Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Çevre, Biyoçeşitlilik ve İklim Değişikliği Çalışma Grubu Üyesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Yaşar, İzmir’in su kaynağı Tahtalı Barajında seviyenin oldukça düştüğünü, bu düşüşün de devam edeceğini söyledi. Yaşar, “Bizim ana barajımız Tahtalı Barajıdır. Diğerleri çok küçük Balçova Barajı falan Tahtalının üçte biri kadardır. Ana baraj Tahtalı, şu anda yüzde 24 civarında doluluk oranına sahip. 2008 sonrası en düşük seviyesinde. Temmuzun da daha içindeyiz Kasım ayına kadar düşüş devam edecek, bu da demektir ki, Kasım ayında yüzde 12-13 gibi bir doluluk seviyesiyle girebiliriz. Bu tehlike demek” ifadelerini kullandı.
“SU YOKSA DEVLET OLMAZ, SU BEKA MESELESİ”
Türkiye ve İzmir’in su yönünden sıkıntısı olmadığını hatırlatan Prof. Dr. Yaşar, suyun yanlış kullanımı sebebiyle susuzluk yaşayabileceğimizi söyledi. Prof. Dr. Yaşar, “Su yönünden bir sorunumuz olacağını düşünmüyorum. Çok büyük bir hata yaparak kuyulardan çekiyoruz zaten biz suyu. 2020’li yıllarda barajlarımız tam doluyken biz hala biz suyu yüzde 60 gibi oranlarda kuyulardan çektik. Bu çok büyük bir yanlış, bilimsel olarak da yanlış. O zaman da uyardım, ciddi olarak uyardım. Hatta dönemin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’e mektup bile yazdım. Barajlar doluyken, barajlar kullanılır. Kuraklık kapıda gelin şu suları barajlardan kullanın, kuraklık geldikten sonra kuyulara başvurun. Çünkü bütün dünyada kuyular en değerli doğal kaynaklardır. Ne petrol ne doğalgaz ne elmas hiçbiri yeraltı suyunun yerini tutmaz. Tek bir doğal kaynak vardır o da yeraltı suyudur. Çünkü dünyada su varsa devlet vardır. Suyun bittiği gün devlet biter. Tıpkı bugün İzmir gibi. İzmir’de su bittiği gün kimse yaşayabilir mi? Yaşayamaz. Devletler de böyledir. Mayalara bak, Hititlere bak hepsine bak. Gılgamış’tan bugüne 4 bin 700 yılda çıkan 15 bin savaş vardır, hepsinin çıkış nedeni sudur, gıdadır, kuraklıktır. İşte bu nedenle bizim suyumuzu çok ama çok dikkatli kullanmamız gerekiyor” dedi.
“ARTK VAHŞİ SULAMA TAMAMEN SONA ERMELİ”
Tarımda vahşi sulama uygulamalarından vazgeçilmesi gerektiğini vurgulayan Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Çevre, Biyoçeşitlilik ve İklim Değişikliği Çalışma Grubu Üyesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Yaşar, şunları söyledi: “Barajlarımız yüzde 100 dolu olsa bile yine çok çok dikkatli kullanacağız suyumuzu çünkü su demek her şey demek. Su demek tarım demek, su demek gıda demek. Evimizdeki, işyerimizdeki elektrik suyla yanıyor. Rüzgar tribünü dışındaki tüm kaynaklar suyla çalışır. O kadar hoyratça kullanıyoruz ki suyumuzu inanılır gibi değil. Mesela hala tarımda vahşi sulamada ısrar ediyoruz. Yüzde 20 gibi damlamaya geçtik gibi ama çok yetersiz, tamamının geçmesi lazım. Damlamaya geçsek yüzde 60 gibi tasarruf edeceğiz. Bunu devlet söylüyor, ben söylemiyorum, gelin bunu yapalım artık.”
“HERKES KAFASINA GÖRE KUYU AÇAMAMALI”
“Türkiye’de kaç kuyu olduğu belli değil. 300 bin mi, 350 bin mi belli değil. Herkes her yere kuyu açıyor bu olmaz. İspanya’da geçen yıl 256 tane kaçak kuyu açıldı, yakalandılar ve doğrudan hapis cezası verdiler. Para cezası falan yok çünkü o su hepimizin ortak suyu. Senin tarlanda çıkan bir su sana ait olan bir su değildir. Devletindir, benim de orda hakkım vardır ve devlette kullanım hakkını verirken en üst akiferden verir. Saatlidir hepsi, kontrollüdür. Ama maalesef bizim ülkemizde böyle bir şey yok. Mesela Konya Ovası buğday depomuzdu bizim. Arkadan şeker pancarını getirdiler. Şeker pancarı, buğdaya göre altı kat fazla su isteyen bir bitki. Konya Ovası Türkiye’nin en az yağış alan yeri. Çok düz olduğu için baraj falan da yapılamıyor. Ne yaptı bu sefer çiftçiler? Verilen çok iyi teşvik ve destekleri alabilmek ve şeker pancarı üretebilmek için yer altına daldı. Önce 100 metrelerde birinci akifer bitti. Arkadan 200 metrelerde ikinci akifer bitti. Ardından üçüncü akifer de bitti. Yeraltı suyu dediğimiz zaman dere gibi bir yerden bir yere akmaz, duruyor orda o su. Üç yüz metrede üçüncü akiferi de çektiler. Tuz Gölü’nün tuzlu suyu basmaya başladı o boşluklara. Sonra da ‘ama su tuzlu’ demeye başladılar. Ne bekliyordunuz?”
“TARIM DESENLERİNİ DEVLET BELİRLEMELİ”
Tarım politikaları belirlenirken, mutlaka bölgenin yapısının göz önüne alınması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Yaşar, “Devletin çok büyük hatası var. Bütün tarım ürün desenlerini devlet belirlemeli. Havzanın su potansiyeline, yağış potansiyeline göre, ürün desenleri belirlenmeli. Gerektiğinde sulama yasaklamaları getirilmeli. İspanya geçen yıl elma ve armut gibi çok su isteyen ağaçların sulanmasını yasakladı. Gerektiğinde yasaklayacak. Yemeyelim iki sene elma armut ölür müyüz? Biz elma sevdasına göller bölgesini çöller bölgesine çevirdik. 4,3 milyon ton elma üretip, 180 milyon dolara ihraç etmişiz. Sen aslında su ihraç ediyorsun. 20 milyar dolarlık suyu sen 180 milyar dolara ihraç ediyorsun ya. Elma üreticisi de yeraltından çekiyor suyu. Ne oldu, Göller Bölgesi kurudu. Kırk elli tane göl kuruttuk. Beyşehir Gölü şu anda 7 – 8 metrelere düştü, 80’li yıllarda ben çalışırken 21 metreydi. O da gidiyor. Konya Ovası oldu obruk ovası. Gölmarmara… Kuruttuk, biz kurttuk. İzmir’in de büyük payı var çünkü her gün oradan 250 bin metreküp su çekerdik, şu an 150 bin metreküp su çekiyoruz. Manisa kendisi de çekiyor, 40 metreden 400 metreye düştü. Obruklar başladı… Küçük Menderes obruklar başladı. Artık Türkiye’nin altını kuruttuk. Söyleyebilecek bir söz de yok artık yani nereye kadar?” dedi.
“SU SONSUZ BİR KAYNAK DEĞİL!”
Türkiye’nin kaynaklarını hoyratça kullandığını kaydeden Yaşar, “Su sonsuz bir kaynak değil. Tahtalı Barajı 2008’de yüzde 2’ye düşmüştü ama o zaman yeni yapıldığı için tam dolmadan kuraklık nedeniyle siz yeraltından su çekebilirsiniz. Ama yeraltı suyu ağır metal içerir. Onu arıtmanız gerekir. İzmir şu anda Manisa’yla birlikte Türkiye’nin en pahalı sularını kullanan iller biziz neden? Yeraltı suyu çekiyoruz. Para, enerji… Burada belediyelere isyan ediyoruz ama kendi kafalarına göre tarife belirlemiyor belediyeler. Mecbur, bir noktada elektrik harcıyor. E sen suyu daha da derinden çekersen daha çok enerji harcayacaksın. Daha çok enerji harcayacaksın ve daha çok arıtma tesisi kuracaksın. Tüm bu maliyetler katlamalı gidiyor. 2009’dan 2020’ye kadar şahane yağışlar oldu. Barajlar tamamen doluydu. Neden oradan kullanılmadı da yüzde 65 suyunu ısrarla kuyulardan çekildi. O zaman kuyu yerine barajlardan çekilse su, şimdi 40 metreden su çekiyor ve bu kuraklığı çok rahat atlatacaktık. Ama şu anda Manisa 400 metreden su çekiyor. Çok ciddi bir rakam bu” ifadelerini kullandı.
“İZMİR FAKİRİN DE FAKİRİ DURUMDA”
İzmir’in içme suyu açısından sıkıntılı bir noktada olduğunu hatırlatan Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Çevre, Biyoçeşitlilik ve İklim Değişikliği Çalışma Grubu Üyesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Yaşar “Türkiye’de su sorunu yok, su yönetim sorunu var. Kişi başı su potansiyeli, 1340 metreküp yani fakirlik sınırına geldik. İzmir’de bu 600 metreküp, biz fakirin de fakiriyiz. Hele bizim çok çok dikkat etmemiz lazım. Barajlar full doluyken bile suyu çok dikkatli kullanmamız lazım. Suyu kuyudan değil, barajdan kullanmamız lazım. Belediyelerimiz tasarruf diyor ama bakın çiçekler ekiyorlar. Ekme! Kurak peyzaja geç, bütün dünya kurak peyzaja geçti. Çok mu su istiyor bu bitkiler hayır ama farkındalık yaratmak için, vatandaşlara örnek olabilmek için kurak peyzaja geçilmeli. Deniz suyu diyorlar, hemen çekelim arıtalım. Sen önce elindeki suyu düzgün kullan. Deniz suyuna neden çok para vermek istiyoruz, üç dört kat neden para veriyoruz deniz suyuna. Deniz suyu projelerinin rafta hazır olması lazım. Foça ve Çeşme dışında başka yerde yok zaten ama onların da hazır olması lazım. Herhangi bir çok kurak dönemde bunların devreye hemen girmesi lazım ama şu anda gerek yok. Çiğli arıtma tesisi, olağanüstü bir tesis ver oradan çıkan gri suyu tarlaya. Gediz ovasına ver, Menemen Ovasına ver. Neden vermiyorsun?” dedi.
“STK’LARA SU ÇAĞRISI”
Konuyla ilgili sivil toplum kuruluşlarına da çağrıda bulunan Prof. Dr. Yaşar, “STK’lara çok büyük görevler düşüyor. İklim krizi olmaz, iklimi yönetememe krizi olur. Ben 2020 sonrası kuraklık olacağını 2004 yılında söyledim. İşte geldi, biz hala diyoruz ki iklim krizi. Ne iklim krizi? İklimlerde zaman zaman çok sert ısınma soğumalar olur. Geçen sene şahane yağış aldık, yıllık ortalamaların yüzde 12 üzerinde. Türkiye’de sadece İzmir, Aydın, Denizli aksı almadı. Bunlar yaşamda var. STK’lara şunu sesleniyorum. Bırakın ısınmayı soğumayı, yapılması gereken tek konu Türkiye suyunun doğru kullanılması. Türkiye tarımının doğru yapılması. Konya Ovası beton ovası oldu. İnsan etkisiyle iklimin değişmesi mümkün değildir. Bıraksınlar onları. Kuraklık demek ekonomik kriz demektir. Barajlar devre dışı kalınca hidroelektrik santralleri durur, herkes petrole yüklenir 2008’de hatırlayın 173 dolara fırlamıştı varil fiyatı. Buğday yüzde yedi eksildi dünyada fiyatı dörde katlandı. 100 kilogram yerine 93 kilogram oluyor ama fiyat dörde katlanıyor. Kriz bu işte. Enerji üretimine 50 milyar dolar verirken, 97 milyar dolar vermeye başladık, kuraklık budur işte. Biz bunlarla uğraşacağız. Isınmayı soğumayı bırakalım, yapacağımız tek iş su su su. Bunun için yürümeli, bunun için eylem yapmalıyız yapacaksak. Tarım arazilerinin bölünmesini engellemeliyiz. Başka türlü bu krizi yönetemeyiz” ifadelerini kullandı.