Şaşırmayalım...
Önceki gün...
İstanbul'da Büyükçekmece Adliyesi'nde yaşanan soygun...
Acayip bi’şekilde...
Geçmişteki benzerleri gibi “tarihe geçecek” cinsten!
Tereyağından kıl çeker gibi...
Hemen ardından...
Çuvalla taşıdığı “emanet altınları” yüklenip...
Eşi ve çocukları ile ver elini İngiltere...
Aslında...
Bu güzel memleket...
Son 100 yıl içinde...
Ne soygunlar ne dolandırıcılar gördü!
*
Koca polis teşkilatını bile şaşırtan...
“Ayıptır söylemesi...”
Aynı zamanda...
“Yok artık!” dedirten...
İstanbul Büyükçekmece Adliyesi’nin emanet bürosu...
Tek kişilik soygunun adresi oldu...
Nasıl oldu?
Kısa öyküyü okuyunca...
“Fesuphanallah” demekten kendinizi alamayacaksınız...
Belki de...
Planın, projenin mimarı...
Başsavcılık emanet bürosunda görevli o “Zimmet Memuru”...
Uzun süredir...
İşe gelmeyince...
“Hooop, nerede bu adam?” demeye kalmamış...
Jeton düşmüş!
Panik başlamış...
Hemen...
“Kasaları açın!” talimatları havada uçuşmuş...
Yedek anahtarları bulmuşlar ve...
Filme bakar mısınız ?
Açılan kasaların tamamı boş...
İlk tespitlere göre yaklaşık 25 kilo altın ve 50 kilo gümüş kanatlanıvermiş...
“Ha’di kalk gidelim...” dercesine “duman” oluvermiş...
Tek kişilik soygunun “parasal” değeri...
“147 milyon lira!”
Gel de kendini yerlere atma!
*
Şüpheli Zimmet Memuru...
İddialara göre...
Altın ve gümüşü tek seferde...
Market arabasıyla çıkarmış emanet bürosundan...
Bununla da kalmamış...
Arkadaşlarına “veda mesajı” atmayı da ihmal etmemiş:
“Malları sattım, Allah çarşınıza pazar versin...”
*
Ve anlaşılmış ki...
O zimmet memuru...
Eşi ve çocuklarıyla birlikte...
19 Kasım sabahı Sabiha Gökçen Havalimanı'ndan...
İngiltere'ye uçuvermiş...
Yakalama kararı çıkartılmış ama...
Ucunda ışık var mı?
Belki...
Bu soyguna nokta koyarken ve dahi...
“Alın teri ile yoğrulmuş hayatlara selam olsun derken...”
Vedamız...
Ne yazık ki, hüzün içeriyor...
Bitiriyoruz...
Kısa adı “İSİG” olan “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi”nden
kapkara bir İzmir tablosu... Ekmek parası uğruna geride kalan Kasım ayında İzmir'de sekiz, yılın 11 ayında ise kent genelinde 66 işçi çalışırken yetersiz iş güvenliği önlemlerinden dolayı hayatını kaybetti... Onların evine düşen ateşi hissedebiliyor musunuz?
Kimileri “çalacak” ve el sallayarak “yurtdışına” kaçacak...
Kimileri ise...
Eve alın teriyle “ekmek götürebilmek” için ölümü göze alacak!
Bundan daha acıklı ne olabilir?
Nokta...
Sonsöz: Cumhuriyet’le yaşıttı “Sülün Osman”... Gittiği her yerde saf insanlara kamu mallarını satmakla ün yapmıştı... Müthiş bir dolandırıcıydı... Ne var ki, bir türlü yakalanamıyordu... Taksim Meydanı’nda dolaşırken, o devasa köprüyü saf insanlara defalarca satmıştı... Beyoğlu’ndaki bir otel odasında 60 yaşında yapayalnız uyurken son nefesini verdi... Bugün bile onun adı anıldığında, “Nasıl olur da biri Galata Kulesi’ni satın alır?” diye düşünürüz ama Sülün Osman’ın hikâyesi, aslında hepimizin kandırılmaya ne kadar açık olduğunu gösteren bir ders gibidir...