BİLİM VE TEKNOLOJİ HABERLERİ

“Dünya çoklu organ yetmezliğinde”: Bilim insanlarından çarpıcı uyarı!

Gezegenin yaşamsal dengesi alarm veriyor, 9 gezegensel sınırdan 7’si aşıldı, okyanus asitlenmesi ilk kez tehlikeli seviyeyi geçti. Prof. Dr. Güray Çelik: “Gezegenimiz bir insan olsaydı, şu anda çoklu organ yetmezliği yaşıyor olurdu.”

Abone Ol

Küresel ısınma, biyoçeşitlilik kaybı, okyanus asitlenmesi ve tatlı su kaynaklarının azalmasıyla birlikte dünya, “gezegensel sınırların” tehlikeli biçimde aşıldığı bir döneme girdi.

Bursa Uludağ Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güray Çelik, dünyadaki ekolojik dengenin “geri dönülmez noktaya doğru” ilerlediğini belirterek, “Gezegenimiz bir insan olsaydı, aslında çoklu organ yetmezliği gibi bir durumdan söz ediyorduk.” dedi.

7 sınır aşıldı, dünya sağlığını kaybediyor

Bilim dünyasında “gezegensel sınırlar (planetary boundaries)” olarak tanımlanan kavram, ilk kez 2009’da Stockholm Resilience Centre’dan Johan Rockström ve 28 bilim insanı tarafından ortaya kondu. Kavram; iklim değişikliği, ozon tabakasının incelmesi, kimyasal kirlilik, tatlı su kullanımı, arazi değişimi, biyoçeşitlilik kaybı, okyanus asitlenmesi, aerosol yükü ve biyojeokimyasal akışlar gibi 9 temel denge alanını kapsıyor.

Potsdam İklim Etkisi Araştırmaları Enstitüsü’nün (PIK) yayımladığı 2025 Gezegen Sağlığı Kontrol Raporu’na göre bu 9 sınırdan 7’si aşıldı.

Raporda, okyanus asitlenmesi sınırının ilk kez ihlal edildiği vurgulandı. Fosil yakıt tüketimi, ormansızlaşma ve arazi tahribatı nedeniyle okyanusların doğal dengeleyici görevini yerine getirmekte zorlandığı belirtiliyor.

Bu durumun özellikle soğuk su mercanları, tropikal resifler ve Arktik deniz yaşamı için ciddi bir tehdit oluşturduğunu belirten Çelik, “Okyanusların pH seviyesi güvenli eşiğin ötesine geçti. Bu, yaşam zincirinin en temel halkasında kırılma demektir.” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Çelik, gezegenin sağlık durumunu metaforla anlatarak şöyle devam etti:

“Gezegen bir insan, gezegensel sınırlar da kan tahlilindeki değerler gibi düşünülebilir. Bu değerler sınırı aştığında insanın sağlığı bozulur. Şimdi biz de aynı tabloyu gezegenimizde görüyoruz. Dokuz göstergenin yedisinde alarm çalıyor, iki tanesinde de yükseliş eğilimi var.”

“Bazı sınırlar geri döndürülebilir, ama biyoçeşitlilik kaybı değil”

Çelik, gezegensel sınırları “geri döndürülebilir, kısmen geri döndürülebilir ve geri döndürülemez” olarak üçe ayırarak, bazı alanlarda hâlâ umut olduğunu, ancak biyoçeşitlilik kaybının “geri dönüşsüz” bir noktaya geldiğini söyledi:

“Montreal Protokolü ile ozon tabakasındaki incelme durduruldu, bu olumlu bir örnek. Fosil yakıt kullanımını azaltırsak karbondioksit yutaklarını yeniden güçlendirebiliriz. Ama biyoçeşitlilik kaybı öyle değil. Ağaçlarımız giderse, kritik eşik altına düşeriz. Okyanusların pH’sı bu kadar azaldıysa, bunu geri çevirmek neredeyse imkânsız.”

Çelik, gezegensel sınırların aşılmasının yalnızca çevresel değil, toplumsal ve ekonomik krizleri de tetiklediğini vurguladı:

“Ekosistemlerin çökmesiyle birlikte su kıtlığı, gıda güvensizliği, yeni hastalıkların ortaya çıkışı, iklim göçleri ve kaynak savaşları gibi zincirleme sonuçlar ortaya çıkıyor. Hepsi birbirine bağlı ve biri diğerini tetikliyor.”

“Eğer çevreden bahsetmezsek, başka savaşlardan bahsederiz”

Prof. Dr. Çelik, ozon tabakasının korunmasına yönelik çalışmaların sürdürülmesi gerektiğini, atmosferdeki aerosol yüklemesinin ise yeni bir risk alanı olduğunu belirtti.

“Hava kirliliğini azaltmanın yolu fosil yakıtlardan vazgeçmekten geçiyor. Bunlar birer tercih değil, zorunluluk haline geldi.”

Son olarak, çevre sorunlarının ertelenemeyeceğini vurgulayan Çelik, toplumlara ve hükümetlere çağrıda bulundu:

“Yine durdurabileceğimiz, yavaşlatabileceğimiz süreçler var. Bu sınırların birbirine bağlı olduğunu unutmamalıyız. Ben, ‘Hocam biz savaştan bahsediyoruz, sen çevreden bahsediyorsun’ diyenlere şunu söylüyorum: Eğer çevreden bahsetmezsek, sen başka savaşlardan da bahsedeceksin. O yüzden önlemi bugünden almalıyız.”