Tüm dünya merkez bankalarının ihtiyaç duyuldukça böyle müdahaleler yapmasının doğal olduğunu vurgulayan iktisat uzmanı Prof. Dr. Coşkun Küçüközmen, yapılan müdahalenin yatırıma değil tüketime dönüşmesinin negatif etkileri olacağını vurguladı. Küçüközmen, “Merkez Bankasının yaptığı makro ihtiyati tedbirleri diğer merkez bankaları da gerektikçe zaman zaman yapıyor. İhtiyatiden kasıt şu: Makro ihtiyati tedbir, makro kararlar alarak sistemin çığrından çıkmasını ya da diğer bir ifadeyle zıvanadan çıkmasını önleyecek birtakım düzenlemeler yapıyorlar. Aslında bu düzenlemeler birtakım kısıtlamalar. Yani bankaların, hane halklarının, oyuncuların birtakım enstrümanlara çok yüklenmemesi üzerine çalışıyorlar. Mesela bunlar nelerdir diyeceksiniz? Bankalar şu anda çok ucuz kredi veriyor. Herkes krediye yüklendiği zaman ne oluyor? Cep telefonunu değiştiriyorsun, evine yeni mobilya alıyorsun, bilgisayar alıyorsun vs. bu paranın üretime değil, tüketime katkısı oluyor. Tüketim neticede hem seni verimsiz şekilde borçlandırıyor hem de ekonomiye çok büyük bir katkısı olmayan hele satın aldığın şeylerin büyük bir çoğunluğu ithal malıysa, bu sefer kurlar üzerinde baskı oluşturuyor” ifadelerini kullandı.

“FAİZ DAVRANIŞLARINI BEN ANLAMAKTA ZORLANIYORUM”

Piyasada makro ihtiyati tedbirlerin alınmasının sebeplerinin yatırımcıları tek bir enstrümana yönlendirmemek olduğunu söyleyen Prof. Dr. Coşkun Küçüközmen, bazı tedbirlerin bütçeye ciddi yükler getirdiğini ve getirmeye devam edeceğini söyleyerek, şunları kaydetti: “Peki, makro ihtiyati tedbirleri almaktaki temel amacı neydi Merkez Bankasının? Kurları kontrol edemediğin zaman insanlar güvenli liman diye dolara, euroya, başka paralara da gidebilirler. Pounda gidebilirler, İsviçre frangına da gidebilirler. Bunu kontrol edebilmek için maliyeti Türk lirası cinsinden bütçeye olsa bile, bir KKM’yi (Kur Korumalı Mevduat) ortaya koydular. Bundan çok ciddi yük geldi, daha da gelecek. Önümüzdeki üç aylık dönemde ve ondan sonraki üç aylık dönemde daha. Bir diğer nokta şu: Şimdi faiz konusundaki davranışlarını ben açıklamakta bir iktisatçı olarak ben zorluk çekiyorum. Çünkü Merkez Bankasının politika faizi dediği faiz, bu sefer değişik bir çıpa görevini görmeye başladı. Enflasyon oranıyla arasındaki korkunç makas ve enflasyon oranıyla mevduata ödenen faiz arasındaki korkunç makas, insanların tasarruflarının erimesine, satın alma güçlerinin reel olarak düşmesine sebep oldu. Şimdi bu durumda krediler ucuzladı, mal fiyatları artıyor. Şu an alabilsen, bir milyon liralık kredi çeksen, herhangi bir hammadde, emtiaya yatırsan çok fazla kar edeceksin. Ya da bir milyon liralık ev alsan altı ay sonra bir buçuğa satacaksın gibi düşün. İşte onun için çıkıyor ortaya altı ay ya da altı bin kilometre gibi uygulamalar. Bunları getirdi koydular. Burada sıkıntılı bir şey var. Şimdi, ne oldu? Türk lirası krediler artsın dediler, tamam da bankalar bu sefer aldıkları krediyle döviz almaya kalktılar. Merkez Bankası bir noktada KKM’yi çıkarttı. Sonra ne getirildi bir başka makro ihtiyati tedbir olarak? İhracatçılara yanlış hatırlamıyorsam dövizlerinizin dörtte birini Merkez Bankasına gelip bozdurun dedi. Sonra o rakamları daha da arttırdılar. Arttırdıktan sonra elde ettikleri bu dövizlerle piyasayı kontrol etmeye çalıştı Merkez Bankası. Merkez bankası inanılmaz şekilde döviz topluyor piyasadan ama bir şekilde de kuru kontrol altında tutmak için o kadar dövizi de piyasaya vermek durumunda kalıyor ve bunun maliyeti de Kur Korumalı Mevduat olarak bütçenin üzerine yansıyor.”

BU İŞTE KİM KARLI, KİM ZARARLI?

Piyasada ciddi bir likidite riski yaşanmasının muhtemel olduğunu söyleyen Prof. Dr. Coşkun Küçüközmen, “Merkez bankasının bu noktada ne yapacağını bilmiyorum ama birdenbire tuttu dediler ki, döviz yükümlülükleri üzerinden hazine bonosu tutun dediler. Bu da sabit faizli olmalı. Şimdi bir dakika, burada faiz zaten bir finansal gösterge niteliğine getirilmiş. Herkes bu noktada elindekini bozadurur. Elinizde iki yıl vadeli, % 15 getirili tahvil var, ne yaparsın? Kaçtan giderse gitsin, ben bunu bozdurup, %40’lık, %50’lik şeylere yatırayım dersin. Burada piyasa giderek kuruyor. Yani, likidite riski var. Çok büyük bir likidite sıkışıklığına doğru gidiyoruz. Merkez Bankası %14’le veriyor faizi, hatta son düşüşten sonra %13, bankalar %45-50 veriyor. Bu durumda sadece bankalar çok ciddi kar ediyor. Zararı kim ediyor?” ifadelerini kullandı.

“TEPKİSEL, GÜNÜBİRLİK VE GÜNÜ KURTARMAYA YÖNELİK”

Makro ihtiyati tedbirlerin günlük bir müdahale olacağını savunan Küçüközmen, sözlerini şöyle sürdürdü: “Neticede baktığınız zaman makro ihtiyati tedbirler hep böyle tepkisel, günübirlik ve günü kurtarmaya yönelik davranışlar. Hikaye bu. Dolayısıyla burada kalkıp yok dış güçler, yok bilmem büyümemizi istemiyorlar, bizi engelliyorlar falan filana lüzum yok. Biz kendimiz ettik, kendimiz bulduk dönemini yaşıyoruz bu noktada. Merkez Bankası geçenlerde açıklandı ödemeler dengesi, net hata ve noksan kaleminden şu kadar para girişi oldu. Bunlar eskiden de giriyordu, şimdi giren her para bir kurtarıcı fonksiyonu görüyor. Aksi takdirde bu sürdürülemez olduğu noktada, bu para girişleri olmadığı takdirde çok daha büyük bir sıkıntı yaşayacağız biz. Şu soruyu hep birlikte soralım, cevabını ben de bilmiyorum. Nereye gidiyoruz? Yani ortada bir Yeni Türkiye ekonomi modeli ya da Türkiye ekonomi modeli ya da yeni ekonomi modeli, adı her neyse böyle bir şey varsa bunu henüz gören olmadı. Yeni ekonomi modelini ne sunum olarak ne de yazılı olarak piyasaya sunan olmadı. O zaman yeni ekonomi modelini ben şöyle söyleyeceğim, her gün ortaya çıkan sıkıntı ve krizin günübirlik, şeylerle çözmeye döneceğiz ve Merkez Bankası şuan sahada bir oyuncu gibi. Burada normal bir vatandaş olarak ben ne beklerim? İnşallah bu işi düzeltirler, inşallah bu önlemler işe yarar. Diğer taraftan uluslararası yatırımcı var, sana borç veren yabancı yatırımcılar var, yaptığın her hamlenin doğru ya da yanlış hamle olup olmadığını otomatik olarak ülke tahvil risk göstergesinde (CDS) görüyorsun. O zaman bütün bunların hepsini bir çerçeve içine getirdiğimiz zaman, karşına çıkan şey, bu konuda yapmış olduğun her şeyin tutarlı olması bekleniyor. Siyasi uzantı faiz kararı açıklıyor para politikası kararı, web sitesine bakıyorsun, bir şey anlamıyorsun. Cari açık rakamlarına bakıyorsun, sıkıntı. Piyasa, enflasyon, ÜFE, TÜFE’ye bakıyorsun daha büyük sıkıntı. Bankalara bakıyorsun mevduat kredi arasındaki makas çok fazla. Bu noktada çok fazla bir şey söyleyemeyeceğim artık. İnşallah başarılı olur diye bitireyim ben.”

BANKA KREDİ VERMEK İSTER

Bankaların kredi kullandırmasında sıkıntılar yaşandığı yönündeki soru üzerine Prof. Dr. Coşkun Küçüközmen, bankaların risk almamak için kredi vermediğini vurguladı. Küçüközmen, “Bankalar krediyi risk değerlendirmesi yaptıktan sonra verirler. Bu değerlendirme sonucunda kredi almaya uygun değilsen, zaten kredi vermezler. Banka kredi vermeyip parayı ne yapacak? Merkez Bankasına mı satacak? Gecelik faize mi yatıracak, repo mu yapacak? Banka parayı bir şekilde satmak zorunda. Bankanın varoluş amacı bu zaten. Banka satmazsa zarar edecek ama bir risk gördüğü zaman, kredi vermeyerek zarar etmeyi, kredi vererek zarar etmeye tercih edebilir. Kredi vermeyerek %10 zarar edecekse, kredi vererek batacak krediyi vermeyebilir. Şu an kredi muslukları açık. Şu anda borç ödemek için kredi istiyorlar bankadan. Borçlarını ödeyecek belki ama o parayı bankaya geri ödeyebilecek mi? Hayır. Ödeyemeyecekse banka vermiyor bunu. Kredi faizlerinde de öyle talimatla falan kolay kolay düşüş olmaz. Piyasa bunu bir süre kaldırabilir. Neticede bankalar da bu maliyeti Merkez Bankasının üstlenmesini isterler. Kur korumalı mevduat var değil mi şu an? Devlet kur korumalı mevduatı kaldırsa, hangi banka kur korumalı mevduat toplar? Şimdi kredi faizlerinde de aynı şey söz konusu. Arkada bir devlet garantisi olmadan ben senin istediğin faizden kredi verirsem, o zaman benim mevduata düşük faiz vermem gerekir diyecek. Mevduata düşük faiz verse bu sefer müşterisi parasını çekecek, başka yere yatıracak. Döviz alacak KKM yapacak. Yani dengeler bozuldu, rayınba nasıl oturur bilemiyorum. Çok farklı bir noktada dengeye geliyoruz. Benim görüşüme göre şu anda dengeye geldiğimiz nokta, pek arzu edilecek, sürdürülebilir bir nokta değil.” dedi.     

Editör: TE Bilişim