VALİZİ HAZIRLA, KAYGIYI BIRAK

Hiç gelmeyecekmiş gibi duran yaz mevsimine resmi olarak giriş yaptık. Emekli tatili için Edremit’e, sosyetik tatil için Bodrum/Çeşme’ye, aile saadeti yaşamak için Kuşadası’na veya Türkiye’den kısa bir süreliğine de olsa uzaklaşmak için yurt dışına göz dikmeler başladı…

Abone Ol

Hiç gelmeyecekmiş gibi duran yaz mevsimine resmi olarak giriş yaptık. Emekli tatili için Edremit’e, sosyetik tatil için Bodrum/Çeşme’ye, aile saadeti yaşamak için Kuşadası’na veya Türkiye’den kısa bir süreliğine de olsa uzaklaşmak için yurt dışına göz dikmeler başladı…
Günlük hayatın koşuşturması yüzünden güzelliklerini doyasıya yaşama fırsatı bulamadığımız ve kaosa yardakçılık etmesi ile kimi zaman kaçmak istediğimiz şehirden ayrılmak için tam vakti! Tatil… İçi rahatlatan bir kelime. Duygu, biraz uyku tıpkı şarkıdaki gibi…

Peki gerçekten de öyle mi?

Daha önce işten uzaklaşma ve nefes almayı çağrıştıran “tatil” kelimesi, Doğa Yurduneri’nin yazısında belirttiği gibi yıllık izin suçluluğuna ve stres kaynağına dönüşmüş durumda. Yakın tarihli anketler, çalışanların %47’sinin ücretli izindeyken çalışmazsa suçluluk hissettiğini, %54’ünün ise tatildeyken çalıştığını gösteriyor. Yani tatilde bile aklımız işte! Özellikle son yıllarda yaşanan ekonomik durgunluk, gelecek kaygımız, hak ettiğimiz tatil hakkımızı elimizden alıyor!

Seyahat ve tatil kavramı hayatımızda hep olan bir şey değildi aslında.
Ülke çalışma hayatı için asıl dönüm noktası 17 Şubat- 4 Mart 1923 tarihli İzmir İktisat Kongresi ile olduğundan bahsetmek gerek. Türkiye de ilk defa bu kongreyle çalışma hayatına yönelik olumlu sosyal politikalar dile getirilmiş. İşçi sınıfı olarak kongreye katılan kesim, birçok sorununu devlet yetkililerine iletmiş. Kongrede, işçilerin devletten istekleri arasında hafta tatili de bulunmaktaymış. Böylece çalışma hayatında tatil kavramı ülke yapısında yer almış. İşçi grubunun iktisadi esasları arasında yer alan ve “Haftada bir gün istirahat müddetinin verilmesi ve hafta tatilinin cuma günü kabulü.” İfadesini içeren 13. madde; sanayi, çiftçi ve tüccar grupları arasında oy birliği ile kabul edilmiş.

Kanun İzmir Anadolu gazetesinde “Yeni Hafta Tatilinde İlk Gün” başlığı altında verilmiştir. Pazar günkü tatilin sosyal hayata etkisi ise; “Yeni yasaya göre dün hafta tatili idi. Hafta Tatili yasasına göre kapanması gereken bütün dükkanlar, mağaza ve depolar kapanmıştır. Halkın çoğu dün İnciraltı’na gitmiş, geç vakide kadar oradaki gazinolarda eğlenilmiştir. Birçok gençte deniz banyolarında banyo almışlardır.”

Avrupa'da ise hafta sonu tatili için kampanyalar 1840'larda başlamış ama bunun kabul görmesi 50 yıl sürmüş.
19'uncu yüzyılın sonuna gelindiğinde ise Cumartesi öğleden sonra ve Pazar günü tatili, farklı nedenlerle bile olsa işverenler, dini gruplar, eğlence sektörü ve işçiler tarafından avantajlı olarak görülmeye başlamış.

Bu, şu an bilinen 48 saatlik hafta sonu tatilinin zeminini hazırladı. Ki bu da 1930'larda oluşturulmuş. Böylelikle işverenler hafta sonu uygulanan iki günlük tam tatilin devamsızlığı azalttığını ve verimliliği artırdığını bir kez daha fark etmiş.

Yıllarca mücadele edip kazandığımız haftalık ve yıllık izin hakkımızı keyifle kullanmak varken, kaygıyla geçirip daha fazla stresle işe dönmek hiç de mantıklı değil.

Zaman geçse de tatil anlayışımız pek değişmiyor gördüğünüz gibi. Rutinin dışına çıkmak, sevdiklerimizle zaman geçirmek, eğlenmek, dinlenmek. Hepsi bu. Yaklaşan tatilimizi sevgiyle kucaklayıp, sakinlikle planlarımız yapalım.