Özlüyoruz… Onun hayallerine ulaşamadığımız için… Gözümüzü bir türlü bilime, sanata, geleceğe ve gökyüzüne çeviremediğimiz için… Vatandaşlarına kazandırdığı haklardan tek tek mahrum kaldığımız için… Ülke madenlerinin satıldığını, toprakların el değiştirmesine göz yumulduğunu, gelecek nesillerin bile borçlandırıldığını gördüğümüz için özlüyoruz… İnkılapların, devrimlerin arkasını getiremedik… Eğitim sisteminin dibe vurmasını engelleyemedik… Onun fikirlerine yaklaşacağımıza giderek uzaklaştık… Biz uzaklaştıkça özlemimiz katlandı.
Bu özlemi biraz olsun gidermek, gelecek nesilleri bilgilendirmek için sinema en güzel yol… Zübeyde ve Atatürk gibi filmler Cumhuriyet’in 100. Yılında onu, ailesini ve silah arkadaşlarını anmak, ülkemizin hangi şartlarda kurulduğunu hatırlamak için önemli bir fırsat…
Amerikalılar, Vietnam’da yenilmiş ama öyle filmler çekmişlerdi ki kendilerini savaşın galibi göstermeyi başarmışlardı. Vizyondaki Türk filmleri ise gerçek kahramanlık öyküleridir. Bir ülkenin halkının sömürge devletlere karşı verdiği haklı mücadelenin kanıtlarıdır.
Ben “Zübeyde” filmini de sevdim ama "Atatürk" gibi bir yapım kesinlikle sinema perdesine yakışıyor. Ancak format gereği dizi fikriyle yola çıkıldığı için bu biraz karışıklığa yol açmış. Film; dekordan kostümlere, görüntü yönetiminden sanatına, oyunculuklarından yönetimine büyük bir emeğin ürünü… İyi iş çıkarılmış. Bu kısımda hiçbir sorun yok. Film için öyle minik detaylar düşünülmüş. Mesela o dönemin giysilerinin ipliğinin ve dokumasının kalitesizliği sebebiyle mekan içinde siyah dışarıda ise daha kahverengi görünüyormuş. Bu nedenle aynısını bulabilmek için ipliği Yeni Zelanda’dan getirilmiş. Uşak’ta örülmüş ve Kayseri’de eski model bir fabrikada dokunmuş. İşte bir yapımı dünya standartlarına uygun hale getirmek bu küçük detaylardan geçiyor.
Aras Bulut İynemli’nin Atatürk rolünün hakkını vermiş. Hollywood standartlarında bir oyuncumuz var diyebiliriz. Duruşundan bakışına rolünün tamamen hakkını vermesi, birden fazla dil konuşabilmesiyle ivmeyi çok yukarılara taşıması takdire şayan. Zübeyde Hanım’ı Songül Öden'in, Ali Rıza Efendi’yi Mehmet Günsür’ün, Enver Paşa’yı Sarp Akkaya'nın, Madame Corinne’i Esra Bilgiç'in canlandırdığı oyuncuların her biri oldukça başarılı.
Yapımın bir diğer başarısı ise günümüzün siyasi konjonktürüne takılmadan dönemi tüm gerçekliğiyle yansıtması olmuş. Her şeyden önce Atatürk’ü siyasi bir figür değil etten kemikten bir insan olarak görme fırsatı sunuyor. Babasının ölümüne sebep olduğuna inandığı için payitahta öfkeli bir yetim çocuktan çapkın bir delikanlıya; madalyalarını saray koridorlarında padişahın eteğini öperek değil er meydanında çarpışarak kazanan gözü kara bir vatan sevdalısına dönüşmesini izliyoruz. Tüm bu sebeplerle de Atamızın mirasına yakışır gözü kara bir yapım...
Günümüzde, en çok ihtiyacımız olan Atamızın çağının çok ötesindeki entelektüel birikimi, bilim ve sanata olan inancının gelecek nesillere aktarılması…