ZİNCİR MARKETLER VE ÇALIŞANLARI

Uzun yıllardır halkı yüksek fiyatlarla sömürerek ciddi kârlar elde eden stokçu zincir marketler, aynı zamanda bu kazancın arkasındaki en ezilen kesim olan çalışanlarının adaletsiz çalışma koşulları içler acısı.

Abone Ol

Bu yazıda, mağduriyet yaşayan çalışanları ve onların üzerinde yüklenen ağır sorumlulukları ele alarak durumun vahametini ortaya koymayı amaçlıyorum.

Geçenlerde bu marketlerden birine gittiğimde yaşadığım basit bir olay aslında sistemin ne kadar sorunlu olduğunu gözler önüne serdi.

Markete girdiğimde reyonların düzenlenmesiyle uğraşan sadece tek bir personel vardı. Bir şey sormak için yardım istediğimde, işini yarıda bırakıp bana yardımcı oldu. Ardından hemen reyonlara dönerek aynı çalışmayı sürdürmeye devam etti.

Alışverişimi tamamladığımda kasaya vardım, fakat orada kimse yoktu. Sağa sola baktım kimse yok daha sonra "Kasiyer yok mu?" diye seslendim. Reyonları düzelten o genç çalışan koşarak yanıma geldi ve bir yandan özür dileyerek işlemi gerçekleştirdi.

Şimdiye kadar alışık olmadığım bir durumla karşılaşmıştım: personele sorduğumda mağazada o an sadece kendisinin çalıştığını söyledi.

Çalışanın yorgunluk içindeki mücadelesine tanık olurken marketteki çalışma koşullarının ağırlığı ve sistemin işleyişindeki aksaklıklar daha iyi anlaşılır hâle geldiğini anladım. Bu aç gözlü market sahipleri gencecik çocuklarımızı resmen köle gibi
çalıştırdıklarına şahit oldum.

Yaptığım araştırmalar neticesinde ve bire bir gördüklerim beni hayrete düşürdü.

Zincir marketlerin sunduğu çalışma şartları, modern dünyanın iş gücü sömürüsüne ilişkin dikkate değer örneklerden biri. Gencecik insanlar, hem fiziksel hem de zihinsel sınırlarını zorlayan bir tempoda çalışmaya mecbur bırakılıyor.

Çoğu zaman günde 12 saat veya daha fazla süren iş saatleri ve bunun üzerine haftada 6 gün ara vermeden ayakta durmak zorunda kalan bu insanlar temel ihtiyaçlarından bile mahrum bırakılıyor.

Kasada oturmak gibi basit bir ihtiyaç market politikaları gereğince yasaklanmış durumda; mağazada sandalye bulundurulmuyor. Öte yandan tuvalet molası için izin almak bile çalışanlar için büyük bir mücadele gerektiriyor. “Mola” kavramı ise literatürde var olsa da uygulamada neredeyse tamamen yok sayılıyor.

Bu ağır koşullar karşılığında ödenen ücret ise düşündüğünüz kadar acınası düzeylerde asgari ücretle sınırlandırılan bu kazanç, yalnızca çalışanların hayatta kalmasına yetiyor.

Yaşam kalitesi artırma, birikim yapma veya geleceğe dair güvence oluşturma gibi olgular tamamen imkansız.

Zincir market çalışanlarına biçilen görevler sadece kasiyerlik ile sınırlı kalmıyor. Mağaza personeli, depodaki ürünleri taşımak, raf düzenlemeleri yapmak, temizlik işleri, etiket değişimi ve güvenlik takibi gibi pek çok görev üstlenmek zorunda bırakılıyor.

Bu iş yükü altında genç bireylerin adeta birer makine gibi çalıştırıldığı açıkça gözüküyor. Sosyal medyada yayımlanan dikkat çeken bir video buna somut bir örnek teşkil ediyor; videoda genç bir kasiyer yorucu iş saatleri sonrasında mide bulantısı ve baş dönmesi gibi rahatsızlıklar yaşayıp çalışmayı bırakmak zorunda kalıyor.

Görüntüler, sistemin bireysel olaylardan çok daha öte, genel bir sorun olduğunu gözler önüne seriyor. Bu düzen, genç işçilerin sağlığını ve temel insan haklarını hiçe sayarak kapitalist sistemin şu anki işleyişini yansıtıyor: maksimum verim hedefleyen ancak minimize edilmiş masraflar temelinde şekillenmiş bir sömürü düzeni var.

Zincir marketler yalnızca alışveriş alanları olmaktan çıkmış; ekonomik sistemin insana değer vermekten uzaklaşmış yüzünü temsil eden kar hırsına bürünmüş yapılara dönüşmüş durumda.

Özetleyecek olursak; güvencesiz bir iş düzeni, belirsiz bir gelecek ve sağlık problemlerini tetikleyen uzun çalışma saatleriyle sürekli sömürü düzeni kurulmuş.

Sonuç olarak:

Yapılacak şey bir sendikal mücadele ve iyileştirme hareketinin her markette başlatılması gerekliliği artık daha açık şekilde görülüyor.

Çalışma koşullarının yeniden düzenlenmesi, iş güvenliğinin sağlanması hayati önem taşıyor.