Kemeraltı’na her indiğimde küçücük çocukları yere oturmuş; mendil, yiyecek ve benzeri şeyler satarken görüyorum. Yanında anne ve babasına benzer birileri de yok üstelik…Yapayalnızlar ve her biri de çok güzel çocuklar…
Kimisi Suriyeli kimisi bizim çocuklar.
Onların evlerinde ya da kreşte olması gerekmiyor mu?
Betonun üstüne oturup evinin ekonomisine katkıda bulunan bu çocuklar gelen geçen herkesi üzüyor olmalı ki kimi yaşlı amcalar ve teyzeler onlardan mendil ve yiyecek alıyorlar. Betonun üstünde saatlerce oturan bu minik emekçiler(!) hiç mi üzmüyor mu kentin ileri gelenlerini acaba?
Ben bu ülkenin başbakanı ya da cumhurbaşkanı olsam yerin dibine geçerim utançtan.
*
Adam, yaşlı başlı biri. Oturmuş bir kaldırıma selpak satıyor.
Trende ve vapurda görüyorum kimi orta yaşın üstündeki kadınları, mendil - kalem satarken…
Gençler görüyorum vapurda; şarkı söyleyen, gitar çalıp ekmek parası kazanmaya çalışan…
Öyle de çoğaldı ki böyleleri…
İzban yakınında ağlar gibi para isteyen, ‘’ Açım’’ diyen ve bir mendil almamızı rica eden sayısız insan…
Konak Vapur iskelesi ve Konak Tramvay durağı önlerinde SMS hastası çocukları için ağlamaklı seslerle yardım isteyenleri görüyorum.
O ağlayan anne seslerini duymamak için nerdeyse oradan geçesim gelmiyor.
Perişan kılıklı olanlar, hiç sesini çıkarmadan açtığı mendilin başında uyuklayanlar, banketlerde uyuyakalmış olanlar…
Bengladeş, Afganistan değil burası… İzmir!
Türkiye’nin incisi, Gâvur İzmir dedikleri Türkiye’nin üçüncü büyük kenti, demokrat nüfusun herkese güven verdiği canım İzmir!
Yukarıdaki tabloyu bu kentin AKP’lisi de minik ortakları da CHP’liler de hergün görüyor.
Ama değişen bir şey yok. O küçücük çocuklar mendil ve yiyecek satmaya devam ediyor.
Küçücük çocuğun çalıştırılmasından kimse rahatsız değil sanki.
Ayıp değil midir bunun adı?
Dünyanın en zengin Cumhurbaşkanlarından olduğu söylenen/ bilinen Recep Tayyip Erdoğan da rahatsız değil. Neden olsun ki… Bu tablo onun iktidarında büyüdü.
Ben cumhurbaşkanı olsam utançtan yerin dibine geçerim o çocukları görünce.
*
Aç, dilenen, ağlar gibi bakışlar, zehirlenmeler, öldürülen kadınlar, soygunlar, garip iş kazaları, okul dışı kalan öğrenciler, gergin insanlar…
Bunlar, Türkiye’den insan manzaraları.
Dünyanın en sinirli insanları listesinde Lübnan’dan sonra ikinciyiz. Bizden sonrakileri soracak olursanız…
Ermenistan, Irak, Afganistan, Ürdün, Mali, Sierra Leone, Ekvator Ginesi, Nijerya.
Dünyanın en yüksek faiz oranlarına sahip ülkeleri sıralamasında da birinciyiz. Yüzde 39,5 ile…
Arjantin, Rusya, Brezilya, Meksika, Güney Afrika, Hindistan, Endonezya ve Suudi Arabistan bizden sonra gelenler…
Faize şiddetle karşı çıkanların(!) ülkesi Türkiye, birinci sırada!
Cumhurbaşkanı, diyanet işleri başkanları, milletvekilleri, sürekli yurtdışına çıkıp dolaşıyorlar ya…
Halkımızın yüzde 71’i ise hiç yurtdışına çıkmamış.
Bu oran, Fransa’da ise yüzde 10.
*
Tebriz’e gittiğimde ‘’ Bu şehirde dilenci göremezsiniz! ‘’ demişlerdi.
Ben de inanmadığımdan caddelerde, meydanlarda ve sokaklarda dilenci arayıp durmuştum.
Söyledikleri doğruymuş meğerse…
Bizdeki dilenci çokluğu beni hem acıtıyor hem utandırıyor.
Özellikle İran ve Belçika’da sokaklarda kedi ve köpek aramıştı gözlerim. Başıboş tek bir köpek görmemiştim.
Bizdeki kedi köpek bolluğuyla, dilenci çokluğu sizlerin de dikkatini çekiyordur herhalde.
Çok uzun yaşayan ülkeler sıralamasında hangi ülkeler yer alır?
Elbette zengin ve huzurlu insanların çok olduğu ülkeler.
O nedenle birinci sırada Japonya var. Ardından İsviçre ve Singapur geliyor.
Acaba biz ne zaman ilk üçe ya da beşe gireriz?
*
CHP’nin cesuryürek Genel Başkanı başta olmak üzere; Gökhan Günaydın, Ali Mahir Başarır, Cemal Enginyurt, Mahmut Tanal gibi çok sayıda arkadaşı, İYİ Parti’den Turhan Çömez, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, TİP Milletvekili Serra Kadıgil ve benzeri yürekli/ güven veren siyasiler akşam sabah Recep Tayyip Erdoğan’ın bir dediği bir dediğine uymaz söylemlerini teşhir ederken, yalanları ve yolsuzlukları çarşaf çarşafortaya sererken ben televizyon başında utançtan kıpkırmızı oluyorum.
Yenilir yutulur değil dedikleri…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kurulduğu günden bu yana lise mezunu bir Cumhurbaşkanı tarafından yönetilmedi. Çünkü anayasa buna izin vermiyor.
Özgür Özel’i miting meydanlarında dinlemeye gelen milyonlar haykırıyor:’’ Diplomasız Erdoğan! ‘’ diye.
RTE de eline alıp diplomasını bir türlü gösteremiyor. Brüksel’de, Sofya’da bu sorulara muhatap kaldım. Ben başka biri adına utanmak zorunda mıyım?
Eti alamayan, sütü içemeyen, şeftali-muz- kestane-kiraz gibi meyveleri ancak tezgahlarda gören milyonlar varken Cumhurbaşkanının 2022 yılında Tokat’ta‘’ Ben her akşam manda yoğurdu, onun içine Medine hurması doğrarım.3 tane 5 tane… Ona biraz çay kaşığı kestane balı ve bir de içine yulaf atarım. Bu dörtlüyü karıştırarak yer, yatarım.’’ diye konuştuğunu herkes biliyor.
Empatinin ne demek olduğuna baktım google’da:
‘’ Kişinin diğer insanların ne hissettiğini anlama ve onların açısından bakarak durumu içselleştirip kendini o kişinin yerine koymasıdır.’’
Çöp tenekelerinden yiyecek arayan insanların yaşadığı ülkemiz insanının ne durumda olduğunu bilmeden mi konuşuyor acaba sayın Cumhurbaşkanımız, diye merak ediyorum.
İstediğini alıp yiyemeyen/ içemeyen, aç, işsiz, yoksul insanların bulunduğu Türkiye’de küçücük çocuklar sıcak odalarda oturması/ kreşe gitmesi gerekirken sokaklarda mendil satıyor.
Açlar varken siz nasıl olur da şapur şupur yiyebilirsiniz, hiç mi acımaz içiniz?
Defalarca yazmışım ve de konuşmuşumdur ama bir kez daha yazmış olayım;
İngmar Bergman’a sormuşlar: ‘’ Gidişat çok kötü, dünya nasıl kurtulacak?’’
‘’ Utanç’’ demiş Bergman. ‘’ Dünyayı bir tek utanan insanlar kurtarabilir.’’
Çünkü utanmak, ‘ kibir’ denilen en büyük günahın panzehiridir. Yalanın, iftiranın, hırsızlığın, pişkinliğin, arsızlığın önündeki en büyük engeldir. Başını öne eğebilen, yüzü kızaran, özür dileyebilen insanları görmeye ihtiyacımız var.
*
‘’ … Hiç mi utanmıyorsunuz?’’ diye soran Gökhan Günaydın’a ‘’ Evet, utanmıyoruz! ‘’ diyen AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin’i iyi ki görmedi, tanımadı İngrid Bergman.