaklarıyla geliştirdi. Ancak bazı Batılı kaynaklar, A.Q. Khan’ın Avrupa’dan bilgi ve ekipman kaçırdığını, Çin ile de teknik iş birliği yapıldığını öne sürüyor. Özellikle Kahuta’daki uranyum zenginleştirme tesislerinde kullanılan santrifüj teknolojisinin kökeni, URENCO belgelerine dayanıyor.

Öte yandan, 1989'dan itibaren Çin'le yapılan nükleer enerji anlaşmaları, barışçıl nükleer teknolojinin geliştirilmesinde önemli bir dış destek olarak kayıtlara geçti. Pakistan bu iş birliğiyle Çeşnup’ta (CHASNUPP) nükleer santraller kurdu.

Kaynak: Haber Merkezi