Son Mühür / Yiğit Uzun - Antalya Balıkçı Barınağı’nda kayyum atanmasının üzerinden bir yıl geçmesine rağmen hem hukuki hem idari kriz derinleşiyor. Mahkeme kararlarının kooperatifleri haklı bulmasına karşın kayyumun görevden çekilmemesi, küçük tekne sahiplerine yönelik sistematik baskı iddiaları, art arda yaşanan skandallar ve “barınağın marinaya dönüştürülmek istendiği” şüpheleri bölgedeki tansiyonu en üst seviyeye çıkardı.
Barınakta son bir yılda yaşanan uygulamalar arasında sözleşme yapılmaması, cezalarla yıldırma, iskele değişiklikleri, güvenlik zafiyetleri, bakım engellemeleri, eşitsiz muamele ve ayrımcı uygulamalar öne çıkıyor. Balıkçılar ise kayyumun kendilerini “işgalci” göstermek için bilinçli bir politika yürüttüğünü savunuyor.
Kayyum atamasının gölgesinde derinleşen yönetim krizi
Balıkçı barınağı, uzun yıllardır iki kooperatif tarafından kira sözleşmesiyle yönetiliyordu. Ancak Tarım ve Orman Bakanlığı, 2024 sonunda bir dizi idari gerekçeyi öne sürerek üç kişilik bir kayyum heyeti atadı.
Mahkeme ise çok net bir karar verdi: Kayyum yalnızca “kooperatifi olağanüstü genel kurula götürmek ve seçim yaptırmakla” görevlidir.
Buna rağmen kayyum heyeti, bir yıldır seçim yapmadığı gibi yönetimi tamamen kendi eline aldı. Barınakta bağlama, sözleşme, çalışma düzeni, tahliye, cezalandırma ve iskele kullanımına ilişkin tüm kararlar kayyum tarafından tek taraflı belirlenmeye başladı.
Bu durum, sadece balıkçılar arasında değil, Antalya’nın siyasi gündeminde de büyük tepki çekti.
CHP Antalya Milletvekili Cavit Arı, TBMM’de yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Kooperatif yöneticileri tüm davaları kazandı. Mahkeme kararları açık. Buna rağmen kayyumun görevde kalmasının hukuki hiçbir izahı yoktur. 400 balıkçının ekmek teknesi keyfi bir yönetimin elinde risk altında.”
Hukuki süreç balıkçıları haklı buldu, kayyum yine de gitmedi
Barınakta yaşanan hukuki süreçlerin tamamı, birbiri ardına balıkçıların lehine sonuçlandı. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın kira sözleşmesini feshetme girişimi mahkeme tarafından iptal edildi; kooperatif yöneticilerine yöneltilen suçlamalar delil yetersizliği nedeniyle reddedildi ve yöneticiler beraat etti.
Sahil Güvenlik operasyonu sonrasında hazırlanan iddianame mahkemece iade edilirken, savcılığın bu karara yaptığı itiraz da kabul görmedi. Tüm bu gelişmeler, kayyum atanmasına gerekçe gösterilen iddiaların hukuken çöktüğünü ortaya koymasına rağmen kayyum yönetimi barınaktan çekilmedi; aksine yetkilerini genişleterek fiili bir yönetime dönüştü ve barınakta bağlama, sözleşme ve günlük işleyişe dair tüm kararları tek taraflı şekilde almaya başladı.
Balıkçılar, bu tabloyu şöyle özetliyor:
“Mahkeme kararları ortada. Bizi işgalci gösterip, barınağı dönüştürmek için hukuku yok sayıyorlar.”
Ayrımcı uygulamalar ve baskı iddiaları: ‘sözleşmeler bilerek yapılmıyor’
Barınakta en çok tepki çeken uygulamaların başında ise 7 metre altındaki teknelere yönelik baskılar geliyor. Yıllardır sözleşmeyle barınakta duran bu teknelerin sözleşmeleri 1 Temmuz 2025 itibarıyla yenilenmedi ve Liman Başkanlığı üzerinden “işgalci” statüsüne düşürüldü. Balıkçıların anlatımına göre aynı durumda bulunan teknelerin bir bölümü iç iskelelere alınırken, bazıları dışarıda bırakıldı; siyasi veya ekonomik açıdan güçlü görülen kişilere sözleşme yapılarak imtiyaz tanınırken diğerlerine sözleşme verilmedi. CİMER’e başvurduğu için hedef alındığını söyleyen tekne sahipleri olduğu iddia edilirken, bakım talepleri “Setur Marina’ya ya da Manavgat’a gidin” denilerek geri çevrildi; buna karşın bazı teknelerin herhangi bir engelle karşılaşmadan bakım yapmasına izin verildi. Tüm bu uygulamalar, barınakta keyfi ve ayrımcı bir yönetim anlayışının yerleştiği yönündeki eleştirileri güçlendirmiş durumda.
Fırtına uyarısı, yanlış yer değişiklikleri ve batan tekne skandalı
Barınakta yaşanan en dramatik olaylardan biri, fırtına uyarısına rağmen güvenli bölgeye alınmayan bir teknenin batması oldu.
Tekne sahibi, fırtına uyarısının yapıldığı gün yaşananlara ilişkin dikkat çekici iddialarda bulunuyor. Daha önce iki kez iç iskeleden aranarak çıkarıldığını, uyarıya rağmen güvenli bölgeye alınmadığını anlatıyor. Olay günü teknenin kameralarına ulaşamadığını, saat 13.49’da çektiği videoyu eşine gönderdiğini, barınaktan ayrıldıktan yalnızca 15 dakika sonra ise “tekneniz su alıyor” denilerek telefonla arandığını ifade ediyor. Geri döndüğünde teknenin tamamen battığını söyleyen tekne sahibi, sonrasında yaşananların da en az batma olayı kadar sorunlu olduğunu dile getiriyor.
Teknenin içindeki suyu tahliye etmek için çağırdığı vidanjörün kayyum personeli tarafından engellenmeye çalışıldığını, personelin “ceza gelirse silsile usulüyle sizden alırım” gibi tehdit içeren sözler kullandığını belirtiyor. Daha önce aynı vidanjör firmasının barınaktaki atıkları sorunsuz şekilde aldığını hatırlatan tekne sahibi, bu kez belgeler öne sürülerek sürecin bilerek zorlaştırıldığını ifade ediyor. Yaşanan tüm bu olaylar, balıkçı barınağındaki yönetim anlayışına ilişkin soru işaretlerini daha da büyütmüş durumda.
Yangın gecesi yaşananlar: çalışmayan hidrantlar ve boş nöbetçi noktaları
Barınakta geçtiğimiz haftalarda üç teknenin yanmasına yol açan yıldırım düşmesi, kayyum yönetimine yönelik tartışmaları daha da büyüttü. Balıkçıların anlatımına göre yangının büyümesinin arkasında ciddi bir ihmal zinciri bulunuyordu. Yangın hidrantlarının çalışmaması, acil müdahale bölgelerinin kayyum tarafından gelişigüzel yerleştirilmiş teknelerle kapatılması nedeniyle itfaiyenin barınak içine girememesi, geceleri nöbetçi personelin bulunmadığı için yangının geç fark edilmesi ve iskeleleri gören güvenlik kameralarının kapalı olması bu ihmal listesinin başında yer aldı. Balıkçılar ayrıca, fırtına uyarısının yapıldığı gün valiliğin “acil önlem alın” talimatına rağmen kayyumun barınağı terk ettiğini, olay anında yönetim sorumluluğu üstlenecek kimsenin bulunmadığını ifade ediyor. Tüm bu iddialar, barınaktaki acil durum planlarının işletilmediğini ve kamu güvenliğinin ciddi biçimde tehlikeye atıldığını gösteriyor.
Dev gemiler tartışması ‘manevra engeli kimde?’
Kayyum yönetiminin 7 metre altındaki teknelere kestiği cezalar için öne sürdüğü “manevra kısıtlılığı” gerekçesi balıkçılar tarafından inandırıcı bulunmuyor. Çünkü barınakta Cosmos Moonlight adlı 1702 grostonluk dev yolcu gemisi ile benzer büyüklükteki Limitless teknesi yan yana bağlı durumda; oysa 7 metrelik bir tekne yalnızca 3,5–4 groston geliyor. Bu hesaplamayla söz konusu iki geminin barınakta kapladığı alanın yaklaşık 800 küçük tekneye denk olduğu belirtiliyor.
Balıkçılar, “Asıl tehlike biz değiliz; 50 metreyi bulan bu dev gemiler balıkçı iskelesinin hemen dibine yanaştırılıyor, risk orada” diyerek cezaların gerçek amacı konusunda ciddi soru işaretleri olduğunu dile getiriyor. Nitekim küçük tekne sahiplerine kesilen idari para cezalarının bir kısmı mahkeme tarafından iptal edildi ve diğer davalar da sürüyor.
Barınağın geleceğinde ‘Marina Projesinin ayak sesleri iddiası'
Barınağın büyüklüğü, konumu ve yüksek gelir potansiyeli, yıllardır burayı cazip hale getiriyor. Setur Marina’nın sözleşmesinin sona yaklaşması, ticaret odası üzerinden kayyum süresinin uzatılması ve kooperatiflerin 2029’a kadar süren sözleşmelerinin işlevsizleştirilmek istenmesi, rant tartışmalarını daha da alevlendirdi.
Balıkçı iskelesinde ışıklandırmaların kapalı tutulması, düzenleme yapılmaması; buna karşın motor yatların bulunduğu kısımda kırmızı halılar ve dekoratif ışıkların kullanılması bu endişeyi güçlendiriyor.
Balıkçılar, “kamu gücü kullanılarak barınağın birilerine devredilmesi için zemin hazırlandığını” savunuyor.