SÖZ, ŞİİR, VEFA DEYİNCE…

İnsanın sevdikleriyle bir araya gelmesi ne kadar güzel! Bir süredir rahatsızlıklar yaşayan Veli Lök hocamı sık sık aramazsam ya da yattığı hastanede ziyaret etmezsem kendime yakıştıramam bunu.

Abone Ol

Çünkü o benim biraz babam, biraz abimdir. Dahası da yoldaşım! Dile kolay, 85, 86’lardan bu yana tanıyorum onu. Verdiği insan hakları mücadelesinden, barış kavgasından, işkence ve eğitime dair söyledikleri ve yazdıklarından bu yana… O da beni sadece öğretmen Recai değil, ailesinden biri görüyor zaten… Ona duyduğum aşk ve saygı bir başkadır.
İzmir’in efsaneleşmiş ortopedi ve travmatoloji profesörüdür o. Hocaların hocasıdır!
Sıkça arayıp konuştuklarımdan bir ikincisi Yekta Güngör Özden.


40 yıl öncesinde İzmir’e geldiği bir günde tanımıştım onu. Konuşmasına duyduğum hayranlık nedeniyle de yakından bir fotoğrafını çekip göndermiştim kendisine. Türkçesi, samimiyeti ve yürekli çıkışlarıyla bende iz bırakmış, sonraki yıllarda da iyice hayranı olup çıkmıştım. Dile kolay, İzmir’de onun için binlerce imza toplamış, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı yaptığı günlerde gidip bu imzaları kendisine teslim etmiş, üç gün de konuğu olmuştum. Siyasal İslamcıların hiç hoşlanmadığı biriydi. Fakat, pes etmek bir yana yüreklere su serpen açıklamalarıyla tüm Türkiye’nin gönlünde taht kurmuş bir Atatürkçüdür o!
Dile kolay, Ankaralardan gelip 4 kütüphanemizi açtı Bergama köylerinde.
İlişkimiz abi kardeş ilişkisine dönüşüp gidince o beni ben onu arar olmuştuk. Öyle ince ruhlu biri ki, çalıştığım okuldan ve ikinci adresim olan Eğitim-Sen’den arar halimi hatırımı sorardı. Gururlandırırdı beni.
Şimdi mi?
Konuşurken adeta bestelenmiş ‘Recai’li bir sevgi güftesiyle mutluluktan bulutlara uçuruyor beni.
Son aylarda ameliyatından bu yana evinden çıkamaz durumda. Güya ağustosta gidecektim yanına, olmadı.Eylül’de Ankara’ya gidip üç gün kalacağım yanında.
Yekta Bey, benim canım abim!
Öcal Uluç, bende derin izler bırakmış bir üçüncü abim.
Kütüphaneler açarken hiç üşenmeden Manisa topraklarına gelip bize omuz vermiş, aydınlatıcı konuşmalarıyla dinleyenleri çok etkilemiş biri.
Bir imza günümde hiç üşenmeden Urla’dan kalkıp Ayvalık’a gelmiş vefalı bir abim! Onca yolu beni o mutlu günümde yalnız bırakmamak adına tepip gelmişti. Nasıl da sevinmiştim.
Bergama Lisesi’nde açtığımız kütüphane için de kalkıp gelmişti yine.
Bende iz bırakan yanına gelince… Alpaslan Türkeş’in çok yakın arkadaşı olan bir babanın oğlu olmasına karşın onun ÖNCÜ gazetesinde o dönemin komünist, sosyalist, sosyalist ve sosyal demokrat gazetecileri ile birlikte çalışıyor olması çok ilginç gelmişti bana. Babası olan emekli albay Fuat Uluç, şiir yazan, Türk ve Dünya klasiklerini okuyup yutmuş biri. Oğlu Öcal ve Hıncal da…
Ben, hiçbir toplantıda onun kadar köy enstitülerine zaman ayırmış birini tanımadım bugüne kadar. Lafı illa enstitülere getirip, onlar kapatılmasaydı İsviçre gibi kalkınmış bir ülke olacağımız gerçeğini dillendiren biridir Öcal abi.


Türkçesiyle, duruşuyla, birikimiyle ve dostluğuyla bende derin izler bırakmış Öcal Uluç’a olan saygım bir başkadır. Paylaşımcıdır. Evindeki kitapları özene bezene ayırıp ‘’ Bunlar senin! ‘’ diyen bir kitap ve aydınlanma dostudur o!
Okuduğu kitapların başkalarınca da okunmasını isteyen bir aydınlatıcıdır.
Demokratlık, dürüstlük sözcüğünün ona çok yakıştığını da söylemeliyim. Doğru nerede ise o hep doğrunun yanındadır.
Emekli vali yardımcısı Fahir Işıksız; Mülkiye yıllarında Türkiye İşçi Partisi saflarında yer almış, sosyalist bir abimiz… Bergama köylerinde açtığımız kütüphanelerin iki demirbaş konuşmacısı vardı; Dinçer Sezgin ve Fahir Işıksız!
Fahir Bey’in konuşmalarını dinleyen çok kişi bana sormuştur: ‘’ Vali Bey, emekli değil mi?’’
Kimileri de ‘’ Maşallahı var, milletvekillerinin konuşmalarını aratmıyor sayın valimiz.’’demiştir hep.
Nitekim, bir ödül töreni için davet edildiğimizde, İstanbul Bilgi Üniversitesi’ndeki konferans salonunda annemle birlikte kütüphanelerimizi anlatırken, bir video çekiminde yer alan Fahir Bey’in ateşli konuşmasına tanık olan bir profesör program sonunda yanıma gelip bana ‘’ Vali Bey, emeklidir herhalde değil mi?’’diye sormuş, ben de ‘’ Hayır, çalışıyor. O hep böyle konuşur!’’ demiştim.
Kitap kurdudur o.Çok da güzel konuşan…
Yıllar öncesine gidecek olursak…
Trakya’da bir ilçede kaymakamlık yaparken 12 Eylül olmuş, o günün akşamında bir subay ve yanında iki arkadaşı lojmana gelip kendisinin bundan böyle aynı zamanda da belediye başkanlığını yapacağını söylemiştir.( tebliğ etmiştir)
O ne mi demiştir?
‘’ Yapacağım belediye başkanlığı için Kaymakamlık maaşı dışında başka bir maaş istemem.’’
Dört, beş, altı yerden maaş alan arsızlar/ doyumsuzlar ya da onlara bu maaşları ödeyenler Fahir Işıksız’ı tanısınlar isterim.
Benim bir başka canım abimdir o!
*


Kemal Nehrozoğlu’na gelince…
İnternette ( bilgisunarda) Nehrozoğlular’’ Midyat’ın en eski ailesi, Mardin’in tanınmış aşiretlerinden Nehrozoğlular…’’ şeklinde yer alıyor.
Ben ise onu hep İstanbullu aristokrat bir ailenin oğlu gibi bildim nedense…
İlk kez onu İzmir’de bir kitap fuarında Büke Yayınları standında kitap okuyorken görmüştüm.
O günlerde İzmir valisiydi. Ne var ki İzmir onu erken kaybetti. Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanı olunca onu yanına çağırmıştı genel sekreter olarak.
Sayın Sezer’in süresi bitince o da son vermişti görevine. ‘’ Birlikte geldik, birlikte gideriz.’’ der gibi.
Annemle ve yeğenim Emrah’la Çankaya Köşkü’nde ziyaret ettiğimizde masasında gördüğüm T.S. Elliot’un kitabı yıllarca hiç gitmedi gözümün önünden. Şiir ve klasik Türk Sanat Müziğine olan ilgisini daha sonra öğrendim.
Kütüphanecilik yaşamımıza onun kadar ilgi duyan ve katkılarda bulunan, telefonla/ telgrafla desteğini belirten az sayıdaki bürokratlardandır Sayın Nehrozoğlu.
Sesini duymadığım vakit bir eksiklik duyuyorum kendimde. Canım ‘abi’ demek istese de yapamıyorum. Neden diyemediğimin yanıtını da şöyle açıklayabilirim: ‘’ Çünkü Bey’e bey denir.’’
Asıl, asıl vurgulanması gereken konu ise onun entelektüel derinliği olmalı bence.
Şiir temalı söyleşi ve toplantılarda ben bugüne değin hiçbir şair arkadaşımın Elliot’tan, Shakespeare’den şiir ve sone okuduğuna tanık olmadım.
Sayın Nehrozoğlu mu? İlhan Berk, Orhan Veli Kanık, Elliot, Shakespeare ve nicelerinden…
Hem de eline kağıt alıp okuma değil bu okumalar… Şadan Gökovalı gibi okuyor. Belleğinde öyle çok şiir var ki…
Görev yaptığı illerde gayri menkul sahibi olmayı hiç düşünmemiş.
Ey okur! Gazete arşivlerini lütfen tara ve Nehrozoğlu ailesinin fertleriyle ilgili herhangi bir spekülatif haber görebilecek misin, zahmet olmazsa öğrenmeye çalış. Ya da kaymakamlık ve valilik yaptığı kentlerde / kasabalarda onunla ilgili bir dedikodu ayyuka çıkmış mı?
Devlet adamları sıralamasında Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Fahri Korutürk, Ahmet Necdet Sezer aklıma bir anda gelen isimler oluyor. Cumhurbaşkanı seçildiğinde Ahmet Necdet Sezer de kendisine Kemal Nehrozoğlu’nu seçerken onda devlet adamlığı vasfını bulduğu için bu tercihte bulunuyor. Biliyor muydunuz?
Daha da uzatabilirim ama onu üzerim. İstemez çünkü kendisiyle ilgili uzun uzun övgü tümcelerini.
Ezcümle… Benim biyolojik abim gibi bildiğim beş abim var.
Yüce Gök, bana onların acılarını göstermesin!
*
Okuttuğum öğrencilerle ilişkimi hiç koparmam diyorsam bunu mübalağa sanmayın.
Çünkü bir insanın dününü ve bugününü hep bilmek isteyenlerdenim ben. Yıllarım buna tanıklıklarla geçti. Mesleğimin üçüncü yılına Bergama’da başlamıştım. O günden bu yana çok sayıda okulda çalıştım. İlişkilerimi sürdürdüğüm öyle çok öğrencim var ki… Şimdi her biri meslek sahibi, her biri anne ve baba. Hatta nine ve dede olan öğrencilerim de var. Döne Bulut gibi, Rıza Demir gibi…
Beni gördüğünde gözyaşlarına sahip olamayan Zerrin’im olduğu gibi elimi hep öpmeye çalışan Hamza Kunduz’um var.
Niyetim, günün birinde onların tümünü bir araya getirip ‘ Muhasebe Buluşması’ adı altında özlem gidermek…
Bu özlem gidermelerden birini biz başka bir formatta düzenlemiştik 22 Ocak 2023’te. Balçova’da…
İki yıl İzmir’de valilik yapmış Kemal Nehrozoğlu için düzenlemiştik o geceyi. İzmirliler olarak ona olan özlemimizi ve sevgimizi gösterecektik. İzmir’den ayrıldı diye unutalım mı yani?
Bir anlamda ‘ Kemal Nehrozoğlu’ne Vefa Gecesi ‘ de denilebilirdi buna.
Mehmet Ali Çalkaya’nın gecemize olan katkılarını unutmuyorum hiç.
O gece İzmir’in kent konseyleri başkanları, kanaat önderleri, siyasiler, emekli valiler, gazeteciler bir araya gelmiştik.
Shakespeare’den soneler okumuştu Sayın Nehrozoğlu. Kent Konseyi Başkanları ortak bir plaket düzenleyip takdim etmişlerdi kendisine.
*
Çok sevdiğimiz/ saydığımız Kemal Nehrozoğlu için ikinci buluşmayı bu kez 19 Ağustos akşamı Karşıyaka Kent Balık Restoran’da gerçekleştirdik.
Emekli Milletvekili- Yazar Kemal Anadol, Emekli vali yardımcısı Ardahan Totuk, Ekonomist Bülent Toptaş, emekli albay Hasan Zeki Sungur, Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Erkan Ünsal, Kemal Nehrozoğlu- Müşerref Nehrozoğlu, İş ve Siyaset adamı Özcan Durmaz, Karşıyaka Kent Konseyi Yürütme Kurulu üyeleri; Seydi Önder ve Selman Boyacıoğlu, Gazeteci- Yazar Serkan Aksüyek’in bulunduğu gecede şair- yazar Ünal Ersözlü, emekli milletvekili Erdal Karademir, gazeteci Mehmet Şakir Örs ve İsmail Çetinkaya, Mehmet Ali Çalkaya , işadamı Yılmaz İstanbullu da bizlerle olacaktı. Hastalık ve aniden çıkan bazı sorunlar onları bu buluşmadan alıkoydu.
Herkes tek tek konuştu. Konuşulması gerekenler neyse…
Bu arada Yekta Güngör Özden ile telefonla konuşmayı da ihmal etmedik. Mehmet Atilla hakeza…
Belli mi olur, belki bu buluşmalar sonucu aramızdan çıkacak önümüzdeki dönemin vekil ve başkanları.
Zaman zaman bir araya gelip bir şeyleri paylaşmakta / tartışmakta yarar var.
‘ İki Kemalli ‘ buluşmada Kemal Anadol’un ‘ Ah Midilli ‘ roman çalışmasını da bu arada öğrenmiş olduk.
Ertesi günkü programımız sabah Bostanlı Vilayetler Evi’nde başladı. Hasan Zeki Sungur ile Nehrozoğlu Ailesini almaya gittiğimizde saat 10.00’du.
Bergama’nın Aşağıkırıklar Mahallesi’ndeki durağımız muhtarlıkla 10 Ekim 2004’te açtığımız kütüphaneydi. İkisi aynı binadaydı zaten. Kemal Bey hayran kaldı 21 yıl önce kurduğumuz kütüphanedeki kitap zenginliğine ve temizliğe.
Aşağıkırıklar, özellikli bir mahalle… Urla’nın Bademler’i ile Aşağıkırıklar Türkiye’nin en temiz köyleri arasında dereceye girmişti beş on yıl kadar önce.
Çalışkan bir nüfusa sahip. Zenginlik kaynakları arasında pamuk liste başı!
Dikili’de Saygı Öztürk’ü evinden alıp emekli vali Aydemir Ceylan’ın evine geldiğimizde ise vakit öğleydi. Bayan Ceylan’ın hazırladığı hamur işlerine en çok ilgi gösteren herhalde bendim.
Aydemir Valimiz, Kemal Bey’in çok eski bir arkadaşı… Bu buluşmada da coşkudan olsa gerek Kemal Bey’den Orhan Veli Kanık imzalı bir şiir dinlemiş olduk. Vali Bey, her birimize yayımlanmış kitaplarından birini armağan etti. Şaka bir yana, yayımlanmış 7 kitabı bulunuyor Aydemir Ceylan’ın.
İki araç olarak Bergama’daki taş binaya geldiğimizde benim yürek yine pır pır ediyordu. Bergama toprağına adım attım ya… Bayılıyorum bu kasabaya! Sanki burada doğdum, sanki burada aşklar yaşadım, sanki burada geçti bütün ömrüm…
Geçtiğimiz genel seçimler döneminde Tanju Çelik, CHP’den milletvekili aday adayıydı. Bir haftamız geçmişti Ankara’da. Müşerref Hanım ile birlikte Çayyolu’nda bir akşam yemeği vermişti bize Kemal Bey. Hiç unutamıyorum o güzel geceyi.
Belediye Başkanı seçildiği günden bu yana Nehrozoğlu Ailesini Bergama’da bir gece olsun ağırlamayı aklından hiç çıkarmayan Tanju Çelik, onu ve eşini 2025’in 20 Ağustos’unda ağırlayabiliyordu sonunda… Hem de Saygı Öztürk, Hasan Zeki Sungur ile birlikte…
Kemal Bey’in Bergama konusunda aklına gelen sorularını uzun uzun yanıtlarken bizler de bilmediklerimizi öğrenmiş olduk.
Bu gecikmiş buluşmada kuşkusuz en mutlu olanlardan biri bendim. Sevdiklerimle birlikteydim çünkü…
Kemal Bey ve eşini buradan uğurladık İzmir’e…
Özcan Durmaz’ın da aramıza katılmasıyla biz kaldığımız yerden Başkan ile görüşmeye devam ettik. Özcan Durmaz’a gelince… O, bizim çabalarımıza hep omuz vermiş bir kardeşimiz. Umarım günün birinde de Türkiye’nin sorunlarına çözüm bulmak adına parlamentoda görürüz kendisini.
Ardından Saygı Öztürk ve Özcan ile CHP İlçe Başkanlığına… Tuğba Hanım ve Mustafa Çandır bizi bekliyordu çünkü. Diğer yöneticiler mahalle/ delege seçimleri için sahadaydılar.
Yanımda dört kitap getirmiştim 31 Ağustos 2020’de burada açtığımız kütüphane için. Saygı Öztürk’ e dönüp coşkuyla ‘’ Buraya her gelişimde bir iki kitap getirerek kütüphaneyi zenginleştirmeye çalışıyorum. Tuğba Hanım’a teslim eder etmez o da hemen demirbaşa kaydedip anında bana excell programıyla kitap listesini gönderiyor. Bu, onun sorumluluk/ disiplin anlayışı! ‘’ dedim.
Kimi belediyelerin kütüphane memurlarına bunu bir türlü öğretemedik.
26 Eylül 2024’te Çatı Bostanlı’da açtığımız kitaplığın envanterini 10 ay çıkaramayan oradaki görevlilerden bir sonuç alamayınca emekli tarih öğretmeni Gündüz Özsoy ve beş arkadaşıyla biz yapmıştık o işi. Kültür müdürünün 600 kitabın bulunduğunu tahmin ettiği kitaplığımızda 1601 kitabın olduğunu biz çıkarmıştık.
Tuğba Hanım, bilgi- belge yönetimi mezunu bir kütüphaneci değil ama, işinin sorumluluğunu idrak etmiş bir çalışan…
Hep ciddi konuları mercek altına alacağımız yok ya…
Malum… Saygı Öztürk, her Allah’ın günü yazıyor köşesinde. Hem de uzun uzun… Bu arada bana da ‘’ Sen gazetecilerin Ferrarisisin abi, ben de Clio! ‘’ diyor ya… ( İnanmasam da çok hoşuma gittiğini de söylemeliyim bu arada.)
Doğrusu bu ya! Kıskanıyorum onu. Başarısını kıskanıyorum açıkça!
Dedim ki ‘’ Yahu, bir gün olsun yazma da ben de mutlu olayım.’’
Her zaman pozitif/ her daim beyefendi olan kardeşim Saygı ne desin?!
‘’ Abi, sen mutlu olasın diye bugün yazı göndermeyeceğim.’’
Karga oldum havalandım, Güvercin oldum uçtum, kartal oldum göklerde kayboldum sanki…
Bergama’dan Dikili’ye dönerken biriyle konuştu telefonda. Kendisini arayan Sözcü’nün genel yayın yönetmeniymiş. Ne mi demiş?
‘’ Hayrola Saygı Bey, bugün yazı göndermiyor musunuz?’’
Balkonunda buz gibi sodalarımızı içerken keyften dört köşeydim ben. 21’inde yazısı çıkmayacaktı o köşede.
Saadet Hanım’ın gözlerine gözlerine baktım bir ara… Mutlu kadın görüntüsü vardı yüzünde.
Başarılı bir gazeteci, tevazu küpü bir eş ve saygıya değer bir adamla birlikte çünkü.
İyi ki Kemal Nehrozoğlu’nun bir telefonuyla Manisa’ya vali olarak ataması yapıldığını öğrendiğim Refik Arslan Öztürk’le gidip tanışmış/ dost olmuş ve sonrasında da kardeşi Saygı ile iyi ki yolumuz kesişmiş. Biyolojik abi bildiğim beş büyüğüm var ya… Saygı Öztürk de biyolojik kardeş bildiğim bir başkası!
Şimdi sırada Turgutlu’da açtığımız ‘ Vali Refik Arslan Öztürk- Rasime Şeyhoğlu Aydınlanma Evi Ve Kütüphanesi’ni ziyaret var.
Bekle bizi ‘’ Vali Bey ‘’