Son Mühür/Merve Turan- Kemal Kamburoğlu’nun sunduğu Hayatın Nabzı programının bu haftaki konuğu, Emekli Komando Kurmay Albay Doç. Dr. İbrahim Arslan oldu. Programda NATO’nun geleceği, ABD’nin değişen güvenlik yaklaşımı ve bunun Türkiye ile Avrupa’ya olası yansımaları ele alındı.
“NATO dağılıyor mu?” sorusu
Programın açılışında konuşan Kemal Kamburoğlu, Türkiye’nin NATO’nun önemli üyelerinden biri olduğuna dikkat çekerek, “Bugün önemli bir konuyu ele alacağız. NATO dağılıyor mu? NATO’nun geleceği ne olacak, bu durum Türkiye’yi de etkileyecek” ifadelerini kullandı.
NATO’nun kuruluşu ve bugünkü yapısı
Doç. Dr. İbrahim Arslan, NATO’nun 1949 yılında 12 ülke tarafından kurulan siyasi ve askeri bir ittifak olduğunu hatırlattı. Günümüzde üye sayısının 32’ye ulaştığını belirten Arslan, örgütün 76 yıllık bir geçmişe sahip olduğunu ve Soğuk Savaş döneminde de uluslararası sisteme uyum sağlayabildiğini söyledi.
Trump dönemi ve ABD’nin yeni yaklaşımı
Arslan, ABD Başkanı Donald Trump’ın NATO’ya ve uluslararası sisteme ilişkin yaklaşımına dikkat çekerek, Trump’ın yayımlanan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde öne çıkan bazı başlıklara değindi. Buna göre ABD’nin, Trump yönetimiyle birlikte Monroe Doktrini’ne benzer bir anlayışla kendi kıtasına daha fazla odaklanma eğilimi gösterdiğini aktardı.
Trump’ın, “Amerikan elitleri Amerikan halkını önemsemedi” yönündeki söylemlerini hatırlatan Arslan, belgede “güç yoluyla barış”, “gücün en iyi caydırıcı unsur olduğu” ve ABD’nin egemenliğini zayıflattığını düşündüğü ulusötesi yapılara karşı mesafeli bir tutum benimsendiğini ifade etti.
“ABD artık dünyanın Atlası olmak istemiyor”
Trump’ın Yunan mitolojisine atıfla “ABD artık dünyanın Atlas’ı olmaktan vazgeçtiği” yönündeki sözlerini anımsatan Arslan, NATO ülkelerine yönelik eleştirilerin de bu çerçevede şekillendiğini söyledi. ABD Başkanı’nın, NATO üyelerinin savunma yükünü artık ABD’nin tek başına üstlenmesini beklememesi gerektiğini vurguladığını, güvenlik isteyen ülkelerin milli gelirlerinden daha fazla pay ayırması gerektiğini dile getirdiğini aktardı.
Göç, Asya ve Çin politikası
Trump’ın Batı Yarımküre’de göç istemediklerini açıkça ifade ettiğini belirten Arslan, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı gibi faaliyetlere karşı sert bir tutumun benimsendiğini söyledi. Asya’da savaş istemediklerini dile getiren Trump’ın, Çin’in zenginleştiğini kabul ettiğini ve bu durumu kendi lehine çevirmek istediğini ifade eden Arslan, Hindistan ile iş birliğinin güçlendirilmesinin ve Asya-Pasifik’te Hindistan, Japonya, ABD ve Avustralya’dan oluşan dörtlü güvenlik yapısının bu stratejinin bir parçası olduğunu belirtti. “Adalar zinciri” kapsamında yeni bir askeri yapılanmanın hedefinin de Çin olduğunun açık olduğunu söyledi.
Avrupa’ya yönelik eleştiriler
Trump’ın Avrupa’ya bakışına da değinen Arslan, ABD Başkanı’nın, göç politikaları nedeniyle Avrupa’nın tanınamaz hale geldiğini savunduğunu, bürokrasiye boğulmuş bir Avrupa düzenini kabul etmediğini aktardı. Trump’ın, Avrupa’nın “Avrupa olarak kalmasını” ve özgüvenini yeniden kazanmasını istediğini ifade etti.
Rusya-Çin yakınlaşması ve savaş hesapları
Arslan, Trump’ın savaşların devam etmesi halinde Rusya ve Çin’in birbirine daha da yakınlaştığını düşündüğünü, bu nedenle özellikle Ukrayna savaşının sona erdirilmesi halinde ABD’nin Çin ile tek başına kalabileceğini hesapladığını söyledi. Son dönemde Rusya’nın, Çin’in sağladığı askeri kapasiteyle silahlı kuvvetlerini yeniden organize ettiğine dair açıklamalara da dikkat çekti.
Ulusal güvenlik strateji belgesi ne söylüyor?
Genel olarak ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nin, ABD’nin iki kutuplu dünya düzeninde yükü tek başına taşımaktan vazgeçtiğini ortaya koyduğunu ifade eden Arslan, belgenin Amerikan halkının önceliklerine odaklanıldığını ve diğer lobilerin ABD politikasını etkilemesinin önlenmek istendiğini vurguladığını söyledi. Belgede NATO üyelerine yönelik olarak savunma harcamalarının milli gelirin yüzde 2’sinden yüzde 5’e çıkarılması yönünde bir hatırlatma bulunduğunu, bunun dışında “değerlerin yeniden gözden geçirilmesi” çağrısı yapıldığını dile getirdi. Arslan, bu belgenin dünyayı yeniden şekillendirmeye yönelik bir çerçeve sunduğunu ifade etti.
Avrupa için “Güvenilir müttefik” tartışması
Kamburoğlu, belgede Avrupa’nın ABD açısından stratejik ve kültürel olarak önemli görülmeye devam ettiğini, ancak bazı Avrupa ülkelerinin güvenilir müttefik olarak kalabilecek ekonomik ve askeri güce sahip olup olmadığının belirsizliğine dikkat çekildiğini hatırlatarak, bunun ne anlama geldiğini sordu.
“NATO’nun dağılması öngörülmüyor”
Bu soruya yanıt veren Arslan, Trump’ın ulusal güvenlik stratejisinin NATO’nun dağılmasını öngörmediğini belirtti. Ancak değer yargılarının yeniden gözden geçirilmesi, ulusüstü yapıların devlet egemenliğini zayıflatmaması gerektiği yönünde net bir yaklaşım bulunduğunu ifade etti. Avrupa Birliği’nin de bu kapsamda eleştirildiğini söyleyen Arslan, olası iki senaryoya işaret etti: Avrupa ülkelerinin ABD’nin taleplerine uyum sağlayarak daha fazla sorumluluk üstlenmesi ya da kendi değerlerinden vazgeçmeyerek ABD’nin daha izole bir politika benimsemesi. Bu noktada belirleyici unsurun Avrupa ülkelerinin alacağı kararlar olduğunu söyledi.
Türkiye, Suriye ve Karadeniz başlığı
Programın son bölümünde Kamburoğlu, bu tablonun Türkiye’nin Suriye politikası üzerindeki etkisini ve son dönemde gündeme gelen “Türkiye Karadeniz’de savaşa mı sürükleniyor?” sorusunun kaynağını gündeme getirdi.
“Montrö dengesi ve ulusal çıkarlar”
Arslan, Türkiye’nin ve bölgedeki diğer ülkelerin tüm tarafların endişelerini ve önceliklerini dikkate alan bir çözüme ulaşacağına inandığını belirtti. Strateji belgesinde Suriye’nin yalnızca bir yerde geçtiğini ve Türkiye, İsrail ve Arap liderlerin katkılarıyla çözüm bulunabileceğine dair net bir ifade yer aldığını söyledi.
Karadeniz konusunda ise 1936 Montrö Sözleşmesi’nin yaklaşık 90 yıllık bir geçmişe sahip olduğunu hatırlatan Arslan, Türkiye’nin bugüne kadar iki kutuplu dünya düzeninde ve Soğuk Savaş sonrasında dengeyi korumayı başardığını ifade etti. Karadeniz’de yaşanabilecek provokasyonların, Türkiye’yi savaşa sürükleyecek nitelikte görülmemesi gerektiğini vurgulayan Arslan, Türkiye’nin Boğazlar Sözleşmesi’nin esaslarına uygun şekilde sorumluluğunu bilerek denge politikasını sürdürmesinin önemine dikkat çekti.
Arslan, Ukrayna-Rusya savaşının yarattığı bazı yansımaların Türkiye’nin geleceğini etkileyecek ani ve sert kararları tetiklememesi gerektiğini belirterek, ulusal çıkarların önceliklendirildiği sakin ve temkinli bir takip sürecinin önemini vurguladı.