Yaklaşık 25 yıl önce babamın Hisarönü’ndeki dükkanına çalışmaya giderdim. En fazla 10 yaşında olmama rağmen, sorumluluk almaktan veya belki de yetişkin taklidi yapmaktan keyif alırdım. Üstelik yaz aylarında Kemeraltı çarşısında başıma buyruk dolaşıyor olmak bir tür ayrıcalıktı. Çarşıda bir başıma gezerek balık halini, Havra Sokağı’nı ve gizemli diğer birçok dar sokağı keşfetmiştim. Kuşku yok ki bu ilk kez gördüğüm yerler arasında bana en çekici gelen bölge Kızlarağası Hanı civarı olmuştu. Han kapısındaki ismi okuduktan sonra kaçınılmaz soruyu sordum kendi kendime: Kimdir bu Kızlar Ağası?

O yaştaki her çocuk gibi Osmanlı İmparatorluğu’nun geçmişi veya harem konusunda kayda değer bir bilgi birikimim yoktu. Etrafımdaki yetişkinlere “Bu yere neden Kızlarağası deniyor?” diye birkaç kez sordum. Kimi yetişkin soruma cevap veremeyerek karşımda kem küm etti, kimisi de sesimi duymazdan geldi. Ben de çocuk aklımla bu hanın sahibi olan kişiyi etrafında bir sürü kız bulunan, güler yüzlü, renkli ve eğlenceli bir adam olarak hayal etmiştim. Nitekim, bu çocuksu hayalin üzerinden yıllar geçti ve artık Kızlar Ağası hakkında daha net bir resme sahibim.

İzmir şehir merkezinin önemli tarihi abidelerinden biri olan Kızlarağası Hanı, 1744 yılında Hacı Beşir Ağa’nın bağışladığı para ile inşa ettirildi. Günümüzde şehrin önemli turistik merkezlerinden biri olan bu han, 250 yılı aşkın bir süredir ekonomimize katkıda bulunuyor. Hikâyenin bu kısmında pek hayret edici bir taraf bulunmuyor. Asıl hikâye Beşir Ağa’nın kim olduğunda ve onun gibi daha binlerce hadım ağanın tarihte yaşadıklarında saklı.

Beşir Ağa’nın Müthiş Hikayesi

1655 yılında Habeşistan bölgesinde dünyaya geldiği tahmin ediliyor. Bugün Somali, Etiyopya ve Eritre civarı olan bölgeye Osmanlı İmparatorluğu döneminde Habeşistan denirdi ve bu bölgeyi Yemen Valisi yönetirdi. Beşir Ağa Habeşistan’da dünyaya gelmiş, ilkel bir kabilenin evladıydı. Kim bilir? Belki de babası bir aslan avcısıydı. Kendisinin aile kökeni hakkında net bilgilere ulaşmak mümkün değil, fakat onun gibi on binlerce çocuğun yaşadıkları üzerinden hikâyesinin karanlık bölümleri üzerine tahminlerde bulunabiliriz.

Çocuk yaştaki Beşir, köle ticareti yapan korsanlar tarafından kaçırıldı. Zincire vurulan çocuk bir kervan ile yürüyerek Habeşistan’ın kuzeyinde bulunan Sudan’ı geçti ve Mısır’a ulaştı. Burada korsanlar tarafından “Hadım Fabrikası“ adını verebileceğimiz bir köye satıldı. Memlûkler döneminde hem Hıristiyan hem de Müslüman köyler hadım fabrikaları olarak işlev görmekteydiler. Yani, güney bölgelerinden kaçırılarak getirilen siyahi çocuklar bu köylerde hadım edilmekteydiler. Yavuz Sultan Selim’in 1517’de Memlûk iktidarına son vermesinin ardından ülkenin yönetiminde birçok değişikliğe gidildi. Yavuz’un hükmüyle hadım üretimi yapan Müslüman köylere yasak getirildi, fakat bu işi Hıristiyan köylerin yapmasına izin verildi. Çünkü hadım etme operasyonu İslam şeriatına göre yasaktı. Buna rağmen, hadım köleleri talep eden toplumların yoğunlukla Müslüman olması ise ayrı bir tezatlık.

Kısacası, Beşir Mısır’daki bir Hıristiyan köyünde hadım edildi. 44 gün süren, eziyet dolu bir sürecin ardından erkeklik organları tamamıyla ondan alındı. Onunla birlikte kervanda yol alan birçok çocuk bu işleme dayanamayıp hayatını kaybetti, fakat Beşir güçlüydü. Zaten hadım kölelerin yoğunlukla Habeşistan bölgesinden seçilmesinin sebebi de buydu. Çünkü Habeş insanının bağışıklık sistemi, diğer ırklara göre çok daha güçlüydü ve hayatta kalma konusunda daha başarılıydılar.

Bu noktada bir parantez açalım: Geçmişte sadece Habeşîler hadım ağa olarak yetiştirilmiyorlardı. Kafkaslardan ve Balkanlardan da birçok genç hadım ediliyordu. Ayrıca, hadım ağa olanların bazıları bu işi gönüllü olarak da yapıyorlardı. Örneğin, Macar asıllı Gazanfer Ağa ve erkek kardeşi, II. Selim daha şehzade iken hadım değildiler. Sarı Selim tahta geçtiğinde, hareme rahatlıkla girip çıkabilmek ve güce yakın olmaya devam edebilmek için gönüllü oldular. Hadım etme operasyonu sonucunda Gazanfer Ağa’nın erkek kardeşi enfeksiyon kapıp hayatını kaybetti. Gazanfer Ağa ise hayatta kaldı ve güce yakın durmayı başardı.

Beşir’in hikayesine dönecek olursak, başarılı geçen operasyonun ardından küçük çocuk köle olarak satılmak için Kahire’ye getirildi. O dönemde, hadım köleleri ancak Osmanlı valileri, beyleri ve çok zengin tüccarlar satın alabiliyorlardı. Beşir’in ilk sahibi de Mısır eyaletinin ekonomi bakanı İsmail Bey oldu. Beşir’in ailesi tarafından verilen ismin ne olduğu bilinmiyor, ama 12 yaşındayken ‘Beşir’ adının ona efendisi İsmail Bey tarafından verildiği düşünülüyor. Elbette İsmail Bey, isim verdiği bu Habeşî çocuğun gelecekte tüm zamanların en güçlü, uzun ömürlü ve en zengin hadım ağası olarak nam salacağından ve Osmanlı İmparatorluğu iktidarına ortak olacağından habersizdi.

İsmail Bey’in hareminde yıllar boyunca hizmet ettikten sonra ya efendisi tarafından azat edildi ya da Topkapı Sarayı’na hediye edildi. Öyle ya da böyle, otuzlu yaşlarına ulaştığında saraya girdiğini biliyoruz. Harem bünyesinde kapsamlı bir eğitim aldıktan sonra, Beşir Ağa eşine az rastlanır bir hızda sarayda yükseldi. Tarihi kaynaklara göre, 1695-1703 yılları arasında iktidarı elinde tutan II. Mustafa ile yakınlık kurduğundan eminiz.

Yüksek rütbeli bir harem ağasının birincil görevi padişah, valide sultan ve padişahın gözde cariyeleri arasındaki iletişim ve koordinasyonu düzenlemektir. Bu görevde başarılı olan Beşir Ağa, II. Mustafa’nın Annesi Gülnuş Sultan ile de yakın ilişkiler kurdu ve II. Mustafa’nın genç yaşta ölümünün ardından III. Ahmet’in tahta çıkmasında etkili oldu. Beşir Ağa, 27 yıl boyunca iktidarda kalacak olan III. Ahmet döneminde de gücüne güç katarak iktidarın çok önemli seslerinden biri olmaya devam etti. Öyle ki, 12 yıl süren Lale Devri’ni sonlandıran Patrona Halil İsyanı’ndan (1730) sağ çıkmayı başardı ve 1746 yılında yani tahminen 90 yaşındayken İstanbul’da hayata gözlerini yumdu. Üç padişahın iktidarına ortaklık eden Hacı Beşir Ağa’nın kabri bugün Eyüp Mezarlığı’nda bulunmaktadır.

Beşir Ağa’nın Entelektüel Birikimi

Ömrü boyunca sayısız çeşme, imarethane, okul ve kütüphane yaptırmış olan Beşir Ağa ardında eşine o dönemde rastlanmayacak bir kitap koleksiyonu bıraktı. 17. Yüzyılda el yazması bir kitabın fiyatı boğazdaki bir yalıya bedeldi ve Beşir Ağa ömrü boyunca yüzlerce kitap toplamıştı. Genellikle Osmanlı’daki harem ağaları çok iyi eğitim almış kimselerdi. Zira, dünyanın farklı coğrafyalarından getirilmiş olan kitaplara saray kütüphanesinden erişebiliyorlardı. Bu yüzden, savaş stratejileri üzerine de eğitimliydiler ve Beşir Ağa gibi daha birçok ağa Osmanlı ordularına komutanlık da yapmıştır.

Sonuç olarak, Beşir Ağa özgür ve ilkel bir kabilenin evladı olarak dünyaya geldi, fakat dünyanın en güçlü adamlarından biri olarak yaşamayı başardı. Kızlarağası Hanı’nı da büyük ihtimalle namı yıllar boyunca duyulsun diye İzmir’e lütfetti. Her ne kadar harem, hadım işlemi, bir çocuğun ailesinden koparılması ve daha birçok korkunç olay günümüzde kabul edilemez olsa da Osmanlı kültürünün fırsat sağlayan yönünü takdir etmek zorundayız. Beşir Ağa gibi tarihi figürler hukuken köleydiler. Günümüz tarihçileri bu tür etkin kimseleri “Elit Köle” sıfatı ile anmaktadırlar. Lakin, Osmanlı terbiyesi Afrikalı bir çocuğun tarih sahnesinde yer edinmesine fırsat tanıdı. 21. Yüzyılda siyahi Barack Obama’nın ABD Başkanı olması büyük yankı uyandırdı, fakat Osmanlı medeniyeti 250 yıl önce bir Afrikalı çocuğun dünyanın en güçlü adamlarından biri olmasına imkân sağladı.

İzmir Büyükşehir Belediyesi iade-i itibar için harekete geçmeli

Kızlarağası Hanı yüzlerce kişiye ekmek kapısı oldu. Diğer yandan, kendisinin İzmir kültür mirasına sağladığı katkılar ayan beyan ortada. Fakat, Kızlarağası etrafında çalışan 100 kişiye “Beşir Ağa kimdir?” diye sorsak, belki de hiçbiri bu suale tutarlı bir cevap veremeyecek. Bu netice bizim ayıbımızdır. “Tarihimize ve kültürümüze sahip çıkmalıyız” gibisinden beylik laflarla bir yere varamadığımız ortada. Zira, hizmet sözle değil, eylemle olur. Öyle ki, burnumuzun dibindeki bu tarihi değere hak ettiği ehemmiyeti bunca zamandır gösterememişiz. Beşir Ağa’yı tasvir eden bir resim ile birlikte, kendisinin özgeçmişi ve icraatlarını kısaca anlatan bir yazı Kızlarağası Hanı’na Türkçe ve İngilizce not düşülmeli. Bu basit ve masrafsız çaba ile Büyükşehir Belediyesi kültürel birikimimize ve turizme katkıda bulunacaktır.

Kaynakça

Prof. Jane Hathaway - 2006, Beshir Agha – Chief Eunuch of the Ottoman Imperial Harem, Oxford One World