İZMİR HABERLERİ

Halk sağlığı uzmanı anlattı! İzmir’de çeşme suyu içilebilir mi?

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa, su kaynaklarında yaşanan kirliliğin ciddi sağlık riskleri oluşturduğunu belirterek, yerel yönetimlerin temiz ve güvenli içme suyu sağlama sorumluluğuna dikkat çekti. Karababa, İzmir’de çeşmeden su içilip içilmeyeceği sorusuna da yanıt verdi.

Abone Ol

Son Mühür / Yağmur Daştan - Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa, su kaynaklarında meydana gelebilecek kirliliğin insan sağlığı üzerindeki etkilerine dikkati çekti. Kirli su tüketiminin ciddi enfeksiyon ve toksik hastalıklara yol açabileceğini belirten Karababa, yerel yönetimlerin topluma standartlara uygun temiz içme ve kullanma suyu sağlamakla yükümlü olduğunu vurguladı. Suyun kaynaktan tüketiciye ulaşana kadar her aşamada denetlenmesinin hayati önem taşıdığını ifade eden Prof. Dr. Karababa, İzmir’de çeşme suyunun içilip içilmeyeceği hakkında da bilgi verdi.

Kirletilmiş su kaynakları veya şebekede kirlenen suyun insan sağlığına etkisini anlatan Karababa, normal koşullarda kirli suların tüketilmesinin mümkün olmadığını söyledi. Yasalar gereği yerel yönetimlerin topluma standartlara uygun temiz içme ve kullanma suyu sağlamakla ve bu suyun güvenli olduğunu sürekli denemekle yükümlüğü olduğunu hatırlatan Karababa, “Bu nedenle toplumun kirli su tüketmesi söz konusu olmamalı” dedi.

Kirletilmiş su kaynakları veya şebekede kirlenen suyla insanlara bulaşan enfeksiyon hastalıklarına örnekler vererek devam eden Karababa, “Tifo kolera, dizanteri, hepatit A, norovirüs enfeksiyonları bunlara örnek olarak sayılabilir. Ayrıca yeterli suyun olmaması halinde bireysel hijyenin yeterli sağlanamamasına bağlı olarak temasla bulaşan uyuz, trahom, cilt ve göz enfeksiyonları görülebilir. Bir de su kaynaklarındaki yetersizlik ve şebeke arızaları nedeniyle söz konusu olan kirlilikten söz etmek gerekir. İçinde basınçlı su dolaşmayan su şebekesine kirleticilerin karışması söz konusu olabilir. Arızalarda da sorun giderilene kadar belli bölgelerde su kesintileri olur. Her iki koşulda da şebekeye su verildiğinde musluktan gelen suyu berraklaşana kadar akıtıp daha sonra kullanmak gerektiği unutulmamalıdır” mesajı verdi.

“Besin döngüsüne katılabiliyor”

Suda zaman zaman ağır metal ve toksik kimyasal kirliliklerin söz konusu olabileceğini, bu sorunun ise özellikle su kaynakları yakınlarında yapılan madencilik etkinliklerinin neden olabileceğini söyleyen Karababa, “Ayrıca endüstriyel etkinlikler nedeniyle akarsulara verilen atık suların da bu sürece katkısı olmakta. Bu iki nedenle her yeraltı hem de yüzeysel su kaynaklarımız hızla kirletilmekte. Hatta günümüzde; ülkemizde temiz, kullanılabilir akarsu olmadığını bilimsel çalışmalar sonucunda üzülerek görmekteyiz. Yine çok sıkıntılı bir başka nokta da bu kirli yüzeysel suların tarımsal üretimde sulama suyu olarak kullanılması ve toksik kimyasallarla ağır metallerin besin döngüsüne katılarak gıdalarla da bizlere ulaşması. Ağır metaller ve toksik kimyasallar solunum yolu hastalıkları, karaciğer, sindirim sistemi ve böbrek işlevlerine olumsuz etki, anemi, cilt hastalıkları, kan basıncında yükselme, kalpte ritim bozuklukları, arsenik etkisiyle dolaşım sisteminde bozulma, kemiklerde kolay kırılma, sinir sisteminde bozulma ve işlev kayıpları, konuşma ve davranış bozuklukları, bebeklerde gelişme geriliği, hamilelerde düşükler, birçok organ ve sistemde kanser gibi sağlık sorunlarına neden olabiliyor” ifadelerini kullandı.

Efemçukuru’na dikkati çekti: Çamlı Barajı yapılamıyor!

İzmir’de de benzer risklerin bulunduğunun altını çizen Karababa, “Kentimizde Efemçukuru altın madeni işletmesinin yöredeki yeraltı ve yüzeysel su kaynaklarını kirletme riski var. Maden işetmesinin çevresindeki yüzeysel su kaynaklarını tüketen evcil hayvanların etkilendiğine dair haberler paylaşılmakta. Bu maden işetmesi nedeni ile de yaklaşık 250 bin kişiye su sağlayabilecek Çamlı Barajı yapılamıyor. Bu yıl yaşadığımız ve sonraki yıllarda giderek artacak olan su sorunumuzu göz önünde bulundurduğumuzda bunun ne denli önemli olduğu rahatlıkla anlaşılabilir. Ayrıca maden işletmesinin İzmir’in su potansiyelinin yaklaşık üçte birini sağlayan Tahtalı barajını da etkileme riski bulunmaktadır. İzmir’in bir başka su kaynağı ise Sarıkız Su Kuyuları olup bunların da yöredeki nikel madeni işletmesinden etkilenme riski bulunuyor. Özellikle içme ve kullanma suyu olarak kullanılan kaynakların ve su kaynağının beslenme alanının korunmaya alınması, evsel ve endüstriyel atıkların arıtılmadan alıcı ortama verilmemesi, tarımsal üretimde gübre ve pestisit kullanımının bilinçli yapılması, suyun kaynaktan alınıp tüketime verilmesi ve en uçtaki tüketiciye ulaşmasına kadar her türlü kirlenmenin önüne geçilmesi gerekiyor. Ayrıca, kanalizasyon ve su şebekesinin yakın komşuluğunun önlenecek şekilde altyapının oluşturulması, kanalizasyon ve özellikle su şebekesinin olası tüm arızaların veya sorunların çok rahat gözlenebileceği biçimde kurulması şebekede sürekli su bulundurulması, suyun şebekeye verilmeden etkin biçimde dezenfeksiyonu, su kaynaklarının ve şebekenin sürekli denetimi de çok önemli” diye konuştu.

“Ben evimde içiyorum”

Son olarak, “İzmir’in suyu şu anda çeşmeden içilebilir mi?” sorusu üzerine ise Karababa, net bir yanıt verdi: “İZSU verileri içilebileceğini gösteriyor. Ben evimde çeşme suyunu içiyorum. Kimi zaman suyun klor kokusundan şikayetler oluyor, bu koşullarda suyu bir süre açık bir kapta bekletmeleri halinde kokunun kaybolacağının bilinmesi gerekli. Şebekedeki klor, şebekeye standartlara uygun verilen suyun olası bakteriyolojik kirlenmelerini önlemeye yöneliktir, bu konu unutulmamalı.”