Son Mühür / Atakan Başpehlivan Siyaset Bilimci Onur Alp Yılmaz, geçtiğimiz günlerde PKK lideri Abdullah Öcalan’ın, tutuklu bulunduğu İmralı Cezaevi’nden yayınladığı mesajı ve silah bırakma kararı alan PKK’nın kararını değerlendirerek, konuyla ilgili önemli ve çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Onur Alp Yılmaz: AK Parti ve MHP ahlaki bir kamuflaj bulmuş
AK Parti-MHP ve Öcalan ittifakının gerçeklerin üstünü örtmek için ahlaki bir kamuflaj bulduğunu öne süren ve söz konusu silah bırakma kararını detaylandıran Onur Alp Yılmaz, “AK Parti-MHP-Öcalan ittifakı gerçeklerin üstünü örtmek için ahlaki kamuflajı bulmuş ve Öcalan'ın mesajı da bu kamuflaj üzerine bina edilmiş: ‘Bölgede yaşanan gelişmeler, bizi haklı çıkardı.’ Dolayısıyla bugün sürece itiraz eden herkes, Türkiye'nin bölgede yaşanan büyük yıkımlara benzeyen bir yıkıma sürüklenmesini istemekle suçlanacak.
Elbette bir de sorulanı marjinalize edecek bir de soru yapıştırılacak ‘Ne yani, sen PKK silah bırakmasın mı istiyorsun?’ İşte bu da silah bırakma gösterisinin neden yapıldığının cevabı. Peki gerçekte böyle mi? Yani bölgede yaşananlar bu üçlü ittifakı mı haklı çıkardı? Görünen şu ki, bölgede yaşananlar Türkiye'nin cumhuriyet, demokrasi, yurttaşlık, ulusal hukuk gibi alanlarda diğer bölge ülkelerinde olmayan değerlere sahip olmasının önemini vurgulayanları haklı çıkardı. Her şeyden önce Atatürk'ü haklı çıkardı. Ancak geldiğimiz noktada Türkiye'nin yukarıda anlattığım kamuflajlarla götürülmeye çalışıldığı yer, Türkiye'nin artık Ortadoğu'da yanan bu ateşlerden korunamayacağı bir yer. Ulusal hukuk sistemi yerine çoklu hukukun tercih edildiği, demokrasinin olmadığı ancak kimliklerin tanındığı, her kimliğin bir ‘önderin’ marabası sayıldığı ve ona ‘marabaları’ adına rejimin sahibiyle konuşma tekelinin verildiği, yani yurttaşların tamamen esir kılındığı bir rejim.
Bu, Türkiye'yi hiç olmadığı kadar kırılganlaştırmak demek. Neden? Ortadoğu'nun İsrailleştirilmesi sürecinde emperyalizm, Arap coğrafyasındaki sosyalizmle harmanlanmış milliyetçiliği, yani anti-emperyalist Arap ulusalcılığını parçalamak için kimlik farklılarının çatışmaya dönüşmesini destekledi ve büyüttü. Arap ülkelerinin dirençleri böylece kırıldı. Bir ulus niteliği taşımadıkları ve dolayısıyla demokratik bir rejime de sahip olmadıkları için kaynakların ortak kullanımı ve dağıtımının nasıl olacağı seçimler değil, kimliksel çatışmalar sonucu belirlendi. Elbette bu çatışmalarda tarafların arkasında ABD ve İsrail ya da Rusya ve İran gibi güçler vardı ve nüfuz mücadelesi veriyorlardı. Bu nüfuz mücadelesi, buraların kaynaklarının asıl sahibinin kim olacağı sorusundan da bağımsız değildi.” diye konuştu.
“Daha fazla demokrasi, daha fazla adalet, daha fazla refah. vaadi yok”
Son olarak, Terörsüz Türkiye sürecine eleştirilerde bulunan Yılmaz, konuyla ilgili yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Türkiye'nin bugün götürüldüğü noktada da Türkiye, Ortadoğu'da İsrail ve ABD'nin tezleriyle kendisini uyumlandırma çabası içinde. Erdoğan ve Bahçeli'ye demokrasisiz iktidarda kalmayı garanti eden bu uyumlanma, Öcalan'ın ‘marabası’ olmak koşuluyla Kürtlere de kimliksel tanınma vadediyor. Bu, Kürt sorununun demokratik çözümü değil. Çünkü içinde ne Türklere ne Kürtlere daha fazla demokrasi, daha fazla adalet, daha fazla refah. vaadi yok.
Bu, toplumsal barışı daha da zedeleyecek, tıpkı Ortadoğu'da olduğu gibi emperyalistlerin kimliksel çatışmaları daha da körükleyecekleri bir kırılma yaratacak bir yol. İki milliyetçiliğin birbirini sürekli tetikleyeceği ve demokratik yolların kapalı olması dolayısıyla anti-demokratik yollarla hesaplaşmanın görüleceği çıkmaz bir sokak. Dolayısıyla Türkiye'nin kaderi, geleceği, demokrasisi, toplumsal barışı otoriterliğiyle meşhur üç kişinin ve emperyalistlerin ihtiraslarına bırakılamaz. Romantik ahlaki zırhların gerçekleri örttüğü bu manyaklığın içinde tarihe not düşmek için bu notu buraya bırakıyorum. Allah fırsat vermesin.”