Bir ülkenin gelişmişlik düzeyi, kültür seviyesini yansıtan önemli bir ölçüt olarak değerlendirilir. Bu bağlamda, bilinçli ve kültürlü bir toplum inşa etmenin en güçlü aracı eğitimdir.
Ancak kültürlü olmak yalnızca kitap okumak, prestijli okullardan mezun olmak, seyahat etmek veya sosyal bir yaşam sürmekle tanımlanamaz. Gerçek anlamda kültürlü olmak, edep ile doğrudan ilişkili bir insani olgudur.
Son yıllarda ülkemizde, kültürsüzlük aldı başını gitti. Erdem kabul ettiğimiz değerlerimizi kaybettik. Ahlaksızlık, çıkarcılık, koşulsuz itaat, sorgulamamak ve haksızlık karşısında durmamak gibi insani özelliklerimiz önemli ölçüde zayıfladı.
Bu ahlaki çöküşün temelindeki bozulmayı hızlandıran iki önemli davranış normu göze çarpıyor.
İlki, itaat kültürü;
Bu anlayış, toplumsal hiyerarşi içinde bireylerden sorgulamaksızın otoriteye tam bir teslimiyet göstermelerinin beklenmesi üzerine kuruludur.
Bireylerin din adamları, yöneticiler veya liderlerle uyum içinde hareket etmesi, bireyi özgür düşünceden uzaklaştırarak irade zayıflamasına neden olur.
İkinci davranış normu ise konfor kültürüdür;
Burada konfor, refah ya da ilerleme anlamından ziyade bireyin manevi gerilemesini, yaratıcı düşünce eksikliğini ve ahlaki çöküşü temsil eder. Bu yapı bireyleri öz değerlerinden uzaklaştırarak kişisel çıkarlara odaklanmaya yönlendirir.
Ülkemizde yaşadığımız bu iki çarpık norm, toplumda derin yaralar açmış ve düzelme için birkaç kuşak boyunca çaba sarf edilmesini gerektiren sorunlara yol açmıştır.
Günümüzde toplumsal dönüşüm, daha karmaşık ve hızlı bir yapıya bürünmüş durumdadır. Son zamanlarda siyasi veya dini kimlik fark etmeksizin birçok kişi ahlak, erdem, hak ve adalet gibi kriterleri ikinci plana itmiş; kişisel çıkar sağlama ve günlük menfaatlerin peşinde koşma odaklı bir yaklaşımı benimsemiştir.
Fırsatçılık ve rüşvetin yaygınlaşmasıyla beraber Makyevelist ve takiyeci düşünce kalıpları toplum içinde giderek yaygınlaşmıştır.
Sermaye grupları ise medya ve sosyal medya araçlarını kullanarak toplumsal algıları manipüle etmekte ve bu değişimi hızlandırmaktadır. Dürüst bireyler suçlu ilan edilirken, ahlaksız kişiler örnek figürler olarak lanse edilebilmekte; mazlumlar haksız yere cezalandırılırken hırsızlar ödüllendirilebilmektedir.
Bu dönüşüm sonucu toplumun geniş bir kesimi dürüstlüğü ve erdemi küçümser hale gelmiş; ahlaki değerleri hiçe sayan bireyler daha çok takdir edilmeye başlanmıştır.
Turgut Özal’ın “Benim memurum işini bilir” söylemiyle normalleşmeye başlayan rüşvet anlayışı, bugün toplumda yaygın bir kabul görmüş gibidir.
Bu yaklaşım sonucunda toplum büyük ölçüde Özal’ın işaret ettiği uyumlu ve çıkarcı bir yapıya evrilmiştir.
Öte yandan, bazı dini gruplar takiyeyi meşru bir davranış olarak kabul ederek, haram sayılan eylemleri bile rahatlıkla gerçekleştirebilir hale gelmiştir. Bu durum, toplumsal ahlakın çözülmesini daha da vahim bir noktaya taşımaktadır.
Sonuç itibarıyla, bilinçsiz ve yeterince donanımlı olmayan toplumlar genellikle liderlere ve yönetici figürlere bağımlı hale gelir; onların söylemlerine sorgulamaksızın inanır ve itaat eder. Güç karşısında adeta tapınma düzeyine varan bir tutum sergilerler. Kadere olan körü körüne inançları nedeniyle manipülasyona açık bir şekilde yaşamlarını sürdürürler.
Bu manipülasyon öyle bir noktaya ulaştı ki, Türkiye’de iktidara oy verip ardından muhalefetten hesap soran ender ülkelerdenden biri haline geldik. Sokak röportajlarında halka mikrofon uzatan gazeteciler, "Ekonomiyi bozan, zamlarla halkı ezen kim?" diye sorduğunda alınan cevap, "CHP" oluyor. İşte bilinç seviyemiz ne yazık ki bu noktada. AKP'nin hedeflediği ve oluşturduğu kitle tam da böyle bir yapıya sahip. Allah, hepimize özellikle yönetenlere akıl, fikir versin.
Her zaman vurguladığım gibi, toplumda ve ailede eğitim hem gerekli hem de son derece önemlidir