Yumuşacık ince battaniyeye sarılmış, derin derin uyurken birden gözlerin açılır. Kafanda gezinen cümlelerin heyecan senfonisidir uyandıran şey. Kendime not yazılı sayfadan bir cümle harekete geçirir beni. Hatırlatır ki o notlardan biri; seni heyecanlandıran her bir kelimeyi ve cümleyi not al, bir kelimede ne hikayeler vardır. Elimi uzattığım anda ulaşabildiğim tükenmez kalemim ve kırmızı kaplı defterim ortak olur senfoniye. Müziğin ritmiyle dans eden kelimeler buluşunca ince uçlu maviyle, sıraya geçerler. Bir kelime, bir kelime daha, sonra bir cümle, bir satır ve bir paragraf tamamlanır. Eh artık kalkma vakti gelmiştir yataktan. Hayat arkadaşını uyandırmadan sakince doğrulursun ama içindeki senfoni sana dans et der, haydi hareket zamanı der, sen bu orkestrayı kontrol altında tutmaya çalışarak giyersin terliklerini. Odadan çıkana kadar sessizlik, sonrası karşı konulamaz bir heyecan.

Sabah suyuyla buluştuğun an daha da bir canlanıverirsin. Derin bir uyanış kaplar ruhunu. Öyle bir uyanış ki önünde hiçbir şey duramaz adeta. Koşmak istersin gidebileceğin en uzak yere.

Pencereden gelen esintinin serinliği bir kez daha getirir seni kendine. Tarif edilemez bir rahatlama kaplar tüm benliğini. Teşekkür edersin seni yaratana, hala nefes aldığın için…

En huzur bulduğum yer…

Rahatça yaslandığım pencerenin yanı başındaki, masanın karşısında duran koltuğumdayım. Arka duvardaki asılı raftan sarkan top şeklinde sıralanmış loş ışıklı aydınlatmalar ayrı bir güzellik katıyor ortama. Masamın üzerinde gölgesi dibinde ufak bir alanı aydınlatan iki minik mum ışığı huzur veriyor yumuşacık hareketleriyle. Parmaklarım dokunurken harflere, ritme eşlik eden melodi gösteriyor kendini bilgisayar klavyesinden. Sabahın hafif serinliğinde dansa katılıyor mor renkli tül perde. Aşk kokulu dumanıyla ahengi tamamlayan kahvem içimi ısıtmak için her daim hazır beklemekte.

Bir sürü güzel manzara beni benden alıp götürdü. Bazen maviliklere daldım serin sularda, bazen yeşilin bin bir tonunda kayboldum sessizce. Yağmur damlalarıyla kucaklaştım yaz mevsiminde. Hepsi birbirinden renkli duygulardı beni değiştiren. Her biri ayrı heyecan, her biri ayrı bir tat. Ne kadar içine çekse de gidip gördüğüm manzaralar yine de en huzur bulduğum yer derim. Bana ait olan yer, sadece bana ve bize…

Sabahın Rengi…

Güneşle henüz buluşmayan yarımkürede evlerde ışık yok, sokaklar derin sessizlikte, mahalle uyumakta ama sen uyumazsın. İçindeki müziğe ritim tutarsın. Hava siyahtan griye dönmeye başlar. Bembeyaz tuvale boyaları vururken, beyaza bir miktar siyah ekleyerek yaparız gri rengini. Karıştırırız tüm renkleri başka renklere ulaşmak için. Ama doğa buluşturur bizi kendinden oluşan saf renkleri ile. Sessizliğin sesini dinle Erkenci Kuş, sabahın katıksız gri rengi ile birlikte bu kadar mı huzur verir insana.

Kuşlar uyanıyor, mahalle uyanıyorken, kürenin diğer yarısı yıldızlarla buluşuyor, geceye merhaba diyor, sen ise yepyeni bir güne. Her anı kendine özgü güzellikler barındıran hayatta nefes alıyorken, yürüyorken, görebiliyorken, üzülüp ya da gülebiliyorken; kısacası hissedebiliyorken tadını çıkar yaşamın. Kıymetini bil, dört elle sarıl. Acısıyla, tatlısıyla yaşamın tüm renklerini kucakla…

Çok uzun bir yoldan geldim…

Yaklaşık 43 yıllık bir yolculuk. Bazen trene bindim, bazen otobüse… Uçağa binmişliğimde var yürümüşlüğüm de. Bazen koştum, bazen emekledim. Tökezlediğim de oldu yürüdüğüm zamanlarda. Takılıp düştüm ama ayağa kalkmasını da bildim. Bazen durdum farklı istasyonlarda. Hüzün, sevinç, heyecan… Hepsi de farklı bir istasyon. Her birinin rengi birbirinden farklı.

Yolda giderken bir sürü manzara çıktı karşıma. Gördüklerim geleceğimi şekillendirdi, yaprakları dikenli çalılar duygularımı işledi. Yürürken ayağıma takılıp bazen canımı acıtan çakıl taşları ise benim bugünkü ben olmamı sağladı. İyi ki de böyle olmuş, bütün istasyonlara teşekkür ediyorum, bana yaşamayı öğrettiler…

Şimdi yepyeni yolculukların tadını çıkarma zamanı.

Bütün renklere sarılıp sarmalayın, kendi renginizi yakalayın bırakın içinizdeki senfoniyle dans etsinler.