Son Mühür / Haber Merkezi - CHP Lideri Özgür Özel şunları dile getirdi: Son dönemde grup toplantımızda partimize çok önemli, çok kıymetli katılımlar oluyor. Milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız, baba ocağına dönüyorlar, baba ocağına geliyorlar ve partimizi bulundukları illerde, ilçelerde, partimizin gücüne güç katıyorlar.
Deniz Baykal ile Manisa anısı
Bu sabah 6. Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal'ı Devlet Mezarlığı'nda, partimizin geçmişte Genel Başkanımızla çalışmış, genel başkanlarımızla, bakanlarımızla, milletvekillerimizle, yöneticilerimizle ve bugün bu görevlerde olan arkadaşlarımızla birlikte mezarı başında andık. Bugün mezarı başına yüzde 6'yla bana emanet ettiği Manisa'yı yüzde 60'la kazanmış bir genel başkan olarak gitmenin gururunu yaşıyorum. Onun partisini, onun aday olarak girdiği seçimde birinci parti çıkan partisini 47 yıl sonra yeniden birinci parti yapmanın gururunu hep birlikte yaşıyoruz. Hepimize emeği çok. Buradan bir kez daha rahmetle ve saygıyla anıyorum.
Bahçeli’ye geçmiş olsun mesajı
Kendisinin sağlık durumuyla ilgili belli aralıklarla bilgi alıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bütün siyasi çelişkilerimize, rekabetimize, bize yapılan bütün haksızlıklara rağmen bu süreçte Sayın Bahçeli ve Mhp ile ilgili olumsuz herhangi bir siyasi eleştiri, herhangi bir yaklaşımımız olmadı, olmayacak. Sözüme değer veren herkese de şunu söylüyorum: Allah şifa versin, iyileşsin, görevinin başına gelsin. Devlet Bey'le rekabet de ederiz, seçime de gideriz, onları da yeneriz, iktidara da geliriz ama bugün sağlık dilemenin ve iyi duyguları ifade etmenin günüdür.
“Maalesef yine Kartalkaya’ya değineceğim”
Grup toplantımızda ilk değineceğim konu maalesef yine Kartalkaya. Üç hafta oldu. Tam 21 gün. 36'sı çocuk, karne hediyesi diye gittikleri otelde yanarak öldüler. Bir daha okula dönemediler. Karneleri, kimi evde kaldı, kimi otelde yandı. 78 can gitti orada. İlk gün gittiğimde İçişleri Bakanı, bir hafta, en geç 10 günde bütün sorumluların belirleneceğini, kimsenin sorumluluktan kaçamayacağını, üstlerindeki sorumluluğu yıkayamayacağının sözünü veriyordu. 21 gün geçti, ağzını bu konuda açmadı. 78 kişinin vefat ettiği yerde kongre mi yapılır? Ama acele var. Kürşat Zorlu'ya rozet takacak. Acelesi var, o kongreyi yapacak. Ben rakamın 66 olduğunu öğrendiğim anda İstanbul'daki büyük organizasyonu iptal ettim. Bolu'ya hareket ettim. Beyefendi rakamı rozeti takana kadar açıklatmadı.
Şimdi de 23 Şubat'ı bekliyoruz hep beraber. AK Parti kongresini yapacak. O kongrede bakanı, 8-10 bakandan biri değiştirecek. Bakanın sorumluluğunu göstermeden o yükten hem kurtulacak hem sorumluluğu partisine almayacak.
Bilirkişi raporu
Bakın, bunu daha önce gördünüz. 7 bilirkişi. Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2025'e 962 dosyası. Bilirkişi raporu. Görevlendirme evrakı açıkça var. Sayısıyla, numarasıyla. Bilirkişi diyor ki: "Bayındırlık İskân Müdürlüğü, Bolu İl Özel İdaresi, Kültür Turizm Bakanlığı sorumludur." Bu raporu teslim almadılar. İki şey istediler: "Bolu Belediyesi yaz." "Yazamayız." dediler. Sorumluluğu yok. "Bakanlığı çıkar." "Çıkaramam." dediler. Sorumluluğu çok. Kapıda koca tabelasından her yıl yapılan denetime kadar, çıkaramayız. Bu raporu teslim almayıp "Yeni heyet görevlendirdik." deyip, heyeti genişlettik deyip, geçen gün Adalet Bakanı'na soruyorlar, "15 gün heyeti genişletmişti." Şimdi diyor ki: "O bilirkişi raporu yeterli görülmeyince başka bilirkişi görevlendirdik."
Ve hiçbir sorumluya hesap sormadan Turizm Bakanı'nın kongrede değiştirilmesini bekleyen bir yaklaşımla karşı karşıyayız.
Kaçak içki ölümleri
Bolu Kartalkaya'daki 78 canımızın acısına yanıyoruz. Bir yandan İstanbul'da, Bolu Kartalkaya'daki yangından bugüne 71 kişi, Ankara'da 5 günde, bir haftada, son bir haftada 39 kişi, toplam 110 kişi kaçak içki içip, metanol'lü alkolden dolayı etil alkol yerine metanolün bulunduğu kaçak içkiden dolayı hayatlarını kaybettiler.
Bu konunun araştırılmamasını istemenin hiçbir izahı yok. Ama komisyonu dünya gündemine oturdu. Çok daha az sayıda can kayıplı olaylarda hükümete dokunmayacaksa komisyonu kuruyorlar ama burada 3 hafta içinde 110 kişi hayatını kaybetmiş.
İçkiden alınan vergi ideolojik vergidir
Bu hafta tekrar teklif edeceğiz, yine kaçacaklar. Çünkü konu hakkında yapılan bütün çalışmalar sahte içki ve metanol zehirlenmesiyle ölümlerin tamamının yoksullukta ve özellikle de içki fiyatlarına yapılan astronomik vergi uygulamasında olduğunu ortaya koyuyor. Hiç, eğri oturup doğru konuşalım. 70'lik rakı 361 lira, ÖTV ve KDV'siyle 960 lira. Devlet, devlet yüzde 100 liralık içkinin 62 lirasını vergi olarak alıyor. Başka miktar, başka marka, başka çeşit içkilerde daha yukarı çıkan rakamlar da var. Yüzde 75'i vergi olan rakamlar var. Yüzde 62'sini vergi olarak alıyor. Bu vergi ideolojik vergidir.
Yüzde 5443 zam yaptılar
O yüzden 2006 yılına kadar, yani bunlar "Biz yaşam şekline karışmayacağız." deyip gelmişlerdi. İlk saldırı 2006'da başladı. 2006'dan bugüne ÖTV'ye yaptıkları zam yüzde kaç sizce? Yüzde 5443 zam yaptılar. 2006'dan bugüne. ÖTV vergisini 55 kat arttırdılar. 55 kat.
Söz verdiği konutları teslim etmedi
Seçimin ikinci yılında 100 konutun 30'unu bitirdiğini söylüyor. Bununla övünüyor. Bunla onu öven köşe yazarları var. Demiyorlar ki sözünü tutamadı. O gün de belliydi tutamayacağı, bugün de belli ama o onu bir seçim vaadi, seçim yalanı olarak söylemişti. Erdoğan'ın verdiği rakamlara göre 100 depremzedenin 70'i ya çadırda ya konteynerda ya gurbette, yakınlarının, başkalarının yanında, başka şehirdeler. Ama durum göründüğünden de söylendiğinden de vahim.
“650 bin kişi konteynerde yaşıyor”
Bakın, "buradayız" deyince o gün AFAD'ın rakamları, depremden hemen sonra açıklanan, konteyner kentler bitince açıklanan rakam, "707.000 kişiyi konteynıra yerleştirdik." diye söylediler. Biz de katkı sağladık. Tüm belediyeler de, AFAD da. 707.000 kişi. Bugün, "395 konteyner kentte 649.000 kişi yaşıyor." Diyorlar. 2 yıl sonunda 700.000 kişiden 58.000'i kurtulmuş konteynerdan, yüzde 10'un altında. Hani yüzde 30 konuta geçti? Konuta geçenler konuttan konuta mı taşınıyor? Kim geçiyor bu konutlara? Depremzedeler, "Vallahi yalan, billahi yalan." diyorlar.
Ben Erdoğan'a şunu söylüyorum: O da bir gün deprem bölgesine geldi. Benden bir gün sonra, Adıyaman'a. Sıcacık arabasıyla salona girdi. O sıcak salonda atamadıklarına kendini alkışlattırıp milletin zekâsıyla alay etti ve teker teker beşli çeteyi, onurunu çağırıp ellerine plaket verdi. Depremin yıl dönümündeki Erdoğan etkinliği budur. Sayın Erdoğan, sokağa çık dedim, çıkmadın. Pazara gel dedim, gelmedin. Bu sefer seninle birlikte konteyner kentleri gezmeyi teklif ediyorum sana. Var mı cesaretin?
Destek vermeye söz veriyoruz
En yakıcı sorunun hayat pahalılığı ve enflasyon olduğunu biliyoruz. Çalışanının yüzde 60'ının, emeklisinin yüzde 80-85'inin fitreye muhtaç olduğu bir ülkedeyiz. Ve bu insanlara zam verilirken enflasyon oranında veriliyordu. Onunla övünüyordu, "ezdirmedik" diye. Ocak'ta enflasyon yüzde 5,3. Böylelikle emeklinin maaşından 581 TL, yeni işe başlamış bir memurun maaşından 1730 TL daha bir ayda çaldılar. Maalesef Merkez Bankası tahmini enflasyonu %21 açıklamıştı. Zammı ona göre yaptılar. Bu ay düzeltmiş, yüzde 24 yapmış. O zaman bu yüzde 3'lük hiç olmazsa, hiç olmazsa tahmini enflasyonun farkını hemen vermek ve Mart ayında enflasyon düzeltmesi yapmak zorundasınız bu maaşlara. Geçen sene 1 TL arttırmadan asgari ücreti yıl sonunu getirenler bu sene yine aynı şeye niyet ediyorlar ancak büyük bir mücadelenin, büyük bir direnişin ve büyük bir itirazın gelmekte olduğunu görüyorum. Emekçilere şunu söylüyoruz: Hakkınızı alacaksınız, yanınızda, arkanızda Cumhuriyet Halk Partisi'ni bulacaksınız.
Ve iktidarımızda en düşük emekli maaşının en az bir asgari ücret düzeyine gelmesini, asgari ücretin de bırakın açlık sınırında, iki asgari ücretlinin yoksulluk sınırını aşabileceği, sendikaların hedeflediği rakamı da sahiplendiğimizi, aşağı yukarı da bu sene söylediğimiz 30.000'e 32.000 TL'ye bunun denk geldiğini açıkça ifade etmem lazım.
Erdoğan beni utandırdı
Alman Cumhurbaşkanı Sayın Steinmeier, Erdoğan'la görüşmesinden sonra birlikte yaptıkları basın toplantısında, "Kabul edilemez. Uluslararası hukuka aykırı. Bu Almanya'yla Amerika'nın, benimle Trump'ın kuracağımız ilişkileri etkiler. İyi düşünsün. İlişkilerimizi bozar bu karar. Bu insanlık suçudur." Vallahi burada bizimki duruyor, kafasını bile sallamaya korkuyor o ifadelere. "Hadi Almancasına sallayamadın, tercümesine salla." Tercümeyi duyuyor, böyle bakıyor. Bir kelime etmedi, 5 gün boyunca. Dedim ki: "Niye konuşmuyorsun? Çık konuş." Dün konuştu, utandırdı beni. Açıklaması şu: "Konuşmaya değer bir yanı yok." Bak bu konuşma bu. "Konuşmaya değer bir yanı yok." Sonra var gücüyle Netanyahu'ya saldırdı bu konuda. Eee? O zaman Netanyahu'nun konuşmaya değer bir yanı var. Şimdi, Netanyahu'nun söyledikleri konuşmaya değer de Trump'ınki değersizse nasıl oluyor bu iş? Esas mesele şu: Sen Netanyahu'ya laf söyleyecek cesaretin var da Trump'a laf söyleyecek cesaretin yok senin.
Seyyar giyotin
Diğer taraftan soruşturmaya, (Ümit Özdağ) ki bunu cumhurbaşkanına hakaret diye yürüttüler, edildiği yer belli, edildiyse. Oturulan yer belli, ikameti belli. O iki yerden başka bir yerden başka savcı bu işe salça falan olamaz, özel bir yetkisi yoksa. Kanunen yok da, özel bir yetki, özel bir görev verilmiş ona. Sonra bunlar ortaya çıkınca, "Ya cumhurbaşkanına hakaretten nasıl tutuklayacağız?"
Bir de, "11 tane tweet var. 8 tanesi milletvekilliği döneminde atılmış. Dosyalar orada, bilmem ne." Önce döndü halkı kin ve düşmanlığa tahrikten, 2024 yılında Kayseri'deki bir olay için. İstanbul, Kayseri'yi soruşturamaz. Bu sefer döndü milletvekilleriyle ilgili dosyaların olduğu savcılıktan dosya istedi, eski bir milletvekili. 11 suçun 8'i, 11 iddianın 8'i milletvekili olduğu döneme ait. Buradakiler de tuttular dosyayı yolladılar.
Seyyar giyotin artık bunu götüremedikleri için oldukça büyük bir makama oturttular seyyar giyotini, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı. Katledeceklerini ayağına getirttiriyor Anadolu'nun dört bir yanından, hukuk sisteminde olmadığı halde. Ümit Özdağ'a yapılan da, pek çok soruşturmada yapılan da o. Türkiye başsavcısı sanıyor kendini. Yok öyle bir düzenleme. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İstanbul'dan sorumludur. Ankara'nın yapacağı işe karışamaz, hatta ve hatta bu yaptığı iş aslında anında Hâkimler Savcılar Kurulu tarafından harekete geçip, "Ne yapıyorsun arkadaşım sen?" demesi lazım. Demişlerdir de cevabı şöyle vermiştir: "Ben emir kuluyum. Niye bana, bana kızıyorsunuz? O tarafa söyleyin."
Özeleştiriler kurultayda olur
İktidar halkın desteğini kaybedince gündem belirleme yetisini icraatlar yaparak, iyi işler yaparak, maaşlara zam yaparak, yoksulluğu azaltarak gündeme gelemediğinden korkuyla ve çeşitli saldırganlıklarla ve kötülüklerle ilerliyor. Bunlardan bir tanesi de Cumhuriyet Halk Partisi'ne kurmaya çalıştığı kumpas.
AK Parti'de nedir durum? Manisa'nın bir ilçesinde ilçe başkanına ikinci bir rakip aday çıkarsa çağırıp adayı il başkanı bire indiriyor, reisinin talimatıyla. Eğer o beceremezse Ankara'ya çağırıyorlar, buradaki yapıyor. İl başkanı düzeyindeyse bazen kendi çağırıyor. İllerde kurultaylarının seçeceği il başkanına en az 15 gün önceden haber veriyorlar. Yerel basında haber oluyor, "İl başkanı oluyor." diye. O kurultaylar şaibeli değil, anamızın ak sütü gibi kazandığımız bu kurultay şaibeli. Öyle mi?
Ben size işin aslını söyleyeyim. AK Parti'nin, daha doğrusu sarayın bir medya planlaması var. Medya planlamasında, medya planlamasında dün akşam planlanan Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın katıldıkları üçlü toplantıda, üçlü zirvede çıkan kriz, kavga, birbirine düşen ve parçalanan CHP'ydi. Medya planlaması oydu ama medyaya bu düştü. Bu fotoğraf düşünce Türkiye'nin gündemine, görmeyen kalmayıp umutları, Çağlayan'daki umutları yeniden ve daha güçlü şekilde ayağa kaldırınca medya planlamasına, CHP'de krizden, CHP'de kendince şaibeli kurultay yalanına döndü.
Onların tek derdi koltuklarında biraz daha oturabilmek. Bunun için de milletin dertlerinin çözüleceği sandıktan kaçıyorlar. O öz eleştiriyi yaptık. O kısımlara dönüp de bir şey söyleyecek hiçbir şey yok. Zaten o süreçlerde masum değiliz hiçbirimiz. Ama önemli olan biz milletin karşısına çıktık ve dedik ki: "Biz ders aldık. Biz bir öz eleştiri yaptık ve şöyle yöneteceğiz." Karşımızdaki iktidar yürüyüşümüzü durdurmak isteyen ittifak ise Kasım 2023'te büyük bir değişimi yaşayan, 31 Mart yerel seçimlerinde 47 yıl sonra Türkiye'nin birinci partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi'nin önünü kesmek için elinden geleni yapıyor.
Tek amacı bu. Bunu ahlaklı bir siyasetle, adil bir yarışla yapmak yerine yargıyı kullanarak, biraz önce saydığım yöntemlerle gazetecisinden siyasetçisine, belediye başkanından meclis üyesine herkesi yargı sopasıyla sindirerek, kimini içeri atarak, kimine yasak getirerek, kimine kayyum atayarak mücadele ediyor ve Cumhuriyet Halk Partisi'ni eski model, sığ tartışmalarla medyada boğmak, "Aday kim olacak? O mu olacak, bu mu olacak? Kriz mi çıkacak? Masadan mı kalkacak?" diyerek Cumhuriyet Halk Partisi'ni ve ondan ümidi olan seçmeni meşgul etmek ve ümitsizliğe sevk etmek istiyor. Bunun için, bunun için biz kararlı adımları atmak için bütün hazırlıklarımızı yaptık.
Başkanlarımızla yaptığımız o görüşmede vardığımız sonuçları birinci ağızdan partinin Genel Başkanı olarak ben söylüyorum. Mansur Bey'le de biraz önce görüştük. O da yılmış bu iki gündür dezenformasyondan. "Siz anlatın. Ben de Genel Başkanımızın söylediklerini bizzat teyit edeyim. Bu kara propaganda bitsin." dedi.
Şimdi o gerçekleri konuşma vakti. O görüşmede, bir: partinin başarısı için herkesin elinden geleni yapacağı, parti kararlarına uyacağı ve milletimizin hayal kırıklığına uğratılmaması noktasında çok hassas bir sürecin yürütülmesi gerektiği konusunda tam mutabakat sağladı. İki: Türkiye'ye umut olmuş iki ismin ön seçim yarışına girerek birbirini yıpratmaması konusundaki talep ve öneriyi konuştuk ve bu konuda fikir birliğine vardık.
Amacımız net. Yargı sopasıyla karşımıza dikilenlere karşı, içimizi karıştırmaya çalışanlara karşı hep birlikte dimdik duracağız. Partide bir kaos arayanlar, devlet imkanlarıyla karşımıza dikilip önümüzü kesmeye çalışanlar avuçlarını yalayacaklar.
Bu samimi, ahlaklı ve milleti merkeze alan bir tutumdur. Partimizin bir ve beraber, bu birlik görüntüsünün bozulmaması için her iki başkanımızın da olağanüstü çabalarına ben buradan hem Mansur Başkan'ın hem Ekrem Başkan'ın birbirleriyle kurdukları samimi abi kardeş ilişkisine ve "Milleti kurtaralım da ne olacaksa olsun." yaklaşımlarına yürekten teşekkür ediyorum.
Ön seçim 23 Mart Pazar günü
Ve son olarak, dün Parti Meclisimizde, ardından Merkez Yönetim Kurulumuzda ön seçim süreciyle ilgili nihai kararı vermiş durumdayız. Belirlenen seçim takvimine göre 11 Şubat 2025 bugün kararın alınması ve ilanıyla birlikte takvimin 1. günüdür. Takvimin tüm detaylarını Seçim ve Hukuk İşlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcımız kamuoyuyla bir özel basın toplantısıyla paylaşacaktır. Ancak ben iki kritik tarihe dikkat çekmek isterim. Bunlardan birincisi 28 Şubat cuma günü saat 17.00'ye kadar Türkiye'yi yönetecek bir sonraki Cumhurbaşkanı'nın belirleneceği ön seçimin seçicisi, seçmeni olmak isteyen Türkiye'nin başta bütün gençlerini harıl harıl partiye online kayıt olan bütün gençlerini ve Türkiye'nin bütün demokratlarını, Büyük Türkiye İttifakı'nın, Cumhuriyet Halk Partisi'nin adayını belirlemekte görev almak üzere baba evine gelmeye, kaydolmaya ve yapılacak seçimde oy kullanmaya davet ediyorum.
Aldığımız karar gereğince Cumhurbaşkanı adayımızı 23 Mart Pazar günü yapılacak ön seçimle belirleyeceğiz. Hayırlı uğurlu olsun.
Buradan, buradan Sayın Erdoğan'a sesleniyorum: İçimizi karıştıramayacaksın! Birlik ve beraberliğimizi bozamayacaksın! Yargı aparatlarıyla önümüzü kesemeyeceksin! Bizi yenmenin tek yolu sandıkta yenmektir. Seni rekabete, namuslu bir yarışa korkmadan karşımıza çıkmaya davet ediyorum. Salon adamı Erdoğan, halkın adayı karşında olacak. Sana meydan okuyoruz. Yönetemediğin ülkeyi o yönetecek, biz yöneteceğiz. Krizi bitirecek, zaferi getireceğiz.
Meydanlara çıkmaya, Türkiye İttifakı'nı meydan meydan büyütmeye, bir olmaya, birlikte olmaya, hiç ayrılmamaya, Türkiye İttifakı'nı kazandırmaya, Türkiye'yi kazandırmaya kararlıyız.