Son Mühür/Merve Turan Son Mühür TV'de, Sıcak Bakış programına katılan Araştırmacı, Tarihçi Dr. Özlem Taşkıran Makedonya ve göçlerle ilgili Tunç Erciyas'ın sorularını yanıtladı

Makedonya bir Türk şehri gibi...

Araştırmacı- Tarihçi Dr. Özlem Taşkıran;

''Henüz Avrupa Birliği'ne girmediği için Euro kullanımı da geçerli olmadığından, kendi parasının değeri düşük ciddi anlamda uygun, ekonomik, Konaklama yerleri güzel, ulaşım da direk uçuşlar var. Bize problemi yok, al pasaportunu git. Yiyecek zaten

saymıyorum. Yöresel lezzetler efsane, tarihi güzellikler, doğal manzarası, havası, Osmanlı'nın izlerini keşfedeceğiniz bir ülke, üstelik herkes Türkçe biliyor. Şöyle söyleyeyim Makedonya sizi çağırıyor.'' dedi.

Taşkıran ailesinin hayatı göç üzerine...

Dr. Taşkıran ailesinin de serbest göçlerle ülkeye geldiğini önce Manisa sonra İzmir'e yerleştiklerini belirtti. Göç eden ailelerle ilgili ilginç öyküler var

Kendi öyküsü de öyle... Anne ve babası aynı köyde ama birbirlerini tanımıyorlar. Türkiye'ye yerleşiyorlar. Annesi ve ailesi bir süre sonra Almanya'ya gidiyor. Sonra tekrar Manisa ve babası ile tanışıyor. İzmir'e yerleşiyorlar. Göçlerde özlem, acı, hasret var.

Hayatları roman...

Göçmenlerin çoğunun hayatı roman türünde... Dr Taşkıran tez konusu da olan, Makedonya tarihini ve göçleri şöyle özetledi.

Makedonya'dan göçler...

Dr. Taşkıran göçleri anlatmadan kısaca Makedonya'nın çoğalır konumu ve tarihçesinden bahsetti.

"Balkan yarımadasının kuzeybatısında yer alan ve dağlık bir bölgeden oluşan Makedonya, stratejik, ekonomik ve etnik yapısından ötürü, Antik Çağ’dan Osmanlı dönemine kadar geçen süreçte pek çok medeniyetin hâkimiyeti altına girmiştir. 14. yüzyıl ortalarına doğru bölgeye Türk birliklerinin akınlar düzenlediği bilinirken, 26 Eylül 1371 tarihinde Sırp ve Türk birlikleri arasında meydana gelen, Çirmen Muharebesi neticesinde Türk birlikleri zafer elde edince, Makedonya’nın kapıları Türklere açılmış oldu. Akabinde yaşanan İkinci Çirmen Muharebesi ise Osmanlı Devleti’nin bölgedeki iskân politikasında ne kadar da ciddi ve kalıcı olduğunu gösterdi.

1389 Kosova Muharebesi neticesinde de Makedonya, büyük ölçüde Osmanlı hâkimiyetine girdi . Makedonya’ya düzenlenen bu akınlar 16. yüzyılın ilk yarısına kadar devam ederken, bu dönemde Makedonya’nın sınırları, Selanik, Manastır vilayetlerinden, Kosova vilayetinin ise Üsküp sancaklarından ve Bulgaristan krallığının Köstendil mutasarrıflığından oluşmaktaydı ve bu sınırlar uzun yıllar da korunacaktır.

16. yüzyıla gelindiğinde,Kanuni döneminde ve sonrasında bölgede yaşayan milletler hoşgörü çerçevesinde yaşamlarını sürdürmüşse de bu olumlu gidişat, 19.yüzyıl itibariyle tersine dönecektir. Bu yüzyılda Makedonya’da Avrupa devletlerinin de desteklediği toplumsal, siyasi hareketliliğin ve etnik çatışmaların artması, bölgede yeni bir dönemin başlamasına neden olacaktır. Osmanlı Devleti’nin tahıl ambarı ve Avrupa’nın önemli bir ithalat ve ihracat merkezi olan Makedonya, “Vilayat-ı selase” ya da “Elviye-i selase” isimleri ile anılırken, Makedonya ismi yalnızca bölgede hak sahibi olmak isteyen Avrupa devletleri tarafından kullanılmıştır.

Makedonya sorunu...

Yalnızca Osmanlı Devleti ile değil birbirileriyle mücadele içerisinde olan bu devletler, Osmanlı Devleti’nin genelinde yaşanan gerilemeden yararlanarak bölgede “Makedonya Sorunu” olarak adlandırılacak olayların başlangıcını oluşturacaklardır.

Balkan milletleri arasında arda arda yaşanan kıpırdanmalar Balkanları adeta kaynayan bir kazan haline getirirken, Makedonya içerisinde de birtakım kıpırdanmaların başlamasına neden olmuştur.

1870’te yayınlanan fermanla Bulgar Ekzarhlığının kurulmasının ardından, Kilise faaliyetlerini Makedonya’ya doğru yöneltmesi ve Makedonya’da Ortodoks nüfusu, iki ayrı kiliseye tabi olanlar olmak üzere iki kesime ayırması, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’nın Osmanlı Devleti aleyhine sonuçlanması ve sonucunda imzalanan Berlin anlaşmasının koşulları, Makedonya’nın geleceğini etkilemiştir.

64 maddeden oluşan anlaşmanın Makedonya ile ilgili maddesi de adeta Makedonya’yı sözde Osmanlı toprağı haline getirmiştir. Ayastefanos Antlaşmasıyla kurulan Bulgar Devleti, bu anlaşmayla üç bölgeye ayrılırken, bu üç bölgeden birini Makedonya oluşturacaktır.

Ancak bölge ıslahat yapılması şartıyla Osmanlı hâkimiyetinde kalacaktır. Ayrıca Makedonya artık Vilâyat-ı Selase Umumi Müfettişliği” adı verilen idare sistemi ile yönetilecektir. Oluşturulan yeni sistemde ise Makedonya sınırları, Selanik, Manastır ve Kosova vilayetleri ile bu vilayetlere bağlı yerleşim yerleri olarak belirlendi.

Osmanlı Devleti, nüfus açısından çoğunlukla Türklerin yaşadığı bu vilayetleri kaybetmemek için mücadele verse de bölgede kurulan ihtilacı çeteler, Türk ve Müslüman nüfusa baskı uygulamaya başlamışlardır. Bunların neticesinde Osmanlı Devleti’nin bölgedeki hâkimiyeti de zayıflamıştır.

Göç başlıyor...

Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından da Bölgeden Anadolu’ya doğru Türk göçleri başlamıştır. Akabinde 1900’lerin başlarında kısmi olarak göçlerin olduğu bilinmektedir. 1901 yılında 80 kadar Bosna muhacirinin Selanik’ten İstanbul’a gelmesi bu göçlere örnek verilebilir.

Balkan savaşları sırasında bölgede Türk-Müslüman nüfusa karşı baskılar artmış, İkinci Balkan Savaşı’nın sonucunda Balkanların Osmanlı Devleti toprağı olmaktan çıkmasının ardından halk panik halinde Makedonya’yı terk etmek için yollara düşmüş, buradaki vatandaşlarımızın zor duruma düşmemesi için Hükümet, 19 Nisan 1913 tarihinde Yunanlıların Selanik’te bulunan üç bin muhacirin Kuşadası’na nakli için üç vapur hazırlaması üzerine bölgeden Anadolu’ya göçlere resmi olarak izin vermek zorunda kaldı.

Kasım 1912- Mart 1914 tarihleri arasında Makedonya’dan göç edenlerin sayısı toplamda 242 binleri buldu. Birinci Dünya Savaşı sırasında göçler devam etti. Savaşın ardından bölgenin Sırp, Bulgar ve Yunan Devletleri arasında pay edilmesi, artık bölgedeki Türk ve Müslüman nüfus için geri dönüşü olmayan bir yolu başlattı. çok sayıda insan başta Anadolu olmak üzere farklı devletlere sığındı.

Kurtuluş Savaşı’nın neticesinde imzalanan Lozan Barış Anlaşması’ndan kalan Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi meselesinin çözüme kavuşturulmasının ardından Yunan Makedonya’sındaki Türkler mübadele ile yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetine yerleştirildi.

İki dünya savaşı arasında da bölgedeki Türk nüfusunun azaltılması politikası iki dalga halinde gerçekleştirildi. İlk göçler 1920’lerde yaşanırken ikinci göç dalgası 1934 yılında başladı ve 1936 yılının sonuna kadar da devam etti.

1936’dan sonra göçler bir süreliğine durulurken, 12 Temmuz Türk ve Yugoslav hükümetlerinin temsilcileri, Vardar Makedonya’sındaki Türklerin Türkiye’ye başlangıçta 150.000 kişi olmak üzere altı yıllık bir süre boyunca göç ettirilmesi için anlaşma sağladı. bu anlaşmanın ardından 6 yıllık süreçte yaklaşık 40.000 kişi Türkiye’ye göç etti.

Zorlu koşullara rağmen bu göçler İkinci Dünya Savaşında da devam etti. Ardından bölgede Türk ve Müslümanlara yönelik baskılarda yeniden artış yaşandı. Bunun üzerine 1953 yılında Türk-Yugoslav Hükümetleri arasında Serbest Göç Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya dayalı olarak 1967 yılına kadar yaklaşık olarak 300 bin kişi Türkiye’ye göç etti. Ben de bu yıllar arasında göç eden ailelerden birinin evladıyım.

Osmanlı Döneminde göç eden aileler Anadolu’nun dört bir yanına yerleştirilmişlerdir. Mübadele ile Türkiye’ye yerleştirilenler iklim ve yaşam koşullarına uyum sağlayabilecekleri yerlere yerleştirildiler. Özellikle Ege bölgesinde çok fazla mübadil yaşamaktadır.

Serbest göçmen statüsünde gelenler ise İstanbul, Bursa, İzmir, Manisa’ya yerleşmişlerdir."

Geçmişi bilmezseniz, geleceği planlayamazsınız...

Osmanlıca'yı bilmenin önemli bir avantaj olduğunu belirten Dr. Özlem Taşkıran, "Geçmişi araştırmadan, geleceği şekillendiremeyiz" dedi

Muhabir: Merve Turan