GENEL HABERLER

Yapay zeka ve veri merkezleri küresel enerji talebini iki katına çıkarıyor

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) raporlarına göre, yapay zeka teknolojilerinin hızla yaygınlaşmasıyla birlikte veri merkezlerinin küresel elektrik tüketimi rekor seviyelere ulaşıyor. Veri merkezlerinin elektrik tüketiminin 2030 yılına kadar iki kattan fazla artarak Japonya'nın bugünkü toplam elektrik tüketimini geçmesi bekleniyor. Bu artan talep karşısında Çin enerji kapasitesini büyüterek, ABD ise verimliliği artırarak enerji arzını yönetmeye çalışıyor.

Abone Ol

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) raporlarına göre, yapay zeka teknolojilerinin hızla yaygınlaşmasıyla birlikte veri merkezlerinin küresel elektrik tüketimi rekor seviyelere ulaşıyor. Veri merkezlerinin elektrik tüketiminin 2030 yılına kadar iki kattan fazla artarak Japonya'nın bugünkü toplam elektrik tüketimini geçmesi bekleniyor. Bu artan talep karşısında Çin enerji kapasitesini büyüterek, ABD ise verimliliği artırarak enerji arzını yönetmeye çalışıyor.

Veri merkezleri ve yapay zeka enerji şebekesini yeniden şekillendiriyor

Enerjide Dijitalleşme Derneği (EDİDER) Genel Sekreteri Gökberk Bilgin, yapay zeka ve veri merkezlerinin, elektriğin iletim, dağıtım altyapısını yeniden şekillendirdiğini ve yükselen enerji talebini karşılamada fosil kaynakların enerji denkleminde kalmasını bir süre daha zorunlu kıldığını belirtti.

Küresel ölçekte veri merkezlerinin elektrik tüketimi 2017'den bu yana yılda ortalama yüzde 12 artış gösterirken, geçen yıl 415 teravatsaate ulaşarak dünya elektrik tüketiminin yaklaşık yüzde 1,5'ini oluşturdu. Veri merkezi yatırımları ise 2024'te yarım trilyon dolara ulaştı. Küresel tüketimde en büyük payı yüzde 45 ile ABD alırken, bunu yüzde 25 ile Çin takip ediyor.

Bilgin, daha büyük ve yetenekli modeller geliştirme yarışının çok yüksek hesaplama gücü gerektirmesi nedeniyle enerji talebini görünür biçimde yukarı çektiğini ifade etti. Hesaplama yoğunluğu arttıkça oluşan ısıyı yönetmenin yeni bir yük haline geldiğini belirten Bilgin, birçok veri merkezinde enerjinin yaklaşık yüzde 30-40'ının yalnızca soğutmaya harcandığını, geleneksel hava soğutmanın yetersiz kalmasıyla hızla sıvı soğutma sistemlerine geçildiğini kaydetti. Kesintisiz güç kaynakları ve yedekleme sistemlerinin eklenmesiyle veri merkezlerinin tüketim profilinin neredeyse 7 gün 24 saat sabit bir tam kapasite çizgisine dönüştüğünü ve büyük ölçekli bir yapay zeka tesisinin, tek başına orta ölçekli bir sanayi tesisinin yıllık tüketimine yaklaşan enerji ihtiyacı yarattığını söyledi.

Bu hızlı büyümenin, yeni enerji üretim projelerinin devreye giriş hızını aştığına ve birçok ülkede iletim ve dağıtım şebekelerini zorlayan bölgesel riskler yarattığına dikkat çekildi.

Çin ve ABD'nin enerjiye yaklaşımı farklılaşıyor

Gökberk Bilgin, yapay zeka yarışında Çin'in en büyük avantajının, enerji maliyetlerini düşük tutabilen ve hızla genişleyebilen üretim altyapısı olduğunu ifade etti. Çin'in, toptan elektrik fiyatlarını düşük tuttuğunu ve veri merkezlerinin ihtiyaç duyduğu yüksek kapasiteli elektrik arzını Avrupa ve ABD’ye göre daha kısa sürede sağlayabildiğini belirtti. Ayrıca, Çin'in bu alanda faaliyet gösteren şirketlere tercihli elektrik tarifeleri sunarak maliyet avantajını güçlendirdiğini aktardı.

ABD'nin ise yapay zekanın enerji talebini karşılamada Çin kadar hızlı olmadığını, bunun yerine verimliliği artırarak toplam enerji yükünü kontrol altında tutmayı hedeflediğini bildirdi. Nvidia'nın ileri GPU'ları, özel soğutma teknolojileri, atık ısı geri kazanımı ve veri merkezlerinin yenilenebilir enerjiyle eşleştirilmesi gibi uygulamaların, ABD'nin işlem başına güç tüketimini azaltma stratejisinin ana unsurları olduğunu kaydetti.

Bilgin, yapay zekanın, yenilenebilir enerji sistemlerinin yönetimi ve optimizasyonu için vazgeçilmez bir teknoloji haline gelse de kendi yarattığı enerji talebinin, küresel arz yapısını tek başına dönüştürecek kadar büyük olduğunu vurguladı. Yüksek yoğunluklu veri merkezleri ve gelişmiş soğutma altyapılarının kısa vadede sadece güneş ve rüzgarla karşılanmasının ek yük oluşturduğunu, bu durumun doğal gaz, kömür ve nükleer gibi kaynakların önemini yakın vadede tamamen ortadan kaldırmadığını, aksine bu kaynaklara duyulan ihtiyacı geçici olarak canlı tuttuğunu ifade ederek sözlerini tamamladı.