31 Ekim geldi mi, dünyanın dört bir yanında sokaklar bir anda ürkütücü bir masalın sayfasına dönüşür. Balkabakları parıldar, cadılar, vampirler ve hayaletler sokağa çıkar. Çocuklar kapı kapı dolaşarak “Şeker mi, şaka mı?” diye sorar. Bizim için uzak bir gelenek gibi görünse de, Cadılar Bayramı — ya da İngilizce adıyla Halloween — aslında binlerce yıllık bir kültürel mirasın bugüne uzanan yankısı.
Halloween’in kökeni, Keltlerin 2.000 yıl öncesine dayanan Samhain festivaline dayanır. Bu festival, yazın sonunu ve karanlık kış mevsiminin başlangıcını simgeler. Keltler o gece, yaşayanlarla ölülerin dünyaları arasındaki perdenin inceldiğine inanır; ruhları memnun etmek için şenlik ateşleri yakar, yiyecekler sunar ve kötü ruhlardan saklanmak için kılık değiştirirler.
Zamanla Hristiyanlık bu pagan geleneğini kendi takvimine uyarlamış. 7. yüzyılda “Azizler Günü” (All Saints’ Day) adıyla yeni bir bayram ilan edilir. Bir önceki gece ise “All Hallows’ Eve” olarak anılmaya başlanır. Dilin zamanla yaptığı küçük sihirlerle bu ifade kısalır, değişir ve bugünkü “Halloween” halini alır.
Bugün Cadılar Bayramı, sadece bir günle sınırlı kalmıyor. Ekim ayı boyunca sinemalarda, televizyonlarda ve dijital platformlarda bir korku fırtınası esiyor. Herkes kendi ritüelini yaratıyor; kimi korku filmi maratonuna dalıyor, kimi evi örümcek ağlarıyla süslüyor, kimi de nostaljik pop kültür anlarını yeniden canlandırıyor.
Korku filmleri, Cadılar Bayramı ruhunun ayrılmaz bir parçası. Ancak en iyi korku filmiyle en iyi Cadılar Bayramı filmi aynı şey değil. Don’t Look Now gibi başyapıtlar belki sinemanın derin tarafına dokunur ama Cadılar Bayramı gecesi için fazla ciddi kalır. Oysa bu gecenin büyüsü, biraz eğlence, biraz ürperti ve bolca oyun ister.
İşte o ruhu yakalayan bazı klasikler:
En iyi eski tarz korku filmi: Eyes Without a Face (1960)
En iyi hayalet hikayesi: Poltergeist (1982)
En iyi bulunan görüntü korku filmi: The Blair Witch Project (1999)
En iyi antoloji korku filmi: Creepshow (1982)
En iyi kült klasik slasher: Sleepaway Camp (1983)
Bizde kapı kapı dolaşan çocuklar olmasa da Cadılar Bayramı’nın arkasındaki o kadim fikir hep tanıdık: Işığın karanlığa, yaşamın ölüme, insanın korkuya meydan okuduğu bir gece.
Belki de bu yüzden, balkabağının içindeki ışık hiç sönmüyor. Çünkü o ışık, hem korkuyu hem umudu aynı anda taşıyor.
Ve elbette hiçbir Cadılar Bayramı, biraz mutfak sihri olmadan tamamlanmaz. Oyulmuş balkabakları, “şeker mi şaka mı” kutuları ve korkutucu kostümler kadar, sofradaki yaratıcı lezzetler de gecenin vazgeçilmezidir.
Mutfakta birkaç küçük dokunuşla herkes kendi “büyüsünü” yaratabilir:
Lanetli Vudu Kurabiyeleri: Zencefil kokulu hamurdan yapılmış minik vudu bebekleri… Birkaç damla kırmızı gıda boyasıyla dramatik detaylar eklendi mi, görünüşleri kadar tadı da etkileyici olur.
Göz Bebeği Lokmaları: Yuvarlak marshmallow’ların ortasına çikolata damlası yerleştirin, üzerine kırmızı jel süslemeler çekin… İşte karşınızda bakışlarıyla tedirgin eden ama yemesi keyifli “göz lokmaları.”
Canavar Cupcakeleri: Mor, yeşil ve turuncu kremalarla süslenmiş minicik cupcakeler... Üzerine şekerden gözler, dişler veya küçük yarasa figürleri yerleştirin. Hem ürkütücü hem neşeli bir görüntü.
Sonuçta Cadılar Bayramı, sadece korkmanın değil, hayal gücüyle eğlenmenin de günü.
Tatlı mı, tuhaf mı, şeker mi, şaka mı…
Belki hepsi birden.