Yalova'da nesli tükenmekte olan su samurları görüntülendi! Yalova'da nesli tükenmekte olan su samurları görüntülendi!

Son Mühür Haber Merkezi/ Güleser Yaren Karaaslan Ayşegül Koç'un sunuculuğunu üstlendiği "Dirençli Kentler" programının ilk konuğu TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar oldu. Ayatar 17 Ağustos 1999 Gölcük depremi kayıplarını anarak sözlerine başladı, "Öncelikle 17 Ağustos depreminde hayatını kaybeden ve aslında tüm depremlerde yaşamını kaybeden vatandaşlara saygıyla anmak isterim. 17 Ağustos depreminin yarın da 24. yılı ve ne durumdayız? İlk direnç kelimesine bakıcak olursak. Direnç kelimesi bir çok alanda kullanılan bir kelimedir. İşte fizikte de kullanılır , psikolojide de kullanılır ama genel itibari ile ana teması biz bozulmaya karşı gösterdiği geri bir denge noktası ayarlayıp uyum sağlama ya da adapte olmadır, direncin genel tanımı budur. Dirençli kentler açısından baktığımızda da daha çok afetler üzerindeki buna uyum sağlayabilme kabiliyeti buna adapte olma mantığı üzerinden ilerler. Afetlere maruz kalmamak değil bunu engelleyemiyoruz fakat maruz kalmanın dışında buna uyum sağlayabilmemiz ve bunun etkileriyle başa çıkabilme kapasitesidir."

“Dirençli kent zorunluluk”

"Birleşmiş Milletlerin hazırladığı verilere göre biz daha çok afet alıyoruz ve çok fazla insan etkileniyor. Selden oldukça fazla etkilenen insan sayısı var. Afet sayısı olarak baktığımız sel daha çok ön plana çıkıyor ama esas ölümü biz depremlerde yaşıyoruz. Ülkenin politikası belirlenirken bir takım veriler üzerinden kurarsınız dolayısıyla bu verilerde altını dolduran bir verilerdir. Deprem konusu sıkça maruz kaldığımız ve ölümle sonuçlanan bir afet oluyor. Birden çok afetler varken burada önemli olan bütün bunlara bütünsel bir bakış açısıyla dirençli kentleri yaratabilmek için planlamanın yapılması gerekiyor. İnsan kaynakları dışında bunları engellemek mümkün değil. Bu doğa olaylarını yaşayacağız ama bunlara dair önlem almak tabii ki bizim elimizdedir. Bunlar bahsettiğim gibi planlanması dahilinde paydaşların doğru tanımlanıp ve verileri doğru süzerek bir planlama yapılması gerekiyor. Dirençli kent kavramı artık bizim için bir zorunluluk."

“Acı yaşamamıza rağmen eksikliklerimiz var”

"Beş yılda bir yedi üzerinde depremler yaşıyoruz. Altı üzerindeki depremleri iki yılda bir yaşıyoruz. İnsan ömrüne baktığımız da birçok kez yıkıcı depremler yaşadığımızı görebiliyoruz. Bu da bizim için acı sonuçlar doğuruyor. Şu an İstanbul çok ön planda bunun için çok uyarılar var hatta çalışmalar dahi var ama net olan şey siyasal bir irade eksikliği var ve toplumsal destek eksikliği var. Temel sorunumuz bizim budur. 17 Ağustos 24. yıl dönümü bir milat olsun dedik. Bir milat diye konuşuyoruz ama malesef olmadığını da 6 Şubat’ta gördük. Biz deprem sonrasında da iyi olmadığımızı da gördük. 6 Şubat’ta yaşadığımız gerçekten çok acıydı hatta acizlikti böyle tarif bile edebiliriz. Çok geçmiş bir zaman 6 ay süre geçti sadece üzerinden. Bu deprem afet öncesi çalışmalara bizi yönlendirdi. Bunca acıyı yaşamamıza rağmen afet öncesi afet anı ve afet sonrası için eksikliklerimiz var. Afetin geleceğini biliyoruz ama akışına bırakıyoruz. Yakın bir zamanda Uşak’ta yanlış yaptığını uyaran mühendise keser ile saldırıldı. Bu şekilde geilişi güzel yapılan hataların olması bu sonuçları doğurmaya devam edecektir. Bu yüzden bir anlayışın değişmesi gerekiyor. Kağıtlar üzerinde çok güzel planlar programlar yapıyoruz ama asıl olan sahadır. Hala mühendislerin yetkinliklerini tartışıyoruz. Şu an ki eğitim sistemiyle diplomamızı aldığımız da her şeye imza atabilme pozisyonuna geliyoruz. Üniversite sınavı netleri çok düşük olmasına rağmen bakıyorum ki mühendislik tutuyor. Bu ne kadar doğru? Bunun değişmesi gerekiyor.Bu kadar üniversite açılmasına gerek yok. Eğer açılıyosa her şantiyeye bir şef atıyalım istihdam da sağlayalım bu şekilde işsizlikte yaratılıyor. Biz temele dönüp eğitimle her şeye başlamamız gerekiyor aslında."

“Kulaklarını tıkadılar”

Ayatar, "Kamu iradesinin devletin yaşadığımız acıları unutmaması gerekiyor.Burdan 6 Şubat depremine giden meslektaşlarımızda oldu Ellerinde enkaz kurtarmaya yönelik aletlerde yoktu. Kulaklarını tıkadılar gerçekten. Yazalım analım kayıplarımızı ama gerçeği hiçbir zaman unutmamamız ve unuturmamamız lazım.  İnsan yaşamını devam ettirebilmek için acılarını tabii ki geri de bırakabilir ama kamu iradesi bunbu asla unutmaması gerekiyor."

“Konutlara mülkiyet gözüyle bakılmamalı”

"Güvenli yapı elbette inşaa edilebilir ama biz bu işi gelişi güzel yapıyoruz. İnşaat sektörü hiç önü kapanmıcak bir sektör yani sürekl üretimde olması gerekiyor. Bütün bunlar hem ordan bir beklentiyi de değiştiriyor . Örneğin, artık konutlarımıza bir barınma temelli değil yatırım temelli bakıyoruz. Aslında şöyle düşünün ciddi paralar veriliyor ve o yapı hasar alabiliyor. Bizim başka bir bakış açısıyla yaklaşmamız lazım sadece sahiplik ve mülkiyet açısından yaklaşılmamalıdır. Tüm kentin afete karşı güvenilir hale getirilmesin gerekiyor. Bu kolay değil ama başlamak gerekiyor. Bu yapı üretimi dediğimiz kavram aslında bir çok bileşeni içinde barındırdığı için imar alanlarımıza baktığımızda denetim mekanizması denetliyorum mu bakılmalıdır. Bu kişisel bir suç olmasıyla birlikte bu üretime izin veren herkes işin içerisinde olmalıdır. Dolayısıyla bu yargılamak kolay değil. 1999’da zaman aşımına girildi ve yargılanılmadı. Sonra yargıtay bir karar verdi. Suç o an oluşuyor bundan dolayı o zaman aşımı çok geçerli bir şey sayılmıyor. Sorumluların burada tanımlanması ve yargılanması gerekiyor. Buna dair İnşaat Mühendisleri odası olarak böyle bir yönetmelik hazırlamıştık.  3 yıl bir mühendisin yanında çalıştıktan sonra onunda referanslıyla iş hayatında atılabilip imza atma yetkisine sahiğp olucaktı ama yasak boşluklar nedeniyle bir meslektaşımız ben imza atma yetkisine sahibim diyerek dava açtı ve kazandı. Yılların emeği bu sayede boşa gidiyor" dedi.

Editör: Yaren Karaaslan