ÜÇ KAFADARIN MACERASI...

Abone Ol

Geçtiğimiz hafta içi arkadaşımın başına gelmiş, komik bir o kadar da can sıkıcı, Karadenizli Temel'in Karadeniz fıkralarını aratmayacak bir olay anlatacağım.

Koltuğunuza yaslanın, yazının ve hikayenin tadını çıkararak komik anlar yaşayın; zira çok güleceksiniz.

Üç kafadar arkadaş, hafta içi havanın güzelliğine aldanıp Foça'ya günübirlik gezmeye gider, “Denize giremesek de Foça’da gezeriz, akşam trafiği bitince de yola çıkıp İzmir'e döneriz.” der.

Ve İzmir'den keyifli bir şekilde, şirketin arabasına atlayan, üç kafadar yola çıkar, yolculuk başlar. Foça'ya kadar çok eğlenceli bir yolculuk yaparlar.

Foça'ya varırlar. Çok güzel bir gün geçirirler, gezerler, fotoğraflar çekilirler. Sezonu, eğlenceli bir gün ile Foça çarşısında balık ekmek yiyerek kapatırlar.

İşte komedi şimdi başlıyor; arabada, uzun yol şarkılarına eşlik ederek İzmir'e doğru yola çıkarlar. Fonda Nilüfer, Nükhet Duru, Gönül Akkor, Muazzez Abacı... Daha ne sesler, müzik listesi harika.

Öylesine manidar bir an yaşanır ki Ajda Pekkan "Bana kaderimin bir oyunu mu bu?" şarkısı çalarken ve üç kafadar bağıra çağıra eşlik ederken trafik polisi sağa çek işareti yapar.

Polis “Ehliyet, ruhsat” sorar. Şoförün aniden aklına, ehliyetini kendi arabasında, güneşlik cebinde unuttuğu gelir. Bizimki aramızda en hazır cevap ve pratik zekalı olanımızdır ve bu o anda işe yarar. Polise, “Tatilden dönüyoruz, cüzdanım sırt çantamda ve bagajda. TC versem olur mu?” der.

Polis, “Tabii ki beyefendi” der demez, bizim ki TC’sini verir, sorunsuz bir şekilde geçer. Polis alkol sorar, alkol zaten yok. Buraya kadar her şey normal giderken ruhsata bakan diğer polis gelir: “Lütfen araçtan inin, aracı kapatacağız. Trafik sigortanızın süresi 5 ay önce dolmuş. Hemen yenilerseniz gönderebilirim.” demesiyle bizim üç kafadarın başlarından aşağı kaynar sular dökülür.

"Nasıl yani, aa olur mu öyle şey?" diye homur homur homurdanır bizimkiler. Arabayı bırakamazlar, çünkü araba şirkete aittir. Biri patronu arar, biri şirketin muhasebecisini, biri ise tanıdığı sigortacıyı. Patron “Hemen sigortayı yaptıralım” der, muhasebeci mail order ister. Sigortacı ise, “Arabanın plakası aldığınız şirket tarafından sigortası yapılmış, oradan düşmediği için ben şu an sizin sigortanızı yapamıyorum” der.

Arabada bir kaos… Aracı aldıkları şirketin müşteri temsilcisi telefonu açmamakta, zaman ilerler; bir saat olur, bir buçuk saat olur. Hiçbir sigortacı, plaka düşürülmediği için sigorta yapamaz.

Bu arada bizimkilerin kişisel ihtiyaç zamanları gelir, benzin istasyonu bilmem kaç kilometre ileridedir, polis oradan ayrılmalarına izin vermez ve hala arabayı aldıkları şirkete ulaşamamaktadırlar.

Kader sonunda yüzlerine güler. Aracı aldıkları şirketin sahibi telefonu açar, olay özetlenince: “Beyefendi, kusura bakmayın, bu bizim hatamız. Hemen hatamızı düzeltiyoruz, sigortanızı yapıyoruz” deyip işlemi gerçekleştirir. Bizimkiler, polis kontrolünden ve arabanın kapanmasından kurtularak İzmir’e doğru yola çıkarlar. Arabada çıt yoktur, kimse konuşmaz evlerine bir solukta geri dönerler.

Aman diyeyim, sizler de aynı sorunu yaşamamak adına aracınızın sigortasını kontrol edin, zamanında yaptırın...

Tekrar görüşünceye dek, hoşça kalın!