1-) Dün gece AFAD'dan aktarılan bilgiye göre, saat 03.35'de Ege Denizi'nde deprem gerçekleşti… 4 büyüklüğündeki depremin derinliği 37.5 km olarak kaydedildi. Yalnız Ege Denizi’nde sıklıkla 4 ya da 4’ün altında depremler meydana geliyor. Bunları nasıl yorumlamak lazım, oradaki faylar sürekli aktif mi? Biraz detaylandırabilir misiniz?
Dün meydana gelen deprem Girit Adası’nın hemen kuzeyinde gerçekleşmiştir. Bu bölge Afrika Levhası'nın Ege Denizi’nin altına daldığı alanda oluşan volkanlarla orta ve büyük ölçekte depremler üretebilen Helen Yayı adı verilen aktif bir tektonik alandır. Bu kuşak doğuda İyon Denizi’nden başlayıp güneyde Girit’e uzanır ve Fethiye civarında son bulur. Bu bölgede depremsellik açısından her zaman orta büyüklükte (3-5 arası) depremler olması normaldir ve beklenebilir. Depremin meydana geldiği alanın İzmir’in yakın çevresindeki kırık (fay) hatları ile doğrudan bir bağlantısı bulunmamaktadır. Bu hattın daha çok Fethiye-Burdur fay zonu olarak adlandırılan ve Fethiye-Denizli-Isparta hattında bulunan bir fay sistemi ile bağlantısı vardır.
2-) Ege Denizi’nde önümüzdeki yıllarda özellikle kıyılarımızı da tehdit edebilecek 5 ya da daha üstü büyüklükte deprem ya da depremler bekleniyor mu?
Tarihi deprem kayıtları incelendiğinde, Ege Denizi’nde M6.0 ve daha büyük birçok depremin meydana geldiği görülmektedir. İzmir çevresinde ve deniz içinde deprem tehlikesi oluşturan 7 ayrı bölge bulunmaktadır. Bunlar Dikili Körfezi, Çandarlı Körfezi, Karaburun-Midilli arası, İzmir dış körfez, Urla, Sığacık Körfezi ve Selçuk’un batısında yer alan Kuşadası Körfezi’dir. Bu bölgelerin tamamında İzmir’in her yerinden hissedilebilecek M5.0 ve daha büyük bir deprem olması mümkündür. Bu bölgelerin mutlaka derin sismik yansıma çalışmalarıyla jeofizik araştırmalar yapılarak ve çok sayıda sismik istasyonlarla (ivmeölçerler ve kuvvetli yer hareketi-strong motion sismometreleriyle) dinlenerek çok ayrıntılı araştırılması gerekmektedir. Bugüne kadar bu bölgelerin bir kısmında yapılan tüm jeofizik çalışmaların derlenerek Ege Denizi’nin bütünleşik deprem riskinin ortaya konulması gerekmektedir. Bunun bir diğer önemli bir nedeni de karada başlayıp denizde devam eden bazı fay hatlarının deprem oluş mekanizmalarının değişmesidir. Buna örnek olarak karada doğrultu atım, denizde ise eğim atım bileşenli bir doğrultu atım davranışı gösteren Kuzey Anadolu Fay hattı gösterilebilir. Son yaşadığımız Sisam Adası-Ege Denizi depremi göstermiştir ki, yıkıcı olabilen büyük depremler sadece karada değil denizde de meydana gelmektedir. Sadece karada bulunan ve gözle görülebilen faylara odaklanmak sorunu tek başına çözmeyecektir. Ege Bölgesi’nde birçok yerde yapılan derin jeofizik çalışmalar onlarca örtülü fay hattının yerin derin bölgelerinde bulunduğunu göstermektedir. Bu amaçla TÜBİTAK Marmara Araştırma gemisi geçtiğimiz günlerde Kuşadası körfezi’nde deniz içindeki deprem oluşturabilecek kırık sistemlerini belirlemek amacıyla ilk seferini tamamlamıştır. Araştırmaları devam etmektedir.
3-) 30 Ekim 2020’de Sisam Adası açıklarında Türkiye'de İzmir’i oldukça derinden etkileyen 6,9 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmişti. Bu deprem bugüne kadar İzmir’de görülen yüksek deprem miydi? Bu bölgedeki önümüzdeki yıllarda yeniden bu büyüklükte deprem olma olasılığı var mıdır?
İzmir’de bugüne kadar meydana gelen en büyük deprem 177 ve 1688 yıllarında meydana gelen M7.4 büyüklüğündeki depremlerdir. Dolayısıyla M7.0 ve üzerinde depremler İzmir ve çevresinde meydana gelebilmektedir. İzmir’de MÖ 17 yılında Kemalpaşa’nın doğusunda meydana gelen 6.8 büyüklüğündeki depremden günümüze kadar, M6.8 ve daha büyük toplam 6 deprem olmuştur. O günden günümüze kadar toplam 2040 yıl geçtiği göz önüne alınırsa yaklaşık olarak her 340 yılda, bir büyük deprem meydana gelebileceği hesaplanabilir. Son deprem 1880 yılında Menemen’de meydana gelmiştir. Bu hesaba göre istatistiksel olarak karada bir sonraki tahripkar deprem (1880+340) 2220 yılında yani yaklaşık 200 yıl sonra meydana gelecektir. Eğer Menemen depremi istatistik dışına çıkarılırsa ve İzmir fayı üzerinde 1739 yılında meydana gelen deprem son deprem olarak değerlendirilirse, büyük depremin tekrarlanma periyodu 408 yıl olacak ve 2147 yılında yani 126 yıl sonra beklenecektir. Tüm bu istatistiksel yaklaşımların şu ana kadar kayda geçmiş depremler üzerinden yapıldığı da her zaman göz önünde bulundurulmalıdır. İstatistiksel hesaplamalar tamamen somut verilere dayanmaktadır ve mutlaka dikkate alınmalıdır.
4-) İzmir civarında 'İzmir', 'Tuzla', 'Seferihisar', 'Yağcılar' ve 'Gülbahçe' olmak üzere İzmir'in önemli 5 fayı bulunuyor. Bu faylarında aktifliği nedir? Bu faylardan kaynaklı kaç büyüklüğünde depremler bekleniyor? Biraz detaylandırabilir misiniz?
İzmir ve çevresinde adı geçen faylardan çok daha fazla sayıda fay hattı bulunmaktadır. İzmir’de Bergama-Dikili-Kınık, Yenişakran, Yeni Foça, Menemen-Güzelhisar, Konak-Gaziemir, Kemalpaşa, Torbalı, Ödemiş, Beydağ’ın batısı, Bozdağ, Urla-Gülbahçe, Mordoğan, Seferihisar-Doğanbey-Tuzla ve Gümüldür’de diri fay hatları bulunmaktadır. Dolayısıyla İzmir ve çevresinde M5.0 ve daha büyük depremler üretebilecek birçok sismik bölge bulunmaktadır. Bunların dışında karada İzmir için risk oluşturabilecek Manisa ilindeki Kırkağaç, Saruhanlı, Akhisar-Gölmarmara, Salihli-Alaşehir ve Şehzadeler de riskli bölgelerdir. Tüm bu bölgelerin mutlaka derin jeofizik yöntemlerle araştırılması ve modellenmesi gerekmektedir. Fay hatlarının ne kadar derine kadar devam ettiği, geometrisi ve fiziksel özellikleri sismik yansıma, elektrik özdirenç ve elektromanyetik yöntemler kullanılarak rahatlıkla ve hasarsız olarak jeofizik yöntemlerle tespit edilebilmektedir. Burada üzerinde durulması gereken en önemli noktalardan biri de parsel bazında yapılması gereken zemin etütleridir. Çünkü yıkım, son Sisam depreminde kırılan faydan onlarca kilometre uzakta meydana gelmiştir. Tüm zemin etütlerinin jeofizik, jeoloji ve konusunda uzman inşaat mühendisleri tarafından uygun yöntemler kullanılarak yapılması ve yine aynı mühendisler tarafından her çalışmanın ayrı ayrı denetlenmesi gerekmektedir. Bu denetim süreci mutlaka kamusal çerçevede belediyelerde görevlendirilecek mühendisler tarafından da gerçekleştirilmelidir. Bugün itibariyle Meslek Odası olarak defalarca yinelediğimiz tüm istihdam taleplerimize rağmen Aliağa, Balçova, Bayındır, Beydağ, Çeşme, Çiğli, Dikili, Foça, Gaziemir, Güzelbahçe, Karabağlar, Karaburun, Kemalpaşa, Kınık, Kiraz, Konak, Menderes, Narlıdere, Selçuk ve Tire belediyelerinin imar şubelerinde jeofizik mühendisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla zemin etüt raporlarının ilgili kısımları kamusal olarak denetlenmemektedir. Hatta bazı belediyelerde içinde jeofizik çalışma bulunmayan zemin etütlerinin kabul edildiği duyumlarını almaktayız. Bugün birçok belediyede tek başına kabul edilen kontrol mühendisi onayı kesinlikle yeterli bir denetim sağlamamaktadır, çünkü bu uygulamada özel sektör şirketleri birbirini denetlemektedir. Jeofizik mühendisi istihdam eden belediyelerin bir kısmında da meslektaşlarımız farklı birimlerde görevlendirilmiş durumdadırlar. Bu iş yönetimi yaklaşımı doğru değildir ve kamu zararına yol açabilir. Mutlaka tüm belediyelerde jeofizik mühendisi bulunmalı ve tüm zemin etüt çalışmaları yerinde ölçümler alınırken de, rapor hazırlandıktan sonra da denetlenmelidir.
5-) Tuzla fayının 1800 yılı aşkın zamandır deprem üretmediğine dair bilgiler var. Bu fayın deprem tekrarlama aralığı için 2 bin yıl civarı deniyor ve bu sürenin de dolduğuna dair çokça haber medyada yer aldı. Bu fayın tam olarak geçtiği yer ve özelliği nedir, örneğin 7 ya da daha üstü büyük bir deprem riski barındırıyor mu?
Tuzla fayında bugüne kadar meydana gelmiş kayıtlı en büyük deprem 1992 yılında 6.0 büyüklüğünde olmuştur. Kandilli Rasathanesi tarafından yapılan GPS çalışmaları ise bu bölgenin yılda 2 cm kaydığını göstermektedir. Kullanılan ölçek logaritmik olduğu için 7.0 büyüklüğünde bir deprem 32 adet 6.0 büyüklüğünde depreme eşdeğer enerji açığa çıkarmaktadır. Dolayısıyla bu derece büyük bir depremi oluşturacak bir enerji birikiminin bu bölgede var olduğu değerlendirilmemektedir. Tuzla, Seferihisar ve Gülbahçe fayları her zaman orta büyüklükte depremlere neden olabilen diri fay hatlarıdır. Ancak, bu fayların gerek kırık uzunlukları ve türleri, gerekse depremlere odak oluşturabilecek derinlikleri 7.0 büyüklüğünde deprem oluşumuna uygun değildir. Bu faylarda oluşabilecek depremler (Sisam depreminde ve Meksika'da 19 Eylül 1985'te meydana gelen 8.1 büyüklüğündeki depremde olduğu gibi) depremin merkez üssünden uzakta tortul dolgu üzerine yapılmış yeterli mühendislik hizmeti almamış yapılarda hasara neden olabilirler. Bunun da nedeni tortul dolgunun deprem dalgalarını büyütme özelliğinden kaynaklanmaktadır.
Jeofizik bilgisinden yoksun bazı araştırmacıların sadece gözlemsel verilerden yola çıkarak ileride meydana gelebilecek deprem ya da depremlerin büyüklükleri hakkında yaptığı açıklamalar tartışmaya açıktır. Gözlemsel hendek çalışmalarından o alanda geçmişte olan depremlerin izleri belirlenebilir ancak gelecekte olabilecek deprem ya da depremlerin büyüklükleri hakkında net ifadeler kullanmanın yanlış olduğunu düşünüyoruz. Depremler dünyanın oluşumundan bugüne kadar hep olmuştur ve bugünkü tektonik rejim devam ettiği sürece olmaya devam edecektir. Deprem ön kestirimi birçok farklı bilimsel disiplinin bir arada çalıştığı, bir jeofizik mühendisliği anabilim dalı olan sismoloji temelli çok ciddi bir iş olup bugün itibariyle tüm dünyada binlerce araştırma ve çalışma yapılmıştır ve yapılmaya devam edilmektedir. Çoğunlukla birden fazla segmentten oluşan her fay hattı (zonu) ile ilgili çok ayrıntılı ve bütünleşik jeofizik, jeolojik ve jeodezik çalışmalar yapılmadan sadece gözlemsel verilerle direk deprem büyüklüğü telaffuz etmenin doğru ve etik bir yaklaşım olmadığı görüşündeyiz. Yaşananlardan ders alarak artık deprem kaynaklı can ve mal kaybının hiç olmadığı ya da çok sınırlı olduğu, depremlerin afete dönüşmediği, bir doğa olayı olarak yaşanıp geçtiği günlere ulaşmak temel hedefimiz olmalıdır. Sisam depreminden sonra gelinen noktada AFAD tarafından koordine edilen İRAP ve benzeri afete hazırlık çalışmaları çok önemlidir. Halkımızın bilinçlenmesini, tüm yaşam alanlarında gerekli önlemleri alınmasını sağlamak gerekmektedir. Bizlerin mühendisler olarak odaklanmamız gereken nokta ise zemin etütlerini bilimsel gerçeklere uygun biçimde güncel gelişmeleri de takip ederek yapmak, depreme dayanıklı yapı tasarlamak ve bu süreçlerin kamusal denetimini sağlamaktır.
TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu ve
Sürekli Bilimsel Teknik Kurulu