Son Mühür/ Beste Temel- Ege Üniversitesi (EÜ) Nükleer Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sabriye Yuşan yürütücülüğündeki önemli bir bilimsel çalışma, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) tarafından desteklenmeye değer bulundu. "MOF Katkılı Amidoksim Fonksiyonlu Kompozit Membranlarla Seçimli Uranyum Gideriminin Deneysel İncelemesi ve Yapay Sinir Ağı Modellemesi" başlıklı bu proje, nükleer faaliyetler sonucu çevreye salınan zararlı uranil iyonlarının, özellikle su kaynaklarına karışmasını engellemeyi hedefliyor.
Rektör Budak’tan tebrik: TÜBİTAK başarısı sürüyor
Proje ekibini makamında ağırlayan Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, üniversitenin araştırma başarısının altını çizdi. Rektör Budak, “Üniversitemiz, TÜBİTAK nezdindeki üstün başarısını kararlılıkla sürdürüyor. Alanlarında yetkin akademisyenlerimizin projeleri, çeşitli çağrılar kapsamında desteklenmeye devam etmektedir. Prof. Dr. Sabriye Yuşan hocamızın yürütücülüğünü üstlendiği ve Arş. Gör. Taha Furkan Gül’ün katkılarıyla geliştirilen bu öncü çalışma, uranyum madenciliği gibi faaliyetler neticesinde içme sularına karışma riski taşıyan ve insan sağlığına zararlı bileşenlerin etkili bir biçimde bertaraf edilmesini sağlayacaktır. Hocamızı ve tüm ekibini kutluyor, bu kritik alandaki çalışmalarının devamını diliyorum,” şeklinde konuştu.
Uranyum riski: Ekosistem ve halk sağlığına tehdit
Projenin temel motivasyon kaynağı olan çevresel risklere değinen Prof. Dr. Sabriye Yuşan, Türkiye’de Manisa-Salihli, Aydın-Koçarlı ve Sivas-Yıldızeli gibi bölgelerde uranyum yatakları bulunduğunu ve geçmişte arama/madencilik faaliyetleri yürütüldüğünü hatırlattı. Türkiye'nin nükleer enerji hedefleri doğrultusunda yerli uranyum kaynaklarının değerlendirilmesi ve nükleer enerji üretiminin yaygınlaşması, özellikle uranil iyonları gibi radyonüklidlerin çevreye salınım riskini ciddi bir tehdit haline getiriyor. Yuşan, “Söz konusu riskler, sadece maden sahaları çevresindeki ekosistemleri etkilemekle kalmıyor, aynı zamanda temel içme suyu kaynaklarımız ve tarım faaliyetlerimiz üzerinde de olumsuz etkiler yaratıyor. Uranyumun çözünmüş formları, özellikle +6 oksidasyon basamağındaki uranil iyonu, doğal su kaynaklarında kararlılığını uzun süre koruyabiliyor ve canlı organizmalar tarafından kolayca alınıyor. Bu durum, hem ekosistem sağlığı hem de halk sağlığı açısından toksikolojik ve potansiyel kanserojen etkiler doğurmaktadır,” uyarısında bulundu.
Yüksek verimli ve dayanıklı membranlar geliştirilecek
Projenin teknik hedeflerini detaylandıran Araştırma Görevlisi Taha Furkan Gül ise, temel amaçlarının nükleer faaliyetler sonucu salınan uranil iyonlarını sulu ortamlardan yüksek verimlilikle ve seçici bir şekilde uzaklaştıracak fonksiyonel kompozit membran sistemleri geliştirmek olduğunu ifade etti. Gül, “Bu amaç doğrultusunda, amidoksimlenmiş poliakrilonitril ve yüksek yüzey alanına sahip ZIF-8 tipi metal-organik kafes yapılarını birlikte kullanarak çevresel uygulamalara uygun, dayanıklı ve yüksek performanslı membranlar tasarlanacaktır. Proje, uranyum giderimine yönelik ZIF-8 katkılı kompozit membranları ilk kez çift stratejili bir sentez yaklaşımıyla ele alacak ve deneysel bulguları yapay sinir ağı ile modelleyerek hem bilimsel yenilik hem de dijital çözüm anlamında özgün bir katkı sunacaktır,” açıklamasını yaptı.