Son Mühür/Merve Turan- Son Mühür TV’de yayınlanan Sıcak Bakış programına katılan Bizim İzmir Homeros Ödülleri Başkanı Gazeteci Mehmet Kurt, Tunç Erciyas’ın sorularını yanıtladı.
İzmir Homeros Ödülleri Başvuruları Başladı
İzmir’in kültür, sanat ve edebiyat dünyasına yön veren Bizim İzmir Homeros Ödülleri, bu yıl da Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde sahiplerini bulmaya hazırlanıyor. Başvurular 25 Eylül’e kadar bizimizmirhomerüsodullericom ya da homerosodüllericom üzerinden alınacak. Fotoğraf, edebiyat, spor, sağlık, gastronomi ve turizm gibi 22 farklı dalda aday gösterilen isimler, alanında uzman jüri tarafından değerlendirilecek.
Bizim İzmir Homeros Ödülleri Başkanı Kurt, geçen yıl bazı başvuruların yanlış anlaşılması nedeniyle birçok emeğin boşa gittiğini belirtti. Kurt, başvuru sahiplerinin videoları yalnızca kısa cümlelerle göndermeye çalıştığını, oysa başvuru formunda tüm bilgilerin ayrıntılı şekilde yer alması gerektiğini söyledi.
Kurt, açıklamasında “Başvuru formları eksiksiz doldurulmalı. Emekler ziyan olmasın.
Ödüle layık görülmesi halinde sahneye gelinceye kadar gösterilmek üzere 5-6 dakikalık video talep ediyoruz. Formu doğru doldurmak ve aydınlatma formunu dikkatli okumak, emeğin ziyan olmamasını sağlar. Sadece iki cümlelik metinlerle büyük ödüle aday olunmaz. Bu ödül, İzmir’in kültürüne, ekonomisine, sanatına, eğitimine ve sporuna çok yönlü katkı sunan kişilere verilir” dedi.
150 kişilik uzman jüri tarafından değerlendirilecek adaylık sürecinde bu yıl da farklı alanlarda ödüller dağıtılacak. Edebiyat, sağlık, spor, turizm, gastronomi, fotoğraf ve sahne sanatları dallarının yanı sıra “Büyük Ödül” de kente kalıcı katkılar sunan bir isme verilecek.
Kurt, törene katılımın da önemli olduğunu vurguladı:
“5 bin TL maliyeti olan ödülü karşılıksız veriyoruz. Bunun karşılığı, jüriye ve izleyiciye saygı olarak törene katılmaktır. Katılmayanların ödülü iptal edilecektir”
Ödül töreni 20 Ekim’de yapılacak. Ayrıca edebiyat dalında katılımcıların göndereceği kitaplar, deprem bölgesindeki kütüphanelere bağışlanacak.
Fotoğrafçılıktan gazeteciliğe
İzmir’de gazetecilik ve fotoğrafçılık alanında yıllarca adından söz ettiren Kurt, mesleğe ilk adımlarını Hürriyet Gazetesi’nin eski fotoğraf editörü rahmetli Hüseyin Baradan ile yaşadığı unutulmaz bir anıyla anlattı. O yıllarda hem müzisyenlik hem de fotoğraf merakıyla uğraşan Kurt, Marmaris ve Datça gibi tatil beldelerinde halk oyunları ve kamyon tiyatrosu etkinliklerinde bulunuyordu. Kamyon kasasında sahne kurulurken Kurt, denizden topladığı deniz kestaneleriyle eğlenceli anlar yaşadığını ve Baradan’ın dikkatini çektiğini söyledi.
Kurt; Baradan’ın kendisini sorgulamaya başladığını, fotoğraf ilgisini öğrenince ona bir avuç film verdiğini ve böylece Hürriyet Ege’de sürmanşet olacak ilk haber fotoğrafını çekmesini sağladığını belirtti. O dönem, İzmir’de sadece 3–4 laboratuvarın bulunduğunu ve çekilen filmlerin laboratuvarda bastırılmasını gerektirdiğini dile getiren Kurt, bu süreci titizlikle yöneterek ilk haberini gerçekleştirdi.
“Kendi haberimi kendim yaptım”
Kurt, gazetecilik anlayışını şöyle aktardı:
“Asla bir fotoğrafı alıp altına haber döşemedim. Eğer manken haberi yaptıysam, çekimlerini kendim yaptım, bilgilerini kendim aldım. Arkadaşlarıma veya kurumlara asla saygısızlık etmedim”
Kurt, gazetecilikte emeğin ve dürüstlüğün önemine vurgu yaparak, “Hayatım boyunca hak etmediğim bir kuruşu evime sokmadım. İnsan emeği o kadar kıymetli ki, Yaradan bunun hesabını soruyor Ama bazı patronlar da hakkımızı eksiksiz verirdi. Örneğin Atalay Noyaner her hafta ekstra matine koyar, ödemeleri eksiksiz yapardı.” dedi.
Meslek hayatında stajyerlerle de yakından ilgilendiğini vurgulayan Kurt, “Stajyerler makinesiz geliyorlardı. Ben kendi makinemle fotoğraf çekip nasıl yapılacağını gösteriyordum. Çok mutlu oluyorlardı. Arkadan gelen arkadaşlarıma deneyimlerimi aktarmaya çalıştım. Bu, gazeteciliğin eğitim boyutu için çok önemli” dedi.
“Günümüz gazeteciliği sosyal medya oldu, insanlık kayboldu”
Kurt, günümüz gazetecilik anlayışına yönelik sert eleştirilerde bulundu. Kurt, sosyal medyanın haberciliğin yerini aldığını, birçok kişinin telefonu eline alıp gazeteciymiş gibi hareket ettiğini söyledi. “Düşünsene, bir kaza görüyor ama önce yardım etmek yerine video çekiyor. İnsanlık bu kadar mı düştü? O videoyu çekmese ne olur? Belki 2 dakika önce atacağı bir adımla bir hayat kurtarabilir” dedi.
“Artık sanatçıya ulaşmak çok zor”
Sanatçıların sahne hazırlıklarını ve konserlerdeki fotoğrafçılık süreçlerini de anlatan Kurt, sosyal medyanın yarattığı baskıya değindi: “Eskiden Emel Sayın, Muazzez Abacı, İbrahim Tatlıses’in kulislerindeydik. Şimdi kulislerin kapısından geçiremiyorlar, korumalar ordusu var. Artık sahneye çıkan sanatçıya ulaşmak zor, güvenlik demirlerini aşman gerekiyor. İlk iki şarkıda çekim yapmak zorunda bırakılıyorsun, oysa sanatçının izleyiciye alışması için zaman lazım. Gazetecilik ve sanatçının ilişkisi artık eski samimiyetini kaybetti. Bunu görmezden gelmek hem sanatçıya hem habere kötülük etmek demektir”
Sanat dünyasına dair unutulmaz anılarını da paylaşan Kurt, Zeki Müren’in sahneye etekle çıkışına tanıklık ettiğini anlattı. O dönem fuarın sanatçılar için büyük bir fırsat olduğunu şöyle vurguladı:
“TRT’nin tek kanal olduğu dönemlerde sanatçılar albümlerini İzmir’de tanıtırdı. Kulislerde samimi ilişkiler olurdu. Rahmetli Nurhan Damcıoğlu ile fotoğraflarımız, Kanuncu Halil ile tavla turnuvalarımız vardı. Kulisler eğlence doluydu”
“Fuar teknolojiye ayak uyduruyor”
Kurt, pavyon ve fuar tecrübelerini de anlattı. “Benim 80’li yıllarda tam bir ay boyunca bütün pavyonlarda çıkılıyordu. O dönemde broşür toplamak, fuarları takip etmek gençler için önemliydi. İnsanlar torbalar, çantalarla broşür toplar, stantların önüne bırakırdı. Şimdi fuarlar eski dinamizmini kaybetti, gençler ve katılım azaldı. Belediyeler baskı altında ve organizasyonlar zor” ifadelerini kullandı.
1980’li yıllarda fuar ve gazinoların yoğun temposunu hatırlatan Kurt, bir ay süren etkinliklerde geceleri 03.30’te eve dönüp sabah 07.30’da işe gittiğini şöyle anlattı:
“Paralarımızı alamadığımız çok oldu, bir ay çalışıp 15 gün yevmiyeyle kurtardığımız oldu”
Fuarlar ve etkinliklerin geçmişi ile bugünü arasındaki farklara dikkat çeken Kurt, “Eskiden tek kanallı televizyon vardı ve sanatçılar albümlerini tanıtmak için İzmir fuarını tercih ederdi. Şimdi kanallar çoğaldı, basın ve kulis ilişkisi değişti. Belediyeler artık basın ekibine sahip, dijital çağın etkisi büyük, koşullara ayak uydurmak zorundayız” dedi.
“Macaristan’da 1.500 kişiye seslenen şarkı, Ceviz Bebekler ile hayat buluyor”
Gazeteci ve yazar Mehmet Kurt, yeni kitabı Ceviz Bebekler ile okurlarla buluşmaya hazırlanıyor. Kurt, kitabın Macaristan’da yaşadığı unutulmaz bir müzik deneyimini de içerdiğini anlattı:
“Macaristan’da bir festivalde, öğrencilerimizle birlikte 1.500 kişilik bir seyirciye seslendirdiğimiz bir aşk şarkısı var. O an öyle büyüleyiciydi ki, sahnede şarkıya başladığımda sanki seyirciler tek bir ruh oldular; hiç kimseden çıt çıkmadı. Şarkı bittiğinde ise ortalık adeta yıkıldı” dedi.
Bu deneyimin kitabın kurgusuna da ilham verdiğini belirten Kurt, şarkının Macarca ve Türkçe sözlerle işlendiğini aktardı:
“Bu şarkının single’ını yaptık ve seslendirme tamamlandı. Batı sazlarını kullanmadım, ezgiyi Türkçe ve Macarca kısımlarla koruduk. Kitap basıma giderken, şarkının klibini çekeceğiz ve QR kodla kitaba ekleyeceğiz; isteyen herkes izleyebilecek” dedi.
Kitabın son hazırlıklarının tamamlanmasının ardından Mehmet Kurt, 10 Ekim’de bir imza töreni de planladıklarını belirtti. Ceviz Bebekler hem kültürel bir yolculuğu hem de insan hikâyelerini bir araya getiren özgün bir çalışma olarak okurlarla buluşacak.