Son Mühür Haber Merkezi/Melekşah Tufaner Son Mühür ekranlarında yayınlanan “Gün Başlıyor” programının konuğu, Eğitim-İş İzmir 3 No’lu Şube Başkanı Sevda Ketenci oldu. 

"Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) projesi" kapsamında okullara imam ve vaiz görevlendirilmesi hakkında konuşan Ketenci, "Tüm kamuoyuna Eskişehir ve İzmir üzerinden düşen, yeni olmayan, basına yeni düşen bir protokolün uygulanmasına geçiliş bu. 2021 yılında daha önce Gençlik ve Spor Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim’le imzalanan protokolle bu proje hayata geçirilmiş. “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Saygılıyım” adı altında yapılan ama Milli Eğitim’in değerler eğitimi adı altında uygulamaya konan bir protokol olduğunu görüyoruz. Biz bunu nasıl duyduk? İki hafta önce bazı ilçelerimizde birçok okula hatta sayı olarak 842 okula manevi danışman adı altında ilahiyatçılar, din insanları, müezzinlerin görevlendirildiğini gördük. Listeler elimize düştüğü an da bizler kamuoyu ile paylaştığımızda mevcut gündemi paylaşmış olduk. Hepimiz için çok büyük kaygılara sebep olan bir protokolün uygulamaya geçtiğini görüyoruz. İktidarın son yıllarda bu tarz uygulamalarını sizlerle de paylaşmıştık. Değerler adı altında eğitimin cemaat ve tarikatlara teslim edilmemesini, Aladağ’da yanan kız çocuklarımızın bir daha böyle bir şey yaşanmaması gerektiğini her zaman söylemiştik Eğitim İş olarak. Ancak burada uygulamanın önce neye yol açacağını ve hangi açılardan tehlikeli olduğunu bütün kamuoyunun bilmesi gerektiğini düşünüyoruz." dedi. 

"Atanamamış öğretmenlere hakarettir"

Ketenci, “Türkiye’de bir milyona yakın atanmamış öğretmen varken, okullarda alanında uzman öğretmenlere de bir hakarettir. Öğretmenlik 1739 sayılı temel kanununa göre bir uzmanlıktır. Pedagojik eğitim almış alanında uzman her tür denetime de açık, öğretmenlik mesleği bu kadar yapılıyorken, çocuk okulda pedagojik eğitim almış her uzmana ulaşabiliyorken, pedagojik eğitim almamış bu kişilerin çocuklarla bir araya gelmesi... Son derece tehlikelidir. Biz çocuklara bir şey öğretirken somut kavramlar üzerinden gidiyoruz, o yaştaki çocukların soyut kavramları öğrenmesi son derece tehlikeli. Aynı zamanda bu protokol anayasadaki laiklik ilkesine aykırı. Milli eğitime, milli eğitimin işleyişine, cumhuriyetin temel ilkelerine, ilköğretim, ortaöğretim kurumlar yönetmeliğine de aykırı. Yasal olarak böyle bir hukuksuzluk varken biz zaten Eğitim İş olarak hukuki sürecini başlattık, gerekli işlemleri de yapmaya devam edeceğiz. Hukuki süreç devam ederken buradan bakanlığı uyarız bu süreçte çocuklarımızın pedagojik eğitimi olmayan kişilerle görüşmesine izin veremezsiniz diyoruz. Bunun farklı sıkıntıları da var. İzmir’de yaşıyoruz, İzmir depremini hep beraber yaşadık hala 11 şehirde hala sıkıntılarını çekiyoruz. Bunun eğitimde getirdiği şey bugün İzmir’de 200’e yakın okul deprem öncesi ve sonrası için yıkılma kararı alınmış binalardan. Okulların eğitim ve öğretim faaliyeti sırasında güçlendirmeye ya da yıkıma ihtiyacı varsa hemen yapılsın. Ama yerine okula yapılıp yapılmadığına gelince maalesef doğru bir süreç göremeyiz. Biz bunu Milli Eğitim ve bakanlığa ilettik Eğitim İş olarak.  Bütçe ve kamu kaynaklarını nerede kullandığınız da söz konusu. İzmir’den bahsediyoruz sadece. Bu kadar okul varken kamu kaynaklarının Milli Eğitim sistemi içerisinde olmayan kişilere aktarılması da doğru değil. Milli Eğitim’de atanmamış öğretmen varken, yüz bine yakın ücretli öğretmen varken bu kaynakların doğru istihdam için kullanmıyorsunuz. Bunu da kabul etmiyoruz. “ 

"İlahiyatçıların, müezzinlerin görev tanımı yok"

"Kurumsal olarak okullarda rehber öğretmenler her öğrencinin istediği zaman gidip görüşebileceği, sorunlarını paylaşabileceği uzman kişilerdir. Okulda öğrencilerimiz rehber öğretmenlerle belli çalışma sistemi içinde bunu yürütürler. Rehber öğretmenlerin görev tanımları herhangi bir olayda nasıl davranacakları bellidir. Okullara manevi danışman adı altında atanan ilahiyatçıların, müezzinlerin görev tanımı yok. Nasıl yaklaşacakları konusu tehlikeli."  

"Çocuklarımız Cumhuriyet’in çocuklarıdır"

“Eskişehir ve İzmir üzerinden gündemimize düştü ama bazı şehirlerde de pilot uygulama olduğunu biliyoruz. İzmir'de 842 okul yani yaklaşık üçte biri kadarına atandı. Bunun devamı da söz konusu o yüzden baronun yaptığı açıklama gibi bizlerde burada, okulda; kültürel, sosyal, bilimsel bütün faaliyetleri yürüten Milli Eğitim temel sistemi içinde, Milli Eğitim Temel Kanunu’na göre bu sistemin içine dahil kişilerin yapabileceği her şey zaten yasalar ve yönetmeliklere mevcuttur. Siz sistem dışından kişileri getirerek bu sistem içine dahil etmeye çalışıyorsunuz. Bunun için bir önlem almalıyız. Buradan kamuoyuna bütün veli ve öğretmenlere bir çağrıda bulunmak istiyorum. Çocuklarımız kimsesizlerin kimsesi olan Cumhuriyet’in çocuklarıdır. Eğitim Birliği, eşit eğitim hakkından faydalanmak zorundadır. Bu ülkenin çocukları bu sistemin içinde olmayan kişilerin aldığı kararla böyle bir haksızlığa uğratılamaz. O yüzden bizler diyoruz ki; değerli velilerimiz çocuklarınızı pedagojik eğitimi olmayan kimselerden uzak tutun. Bu sizin tercihiniz olabilir. Okul müdürü ve öğretmenlerimiz laiklik ilkesine aykırı bilimsel ve çağdaş olmayan, çocukların eşit eğitim hakkını bölüp ayıracak bir göreviniz yok. Ve buna karşı duracaklar hepimiziz. Çocuklarımızı bu sistemden uzak tutalım. “ 

"Kamuoyu için alana da ineceğiz"

Ketenci, “Şu an da okullarda görevlendirmeler yapılmış ancak görevli bir insanı görmedik. Ama gördüğümüz zaman anlayacağız. Belki kendisine bir oda ayarlanacaktır, belki çocuk seçerek görüşmek isteyecektir. Ya da sınıfa girip kendince bilmediğimiz nasıl olacağını tahmin de edemeyeceğimiz ki Milli Eğitim sistemi içinde böyle bir şey söz konusu olamaz çok fazla bilinmez var. Tehlike asıl burada... Siyasal İslam’ın Milli Eğitim içerisine sokulmasına izin vermeyeceğiz. Biz burada Eğitim İş olarak mücadelemize devam edeceğiz. Zaten laik, çağdaş, bilimsel eğitimde çocuğun dinle ilgili baskı altında tutulmasına izin verilmez. Bizim okullarımızda Din Kültür ve Ahlak Bilgisi gibi seçmeli derslerimiz varken, İmam Hatipler varken bu uygulamanın belirsizliğini ve tehlikeli olduğunun altını çizelim. Biz çocuklarımızı okula gönderdiğimiz de kim olduğunu bilmediğimiz kişilere çocuklarımızı emanet etmek istemiyoruz. Bu ülkenin halkı çocuklarını cumhuriyete emanet etti bundan sonra da böyle olacak. Velileri de bu anlamda kamu açısından bilgilendirmek istiyoruz. Bu anlamda da alana da ineceğiz ve İzmir halkına alandan da sesleneceğiz. Tek istediğimiz burada İzmir’den başlamak üzere bu proje nerede yapılmış olursa olsun bu ülkenin halkını tepki verirken görmek istiyoruz" ifadelerini kullandı. 

"TÜİK doğru enflasyon oranını açıklamalı"

“Memur ve emeklilerin gözü temmuz ayında yapılacak zamlarda. Seçim öncesi biz eğitim olarak şöyle bir açıklama yapmıştık. Seçim vaatleri olarak memura bir parmak bal şeklinde açıklamaları kabul etmiyoruz, somut açıklamaları kabul ediyoruz demiştik. TÜİK'in enflasyon oranlarını görünce aslında şöyle bir oran ortaya çıktı. Seçimden önce doğalgazı bir aylık ödemeyeceksiniz denen açıklamada anladık ki o doğal gazın bedeli enflasyona yansıyacak. Yüzde 15,26 TUİK verilerine göre enflasyon oranı. Sadece doğal gazdan yapılan düşüle de açıklanamaz bu oran. Temel ihtiyaç maddelerine bu kadar zam yapılırken, alım gücü bu kadar düşükken bu enflasyon oranı bizim altını çizdiğimiz şey haline dönüştü. Tam bir kamu emekçisini yanıltma, adaletli, onurlu bir ücret almayı uzaklaştırdı. Dolayısıyla cumhurbaşkanının en düşük emekli maaşının 22 bin lira olacak vaatleri seçim vaatleri olarak değil, yoksulluk sınırı 31 bindeyken açlık sınırı 12 bine düşmüşken iktidarın bu kamu emekçisini yıpratmaktan vazgeçip hak ettiği ücreti vermesi gerektiğini düşünüyoruz. Seçimden birkaç ay önce Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı öğretmenler üzerinden giderek maaşlarımızı 20 bin, cumhurbaşkanı da 25 bin olarak açıklamıştı. Biz de Türkiye’nin her yerinden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın önüne giderek basın açıklaması yapmıştık. O zamanki basın emekçisi arkadaşlarımız demişlerdi ki açıklama bu siz bu kadar mı maaş alıyorsunuz diye... Bugün göreve başlayan bir öğretmen 11 bin lira maaş alıyor. Kamu emekçisi maaşları basına yansıdığı gibi değildir, TÜİK'in doğru enflasyon oranıyla açıklama yapmasını ve bizlerin bu ülkede yaşayabilecek maaşlara ulaştırmasını istiyoruz. Deprem bölgesinden bu tarafa atanan bir arkadaşımız ev bulamadığı için geri dönmek zorunda kaldı. Bugün seçim öncesi en düşük memur maaşı 22 bin lira deyip bunu rafa kaldırmayı düşünen iktidarın oyunu ortaya çıkmış durumda. Bu vaadini yerine getirmezse tam olarak karşısında durmaya devam edeceğiz. Şu an da bu ortam da evi geçindirebilmek için 30 bin lira maaşta yetmez. Eğitim emekçilerine onurlu yaşayabilecekleri maaşları vermedikleri sürece bu ülke kaybedecektir. “ 

"Kamu emekçisi yoksulluk sınırının altında"

"Bugün öğretmenlerin büyükşehirlerden tayin istediği gerçeği ile karşı karşıyayız. Çünkü kira bedellerini karşılayamıyorlar. Çocukları okula gönderdiğiniz zaman okullar bu açığı ücretli öğretmenlerle kapatıyor. Ücretli öğretmenlerin bugün hafta boyunca tam 30 saat derse girdiklerini düşünürseniz 5-6 bin lira ücretle çalıştırılıyorlar. O istihdam modelini yanlış kuran bu hükümet, maalesef öğretmeni çalışma durumuna hazırlamakla da mükellef olduğu halde öğretmeni kaybediyor. Toplu sözleşme görüşmelerinde de şunu da talep ediyoruz, yetkili sendika kim olursa olsun bütün temsilcileri o masaya alarak dikkat etmeli çünkü artık kimsenin açlık ve yoksulluk sınırında yaşamaya takati kalmadı. Temmuz gibi rakamlar belirlenecek. Avuçları patlarcasına alkış tutanlara buradan mesaj da verelim “Kamu emekçisi yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkûm ediliyor.” Alkışlarken dikkat etsinler... "

"Türkiye’de şeffaf yönetim talep ediyoruz"

"Sendikaların kuruluş amaçları kendi temsil ettikleri hak emekçilerinin haklarını geri alıp, haklarını en üst seviyeye çıkarmaktır. Eğitim İş on sekiz yıldır kurulduğu günden bu yana Atatürk’e, onun devrimlerine, Cumhuriyet’in kazanımlarına, herkes için eşi eğitime, laikliğe tüzüğünün en başına yazarak bu konuda mücadelesine başlamış bir sendikadır. Eğitim emekçilerinin anayasal hakkıdır sendika. Sendikalı olmak siyasi olmak anlamına geldiğini görüyoruz çünkü yıllardır gördüğümüz yetkili sendikadan yapısal olarak gördüğümüz bu. Eğitim İş olarak bugün İzmir’de 6 ilçede yetki almış bir sendika. Ve bunu ne bir seçim rüzgarıyla ne de arkasında iş verenle beraber yapmadık. Az önce dediğim ilkelerin inancıyla başardık. Bundan sonra da biz yetki alıp işverenin karşısına oturduğumuzda, iş verenin değil eğitim emekçisinin yanında olmak istiyoruz. Eğitim İş şu an otuz ilçenin yirmisinde yetkili. Buradaki sayısal güç bize şunu hatırlattı biz yönetici zengin, üyesi zengin bir sendika olmayacağız. Bizim bütün sendika üyelerimizin yöneticileri öğretmen maaşı alır ve maaş bordrolarını sosyal medyada yayınlarız. Bundan sonrasında da İzmir’de de şunu talep ediyoruz biz sayısal yetki gücünün sadece bizim yetkimizle değil bütün eğitim emekçilerinin hakkını korumak için İzmir’de ve bütün Türkiye’de şeffaf yönetim talep ediyoruz. "

"Yıkılan binalar acil yapılmalı"

Turgutlu'da sıcak havalara karşı çöp konteynerleri dezenfekte ediliyor! Turgutlu'da sıcak havalara karşı çöp konteynerleri dezenfekte ediliyor!

Ketenci, "İzmir genelinde yıkılan binaların acilen bütçe desteği ile yerine getirilmesi lazım. Yarın bu ülkede sınav sonuçları açıklandığında illerin de başarısı sıralanır ve kamuoyu ile paylaşılır. Bir binayı iki hatta üç okulun kullandığını görüyoruz. İki meslek lisesinin aynı olduğunu görüyoruz. Karşıyaka’nın göbeğinde iki Anadolu Lisesi iki binayı da kullandığı için öğrencilerin nakil aldığını görüyoruz. Buradaki ortaya çıkacak sonuçlar son derece eğitim ve öğrenci açısından sıkıntılı. Anayasamızda öğrencinin eğitim hakkı vardır ve bununla ilgili bakanlık üzerine düşen görevi yerine getirmek zorundadır. Bu binaların acil yapılmadığı sürece sınav başarısızlığı görülür. O yüzden binaların çok çabuk yapılmasını talep ediyoruz. İkincisi de okullarımızda güvenlik görevlileri yok. Öğrenci ve öğretmenlerimiz can güvenliği tehditi altında. Üçüncüsü de en önemlisi olan bu genel sorunumuz, öğretmenlerin onurlu yaşayacağı ücretin verilmesi. Şu an tekrar uzman ve başöğretmenlik sınav yönetmeliği yayınladı. Seçim sürecinde bu sürenin 5 yıldan 10 yıla indirileceği söylenirken çıkan yönetmelikte yine 10 yıl olduğu görülüyor ve yasal değişiklik beklentisi var. Seçim öncesi vaatler madem gerçekleşecek biz de bunun takipçisi olacağız. Bir öğretmenin sınavla uzman görülmesi anayasaya da aykırı. Öğretmenlik uzmanlık mesleğidir" diye konuştu. 

Editör: MELEKŞAH TUFANER