Son Mühür - Ayşegül Koç / İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Dünya Sosyal Adalet Günü kapsamında Mimarlar Odası İzmir Şubesi ve İzmir Barosu iş birliğiyle düzenlediği “Herkes için Eşit ve Adil Bir Yaşam: Kentte İyilik Hali Politikaları Mümkün mü?” başlıklı panelde kentlerin daha adil, yaşanabilir ve sürdürülebilir hale getirilmesi için yapılması gerekenler tartışıldı. Panel, sosyal adaletin sağlanması adına belediyelere büyük sorumluluklar düştüğünü vurgulayan önemli konuşmalarla dikkat çekti.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden sosyal adalet vurgusu
Panelin açılış konuşmasını yapan İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Dr. Pınar Okyay, sosyal adaletin sağlanmasında belediyelerin büyük bir rol oynadığını belirterek, “İzmir Büyükşehir Belediyesi olarak köklü sorunlara müdahale ettiğimiz gibi yurttaşlarımızın ihtiyaçlarına destek vermeye, ayrımcılığa uğrayan grupların yanında yer alarak sosyal adaleti sağlamaya çalışıyoruz” dedi. Dünyanın bugünkü durumunun sosyal adaletin sağlanmasını zorlaştırdığını kaydeden Okyay, göçmenlerin, mültecilerin ve zorla yerinden edilen insanların sayısının arttığına dikkat çekti.
Prof. Dr. Pınar Okyay, şunları söyledi:
“Dünyada 272 milyon civarında insan göçmen durumda ve bunların 80 milyonunun zorla yerinden edilen insanlar olduğunu biliyoruz. 25 milyona ulaşan mülteci sayısı var. Dünyanın geldiği bu yeni durumla birlikte sosyal adaletin sağlanması son derece güç. Belediyelere, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı gibi çok önemli bir görev düşüyor. Köklü sorunlara müdahale ettiğimiz gibi insanların ihtiyacı olan konularda doğum öncesinden başlayarak destek vermeye, ayrımcılığa uğrayan grupların yanında olarak sosyal adaleti sağlamaya çalışıyoruz. Bu hizmetleri çok önemsiyoruz.”
Antroposen çağı: Bir fırsat penceresi
Okyay, konuşmasına devam ederken, çağımızı tanımlayan “Antroposen Çağı”na da değindi. Antroposen Çağı’nın, insanın doğayı şekillendirdiği bir dönem olduğunu belirten Prof. Dr. Pınar Okyay, insanlığın güçlendiğini ancak bu gücün aynı zamanda sorumluluk getirdiğini söyledi. “Antroposen Çağı, bizim için bir fırsat penceresi. Yapay zekâ ve dijitalleşmeyi konuştuğumuz bir dönemde bu seçim hakkımızı fırsat varken doğru bir şekilde kullanabilirsek bir sonraki çağa çok daha güzel bir şekilde gelebiliriz. O yüzden bu arayış içinde olmamız, bu amacı hep beraber hissetmemiz çok değerli” dedi.
Adil kentleşme: Sevgiden tuğlalarla yeniden kurulan kentler
Panelin bir diğer konuşmacısı olan Mimarlar Odası İzmir Şube Başkanı Mimar Uğur Yıldırım, kentleşme politikalarını değerlendirirken, şehirlerdeki yaşam koşullarının hem doğal afetler hem de göç hareketliliği gibi nedenlerle daha da zorlaştığını ifade etti. Yaşanan ekonomik sorunların insan hayatını daha fazla etkilediğini belirten Yıldırım, “Bütün imkânsızlıklar içinde asılan bu afiş, bizlere birçok şey söylüyor; ‘Sevgiden tuğlalarla yeniden kuracağız bu kenti.’ Hayatın zorlaşan koşullarına karşın bizler de sevgiden tuğlalarla yaşadığımız kentleri, bozulan sosyal iletişimlerimizi, yaşadığımız adil olmayan durumları onarmak ve yarına daha umutlu ve dirençli bir hayat bırakmakla sorumluyuz” dedi. Yıldırım, 6 Şubat depremlerinin yıl dönümünde Antakya’da çekilen bir pankartın fotoğrafını ekrana yansıtarak bu mesajı verdi.
Kent hakkı ve çevre hakkı
Panelde “Kapsayıcı Kent Hakkı” başlıklı sunumunu gerçekleştiren İzmir Barosu Kent ve Çevre Komisyonu Üyesi Avukat Canan Arıcı, kent hakkının aynı zamanda bir çevre hakkı olduğuna dikkat çekti. Çevre mücadelesi ile kent mücadelesinin birbirinden ayrı düşünülmemesi gerektiğini vurgulayan Arıcı, “Yaşadığımız kentlerin doğayla kurduğu ilişki, doğrudan bizim yaşam kalitemizi belirliyor. Kent hakkı sadece konut hakkı veya ulaşım hakkı değil, aynı zamanda temiz hava, yeşil alan, sağlıklı bir çevrede yaşama, yağmurlu bir havada romantizmi düşleyerek yürüyebilme hakkıdır. Eğer bir kent hakkı mücadelesi vereceksek onu sadece bireysel menfaatler üzerinden değil, kolektif bir adalet anlayışı üzerinden şekillendirmeliyiz” ifadelerini kullandı.
Hukukun kent hakkı mücadelesindeki önemine değinen Arıcı, ancak hukukun tek başına yeterli olmadığını, toplumsal farkındalık yaratmanın önemine vurgu yaptı. “Hukuk, yalnızca uygulanabilirliği ölçüde gerçektir. Bunun için toplumsal farkındalık yaratmak, haklarımızı talep etmek ve en önemlisi yaşadığımız şehirleri sahiplenmek zorundayız” dedi.
Felsefe, kadınlık halleri ve eşitlik üzerine sunumlar
Panelin son kısmında, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı Prof. Dr. Berfin Kart Tepe, “İnsan Doğan ve Kent” başlıklı sunumunu yaptı. Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sevda Alankuş, “İzmir Barametresi’nin Kadınlık Hallerine Dair Söyledikleri” başlıklı sunumunu yaparken, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Felsefesi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Engin Topuzkanamış da “Eşitlik ve Adalet: Sosyal Politikalarla Mümkün mü?” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.
Kentte sosyal adaletin sağlanması için ortak bir bilinç gerekiyor
Panelde yapılan sunumlar, sosyal adaletin sağlanmasında kent yönetimlerinin, hukuk sisteminin ve toplumsal duyarlılığın ortak bir şekilde çalışması gerektiği mesajını verdi. Kentlerin daha adil ve sürdürülebilir hale gelmesi için yapılması gerekenler tartışılırken, sosyal adaletin sadece hukuki bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk olduğuna dikkat çekildi.